LOADING...

En üste git

Nisan 10, 2025

VİNCİT QUİ SE VİNCİT/ KENDİNİ YENEN YENİLMEZDİR / CANAN KAYIŞLI

 

Bir kadın intihar etti! (2023) Güzel, bakımlı, boyalı, uzun sarı saçları olan, gencecik bir kadın intihar etti. Sanırım otuzlarının başındaydı. Birkaç defa gördüğüm, havası, tavrı, tarzıyla “mahalleye” fazla geldiğini düşündüğüm bir kadın soğuk bir metalin “dokunuşuyla” ölümü seçti.

Bir insan, bir kadın ve her ne kadar anneliğe bir kutsallık yüklemesem de, çocukları olan bir kadın neden intihar eder ki? Onu o noktaya getiren sebepler nelerdir? Onu oraya getiren kişiler kimlerdir? Elbette ki herkes kendi hayatından sorumludur, elbette ki karşıdakini suçlamak için, uzattığın elin iki parmağı, karşıdakileri gösterse de, üç parmağı da, insanın kendisini gösterir. İnsan bazen bir kuyuya düşer, bazen de koşullar, boşluklar ve insanlar o kuyuya iter insanı. O kuyudan çıkmak için, nedenler gerekir, güç gerekir, çaba gerekir, destek gerekir, kuyudaki karanlıktan çıkmak için merdiven gerekir, kuyudaki suda boğulmamak için, yüzmeyi öğretecek biri gerekir.

Oğlum geçenlerde, kısa bir dönem birlikte çalıştığı, 24 yaşındaki iş arkadaşının intihar ettiğini söyledi. 24 yaşında! Almanya “sosyal refahı” ve ekonomisi çok güçlü bir devlet olarak bilinir; peki, iyi bir üniversite bitirmiş bu çocuğu intihara sürükleyen “şey” neydi? Birilerinin şımarıklık dediğine, benim bakış açım yalnızlık diyor; derin yalnızlık ve aidiyetsizlik! Yalnızlık, kimsesizlik demek çünkü; kimsenin sesini, sözünü, çığlığını, suskunluğunu duymaması, varlığını, yavaş yavaş yok olduğunu görmemesi demek. Geçiştirilmek demek, hem de “Sen çok güçlüsün, neler neler yaşadın, bunu da aşarsın.”  saçmalığıyla vicdanını rahatlatan bir güruhun, gözlerini ıslık çalarak kaçırması demek… İnsanın bir yere çakılı kalıp, hayatın âdeta, bir  TGV gibi  (saatte 482 km hızla gidebilen tren) yanından geçmesi demek. Ve yalnızlık ve terk edilmişlik ve içine düşülen derin ve karanlık boşluk, anlamsızlık, hayal kırıklığı, hayatını rayına oturtamamak, gelecek korkusu insanı hayattan koparabilir… Ayrıca bazı iklimlerde biraz daha fazla, bazı yerlerde biraz daha az olan “mahalle baskısı” denilen bir illet var; “elalem, ailem ne der, itibarım zedelenir.” baskısıyla insanın kendine dayattığı, hem bugüne dâhil, hem de geçmişten gelen kayıtlar var. Duyumlar der ki: Yukarıdaki ilk örnekteki kadını, yaptığı ya da yaptığı söylenen, yaşadığı ya da yaşadığı söylenen bir durumdan dolayı yalnızlaştırılması öldürmüş; içine düştüğü karanlıktan çıkamamak öldürmüş. İçine düştüğü yerden, onu çıkaracak bir el bulamamak öldürmüş.

son anlarında “İntihar ettim, çünkü içimi öldürdüler.

Her intihar biraz cinayettir, ülkemiz

bizi yaşatmıyor abiler!” demiş midir acaba?

 

Bir platformda,

“İsviçre’de yaşayan bir insan neden kendini öldürür ki? ” diye bir cümle okudum.

“Tam da İsviçre’de yaşadığı için; insanın mutluluğu konfor ile bağlantılı değildir, umutlar, acılar, hedefler daha ileri merhalelerle bütünleşirse, sağlam bir yaşam verimi sağlar.” diye cevaplamış birisi.

 

Yaşamak, insan hayatı, hayatın anlamı, maddi refahtan ibaret değildir. Sabahattin Ali’nin dediği gibi, ” insan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.” İnsanca, insana yakışır bir sebep!

 

Kendimiz olmak, kendi olma ve kalma çabası çok kişi tarafından dışlanmamıza neden olabilir; oysa herkes gibi olmak, herkesin bir parçası olmak, kalabalıklarla yaşama “şansı” verir, kendimizden sürgün edilmiş olsak da!

 

Tercih kişiye ait, kalabalıklar içinde yalnızlık ve ıssızlık mı; yoksa kendi yarattığın ülkende, evinde kendini bulduğun tek başınalık mı? Kendinden mi, kendine mi sürgün?

 

İntihar korkaklık değildir, kaçmaktır belki. İnsanlara, hayatlarına son verecek kadar kötü davrananlardan ve kötülükten kaçmak!

 

Euripides ”Ağıt yakmalı hep beraber yeni doğmuş insana, onu acılarla dolu bir yaşama karşılamak için. Ve ölümün, dertlerinden kurtardığı insan için sevinmeli, uğurlamalı onu evinden neşeli şarkılarla.” diyerek ölüme, ölmeye güzellemeler yazmış…

 

Ben ise “yaşamak, ölmekten daha çok cesaret gerektirir.” diyerek gökyüzüne bakmayı tercih ediyorum, bazen sadece hüzün yüklenmiş kara bulutları görsem de, gökyüzünde yaşamak var, hayat var, derinlik ve nefes var.

 

İnsanlar yeryüzünü ç/almışlar!

 

Sahi ölmek hangi renkti, ya ölmeyi istemek?

 

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

YARIN VARMIŞ GİBİ / ZEYNEP KASAP

Sonraki Yazı

EDEBİYATIMIZDA AYNİLEŞME SORUNU / SAMLE ÇAĞLA

post-bars

Bir Yorum Yapın