LOADING...

En üste git

Kasım 5, 2024

HAYYAM ŞİİRİNE BİR BAKIŞ / ROUHOLLAH HOSSEİNİ – ÇEVİRİ :NURAY CİHAN GÜNDÜZALP

 

Felsefe ve edebiyat alanında modern dünya görüşü, kendisinden önce gelenden kopuşuyla, özellikle geleneklere veya geçmişe karşı muhalif tutumuyla belirginleşir ve ayrıca dinsel inanışı yeniden sorgular. Modernlik, Fukocu anlayışla söylemek gerekirse Kant ve Aydınlanma ile başlar. Bu yüzden akıl çağıdır ve Touraine’in deyişiyle “özgürlük gibi” insani öznenin ortaya çıkışıyla esas olarak ötekilerden ayrılır. “Modernlik, der Touraine, Modernliğin Eleştirisi adlı son çalışmasında, gelenek karşıtıdır, sözleşmelerin, törelerin ve inançların altüst oluşudur”(1). Sonuç olarak kutsalın, yasakların ve ritüellerin tahribatına yol açar ve insanda dünyanın tuhaflığı, ölüm ve sonluluk saplantısı gibi modern duygular selini tetikler. Geleneksel dindar insanın karşısında modern insan, modern edebiyatın dünyaca tanınmış ustalarının eserinde olduğu gibi dünyada durağan bir konuma sahip değil ve devasa bir değerler yitimi alanında bulunduğu izlenimi veriyor. Böylece kalıcı geleneksel ifadelerden ve işaret noktalarından yoksun görünür ve yeryüzündeki arayışı anlamdan yoksundur; yanıtı “”asla” kendisine bildirilmeyecek varoluşçu soruların ortasında boğulmuş halde, boşlukta yiten bir hayat sürdürür. Sonsuz bir yaşam vaadi olmaksızın her yerde hiçliğe çarpar.

1. yüzyılın (1030-1040 arasında) doğan İranlı filozof, bilgin ve şairi Hayyam’ın şiiri, saçma damgası vurulmuş bir dünyanın betimlemesiyle fark ettirilen bu modern duyarlılığa tuhaf şekilde yakındır. Tuhaf şekilde diyoruz çünkü Hayyam’ın yaşadığı an ve ortamın, bu şair –filozofun şiirlerinde ortaya koyduğu akılcılığı ve şüpheciliği görmekten hayli uzak olmasıdır.

ARPIN RÜYASI –  Hayyâm’ın Robâiyâtı, Rezâ Badr-os-Samâ’, 1999

İran o dönemde Türk Selçuklu hükümdarlığı altındaydı; bilimi ve felsefeyi küçümseyen Selçuklular, geleneklerden yana tercihte bulunuyordu ve filozoflar ile mutasavvıflara şüpheci bir gözle bakıyorlardı. Böyle bir ortamda Hayyam, dinsel inançları ve doğmaları sorgulayan nitelikte bir şiir ortaya koyar. Modern dönemde bulunan türden bilge ve akılcı bir figürü temsil eder. Dörtlüklerinde betimlediği dünya, gerçekte dinin ve mistisizmin dışında bulunur. Ruhu merak etmenin pek de gerekmediğini söylediği şiirlerinde “Ne inançla ne de imanla uğraşırım, işte benim dinim” diye itiraf eder: Din alimleri, doktorlar ve filozoflar, hepsi cenneti ve cehennemi tanımaya çabalar, oysa ki bizden daha fazlasını bilmezler (3). Şairin, Nicolas tarafından çevrilen (4) kitabıyla ilgili 8 Aralık 1867 tarihli bir gazetede Théophile Gautier’nin yazdığı, bu konuda aydınlatıcı olabilir: “(…) düşünce, der Gautier, dik, özlü bir biçimde buraya hükmeder ve oradan kısa parıltılarla fışkırır (…). En batıl inançlı saflığın Avrupa’da egemen olduğu dönemde, en cesur modern düşünürlerin zar zor eriştiği, ruhun bu mutlak özgürlüğüne hayret ederiz…”

Daryush Shayegan’a göre “Hayyam, Platoncu topografyayı yukarıdan aşağıya tamamen ters yüz eden tek İranlı düşünürdür”(5). Onunla, tüm doğmaları sorgulamaya ve metafizik yanılsamaların tümden yıkımına katılırız, der. Hatta Hayyam’ın, Nietzsche’nin anti-metafiziğini öncelediğini bile düşünülebiliriz. Zira onun dünyası, evrenin hiçliğini vurgulayan varoluşçu bir karamsarlıkla çizilmiştir.

Rubailerinde keşfettiğimiz Hayyam’a göre, dünyanın temeli saçma, hiçbir şeyin anlamı yok, ne cennet ne cehennem; dünyanın ne başlangıcı ne sonu var, her şey yok olmaya mahkum. Şair, bir testi haline dönüşmek dışında, insan için geri dönüşün olmayacağını yinelemekten yorulmaz; Bu anlamda dünyanın geçici olduğunu, her şeyin hiçliğe gömüleceğini bize hatırlatır. Benzer düşünce düzeni içinde, etrafında “şaşkın suretler gibi durmadan döndüğümüz”, “sihirli fener” olarak görür dünyayı; Ne diriliş ne özüne dönüş ne de ”taze ot gibi bitebileceğimiz yüz bin yıl” sonrası umudu olacak. Her şeyin ve her varlığın kaçınılmaz sonluluğu konusunda okurunu sürekli olarak uyarır. İnsana bağışlanan kısacık yaşamdan zevk almaya daveti buradan gelir. Hayyam, şiirlerinde, bu dünya dışında başka bir hayatın olmadığını ve de geçici zevklerden başka gerçeklik olmadığını söylemeye çalışır bize.

Hayyam’ın dünyanın saçmalığının bilincine varışını, “bilinçliliğin saf eylemi” olarak değerlendirir Shayegan. Bu şaire göre, tekrar edelim, evren anlamsızdır; insan bunu hiç kavrayamaz. Hayyam dünyayı, görünmez bir elin “hiçlik kutusu” içinde “kuklalar” ortaya çıkardığı bir tiyatro sahnesi olarak görür. Bu anlamda, dünya bir yanılsamadan ibarettir (6), insana temelde hiçbir şey sunamaz. Karamsarlığın bu tartışılmaz efendisine göre, varoluşun bile temeli “hile, tuzak ve aldatma” dır ; un ufak edilmeye yargılı olduğumuz kanısındadır şair. Dünya, yıkıntılar, kalıntılar ve başkalaşımlar sahnesidir; Bir “ota”, bir “testi kulpu”na dönüşmeye yazgılı insana asla aşina olamazdı. Modern zaman yazarları olan bir Joyce, bir Faulkner ya da bir Camus gibi, tam da bizi eğlenceye davet ettiği anda, “(…) aynı mutluluk sözcüğünün boğazımızda kalması için hazırlanır, çünkü aynı anda, binlerce yanılsamayla (bize) ölüm meleği, kefen, mezarlık, hiçlik sunar…” (7). Bu yüzden, gecenin elbisesini hafifçe yırtan ay ışığının büyüleyici görüntüsü, er ya da geç mezarlarımız üzerinde parlayacak olan aynı ay ışığı olduğunu bize hatırlatır.

Dünyanın, hiçliğe açılan yer olarak ele alınmasının modernlere özgü bir kavram olmadığını belirtelim. Bunun benzerini Budistlerin düşüncesinde de buluruz. Fars edebiyatının ilk büyük moderni Sadık Hidayet, Hayyam Rubaileri’nde yazdığı önsözde, şairde Budizmin etkisini bulur: “Hayyam’ın dörtlüklerinde tekrarladığı bu hiçlik arzusu, der, Buda’nın Nirvana’sına benzemiyor mu?” (8)

Hayyam, bununla beraber Budistlerde bulunan bu özel mistisizmden şiirini korur .

Net bir şekilde dinsel ve mistik kategoriler dışında kalan böylesi bir dünya kavramı hakkında ne düşünmeli? Ölümlü dünya ile onu izleyen öteki dünyadan hiçlik terimleriyle bahsetmesinden dolayı, kökeni modern zamanlarda bulunan bu saçma dünya kavramıyla birleştirilemez mi?

Hayyam, geleneklerin damgasını hiç kuşku yok ki derinden taşıyan kendi döneminin tüm düşüncelerinin kavşağında olan özel bir insandır ve a priori her şeyden kurtulmuş gibi görünür.

 

http://www.teheran.ir/spip.php?article1274

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

SÖYLEŞİ: ELİF NİHAL ALTAN / KUŞAKLAR ARASI BİR TRAVMANIN ROMANI : KAVİN

Sonraki Yazı

SEVDANIN SESİ /AHMET YILMAZ TUNCER

post-bars

Bir Yorum Yapın