ZİHNİMİN DEHLİZLERİNDE TİTANYUM KALBİM ATIYOR / KAYRA ADALI
Julia Ducournau’nun 2. uzun metraj filmi olan Titane 2021’de Altın Palmiye Film Festivalinde büyük ödüle layık görülmüştü. İzleyiciler tarafından oldukça sert bulunan film hazmedilmesi zor temalarıyla 2021 yılına damga vurmuştu.
Çocukluğunda kaza geçiren ve beynine titanyum yerleştirilen Alexia’nın kendini bulma, anlama ve kendine yerleşme hikayesi Titanye. Hepimizin çocukluğumuzdan beri geliştirdiğimiz bir anlam arayışı aslında. Sadece biraz – biraz mı dediğinizi duyuyorum- kışkırtıcı, rahatsız edici. Yönetmen de muhakkak kışkırtmak istiyor bizi. Rahatsız ediciliği belki de bir çoğumuzun yeni yeni hakim olmaya başladığı, her hangi bir yere koyamadığı, kabullenemediği ya da kabullenmek istemediği kavramlarla örülü olması.
İlk kez Marquis de Sade’ın metinlerinde karşılaştığım Mekafili Titane’da çıktı yine karşıma. Salo ya da Sodom’un 120 gününü okuyanlar son sahneleri hatırlayacaklardır muhakkak. Az rastlanır fetişlerle biter metin. Mekafili’de bu fetişlerden biridir.
Mekafili: Makine seviciliği yani. Araştırmalarım sonucunda Mekafili’yle ilgili pek bir şey bulamamış olsam da fetişi olanlar hazzın hangi evresine dahil olduğunu anlayacaklardır.
Son dönemde Yeni sert dalga diye tabir edilen sinema anlayışına baktığımızda – ki bir çok örnek var- iktidar kavramına karşı isyan niteliğinin değiştiğini daha çok Sadecı anlayışla ilerlediğini görebiliyoruz. yeni dünya için yeni anlayışlar üretme çabasının iktidar karşısında dağılmasıyla birlikte insan politik bir canlıdırdan ziyade cinsellik daha da politiktir mottosuyla yola çıkılıyor artık.
Alexia’nın mekafilisinin kazadan sonra beynine yerleştirilen titanyumla başladığını sezdiren yönetmen bir de makinadan hamile bıraktığı Alexia’nın kopuk aile bağlarıyla ilişkilendirdiği cinayetleri – kurtulmasına yol açar tüm ilgisizlikten. Fakat bu kez oğlunun ölümünden sonra şefkatini oldukça erkek, oldukça iktidar görünen bir baba, ruhen kayıp olduğunu düşündüğü genç Alexia’ya bağlar. Alexia aradığı aile bağlarını bulduğunu düşündüğü bu adamın şefkatini kaybetmemek için büründüğü erkek rolü onun hakkında az çok ipucu verir. Saklanmak istediği dünyada Adrien’e dönüşen Alexia artık cinsiyetlerin ve kimliklerin ötesindedir. Akışkan cinsiyet kavramı son yıllarda epeyce üstünde tartışılan bir konu. Yönetmen de açıkça bunu dile getirirken toplum üstündeki etkisine pek değinmemiş, oldukça bireysel bir yönden duygulardan ve vicdandan yürümüş. Belki bir on yıl sonra Androidleşmenin sonuçlarını –eğer cinsiyet kimlikleri yok olursa- görebileceğiz.
Sınırlarını yarattığımız dünyadan çıkıp ‘öteki’ni, ‘başka’yı görmemizi sağlayan ya da bizi buna zorlayan sanatsal ögelerin hayatımızda tüm sertliğiyle karşımıza çıkması dileğiyle,
İyi Seyirler