SÖYLEŞİ: ELİF NİHAL ALTAN / KUŞAKLAR ARASI BİR TRAVMANIN ROMANI : KAVİN
Yeni sayımızda son kitabı KAVİN’le Elif Nihal Altan’ı ağırladık. Yazma serüvenine konuk olduk. Okurlarımızın da bu serüvenden keyif alacağını düşünüyoruz.
Tersakan Sanat okurları için Elif Nihal Altan kimdir biraz bahsedebilirsiniz?
Merhaba. 16 Haziran 1981’de Samsun’da dünyaya geldim. İlk, orta ve lise eğitimimi Samsun’da tamamladıktan sonra KTÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesi’nde mimarlık okumaya hak kazandım. 2003 yılında mezuniyetimin ardından gerek eğitim gerek çalışma hayatım dolayısıyla İzmir ve Kıbrıs’ta bulundum. 2006 yılından bu yana Ankara’da resmi bir kurumda mimar olarak görev yapmaktayım. Evliyim, bir kızım var.
Yazmak sizin için ne ifade ediyor? İki şiir kitabından sonra 2. Romanınız Kavin’i yayınladınız. Kavin’i yazma sürecinizi de merak ediyoruz?
Çocukların enerjisini boşaltmaları için oyun ne kadar gerekliyse benim için de yazmak aynı öneme sahip. Bizler Y kuşağıyız. Kendi isteklerimizden çok ailemizin hayallerini yaşatmak için bazı seçimler yaptık maalesef. En çok istediğimiz şeyleri eğer şanslıysak ve fırsat bulabiliyorsak hobi olarak hayata geçirebiliyoruz. Yazmak benim için işin stresinden, sorumluluklarımdan bir kaçış.
Kavin’i yazma serüvenime gelince, ilk romanımda yaşadığım talihsizlikler beni ikinci romanı yazma macerasına sürükledi diyebilirim. Yürümek için can atan ama henüz emeklemeye yeni başlamış bir bebek gibiydim. Teknik konusunda tecrübesiz, dili ve noktalamayı etkin kullanamayan amatör bir yazar adayıydım. İlk romanım hepsinden yoksun, sadece içimdeki duyguları okuyucuya taşıyan bir araçtı. Pandemi çocuğuydu ve ömrü kısa oldu. Hâlâ adayım fakat çabam daha büyük diyebilirim. Tamamen bir tesadüf sonucu Nermin Bezmen’e ulaşmam ve onun kılavuzluğu eşliğinde yola devam etmem sonucu Kavin ortaya çıktı.
Tam zamanlı mesaide çalıştığım için dilediğim her an yazamıyorum maalesef. Hem şartların uyması hem de yazmak için iç sesimin fısıldaması gerekiyor. Kısıtlı zamanda yazabiliyor olmam dosyanın tamamlanma sürecini uzatmış olsa da geriye dönüp baktığımda içime sinen bir roman olduğunu söyleyebilirim.
İki şiir kitabı üstüne düz yazıya geçmek zor olmadı mı? Şiirin başka bir ruhu olduğu söylenir. Bir müziği vardır. Geçmişte de müzikle ilgilendiğinizi biliyorum. Aslında romanlarınızda da izler görüyoruz, her bölümün farklı bir ritmi var.
Kendisinden başka tek aracın geçmediği, rampasız, virajsız dümdüz bir yolda uzun süre seyahat etmeyi sıkıcı bulur ya şoförler, galiba benim de öyle oldu. Bir süre sonra farklı manzaralar görmek, rehavete kapılmamak için sanırım farklılaşmak istedim ama düz yazının bana uzak olmadığını da söylemek istiyorum. Ortaokul ve lise yıllarımda sınıfta düzenlenen öykü yarışmalarına, şehirler arası kompozisyon yarışmalarına katılıp ödül aldığımı hatırlıyorum. Galiba mesleki eğitim aldığım yıllarda en uzun arayı verdim yazma macerama. Sonrasında hayatıma amatör olarak da olsa müziğin dahil olmasıyla şiire yöneldim çünkü ritim her ikisinin de ortak noktasıydı. Herkes yazın kumsalda roman okurken ben güfte ansiklopedileri okurdum. Neyle daha fazla haşır neşir olursanız bir süre sonra onunla ilgili dönüşüm başlıyor ya hayatınızda, benim de öyle oldu. Şiirler önce hece ölçülü ve kafiyeli yazılıyordu sonra serbest şiire dönüşmeye başladı yavaş yavaş. O serbestlik de düz yazı formuna evirildi zamanla.
Sanırım burcumun özelliği, uzun süre aynı şeyle ilgilenmeyi sevmiyorum, muhakkak değişiklik şart ama bunu yaparken de plan, program ve ritimden vazgeçemiyorum. Yemek yerken, konuşurken hatta bir şeyler doğrarken bile belli bir ritimde yaptığım doğrudur.
Kavin aile geçmişi travmalarından beslenen bir roman, günümüzde de oldukça popüler bir konu. Fakat siz farklı olarak konunun psikolojik boyutuyla ilgilendiğiniz bir roman yazmışsınız. Konunun popülaritesi etkiledi mi yazarken?
Bu konuda bir roman yazmaya karar verdiğimde bu popülariteye sahip olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. 2021 yılında üzerinde çalışmaya başladığımda henüz ‘Zeytin Ağacı’ dizisi seyirci ile buluşmamış, ‘Seninle Başlamadı’ adlı eser bu kadar popüler olmamıştı fakat ben konumla alakalı eser araştırmaları içerisinde onu çoktan keşfetmiş ve didik okumuştum.
Konunun popülaritesinin beni etkileyip etkilemediğine gelince, bilakis ürküttü diyebilirim çünkü özgün olmayı tercih ederim her daim. Popüler kültürün içinde gölgede kalmasından, herhangi bir projeye ya da esere benzetilmesinden korktum.
Romanı okudukça aslında Kavin’in travmalarını ailesinden de aldığını görüyoruz. Genetik olduğunu düşünüyor musunuz bazı travmaların? genetik hafızayı değiştirmenin mümkün olduğunu mu yoksa ortaya yazgısal bir süreç çıktığını mı düşünüyorsunuz? Romanda her iki anlamı da içerek şekilde gelişmiş hikâye…
Genetik olduğunu değil de öğrenilmiş olduğunu düşünüyorum. Sevgiyi ilk deneyimlediğimiz yer şüphesiz, ailemiz. Burada aile derken anneyi işaret ediyormuşuz gibi olsa da dünyaya geldiği an annesini kaybeden ve annesi ile sevgi ilişkisini deneyimleme fırsatını hiç yakalayamayan milyonlarca çocuğun olduğunu biliyoruz şüphesiz, bu sebeple anne olarak etiketlemek istemiyorum. Bu belki anneanne belki babaanne hatta bazen sadece baba… Sevginin gördüğümüz kadarı ve deneyimlediğimiz şekli bize normal gelir öyle değil mi ta ki başka türlüsünü gözlemleyip deneyimleyene kadar. O yüzden genetik olmadığına inandığım için bu soruya genetik hafızayı değiştirmek değil de sevgisizlik zincirini kırmak, akışı değiştirmek, alışılagelmişin dışına çıkmak evet mümkündür olarak cevaplamak istiyorum.
Kavin varlığının bir sebebi olarak geçmiş anılarını bulmaya ve yaşama tutunmaya çalışan bir kız çocuğu. Ülkemizde nice Kavin’ler vardır kuşkusuz. Kadınların iç sesi bir karakter ve yüzleşmesi de yine çok sancılı oluyor. Buradan özellikle kadınlar için bu ülkede yaşamaya ve tutunmaya çalışan kadınlar için neler söylemek istersiniz?
Dünyada her ne kadar erkekler güç timsali olarak gösterilmeye çalışılsa da bence onlar tüm gücünü kadınlardan alıyor. Gerek fiziksel gerek psikolojik şiddeterağmen hayata tutunmaya çalışan kadınların güçsüz olduğunu kim söyleyebilir? En ufak bir yıkıntının altında kalan erkeklerin, elinden tutan bir kadın olmadan düştükleri yerden kalkabildiğini hiç gördünüz mü? Kadın anadır, kadın eştir, kadın evlattır, kadın düştüğünde tutandır, kadın affedendir, kadın zafere götürendir, yoktan var edendir. Kitabımın ithaf sayfasında da yazdığım gibi ben bu romanı bütün güçlü kadınlara ve hepsinin içinde yaşayan küçük kız çocuklarına armağan ettim. Kadınlara söylemek istediğim tek şey, kadın gücünü kimseye borçlu değildir. Kadın güçlü doğar. İçinizdeki küçük kız çocuğunu öldürmeden, gücünüzün farkında olarak yaşamaya devam edin.
Kitap yeni sayılır ama bir sonraki çalışmanızın ne üstüne olacağına dair de merak uyandırıyor açıkçası. Başladığınız ya da üstüne düşündüğünüz yeni bir proje var mı varsa küçücük bizimle paylaşırsanız seviniriz.
Gece başka bir hayalle yatar, sabah başka bir hayalle kalkarım. Muhakkak zihnimde dönen düşünceler var ama henüz karar kıldığım bir proje yok. Kavin de öyle olmuştu, ele almak istediğim birkaç konuyu en sonunda harmanlamak durumunda kalmıştım. Muhtemelen yeni proje de aynı şekilde zihnimden geçen birkaç düşüncenin örüntüsü olacak. Henüz konuşmak için çok erken…
Kavin kendini okurlara teslim etti. Okurdan gelen yankıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Herkes yara aldığı yerden komşu oluyor birbiriyle. Kavin ya da Zeynep ile ortak paydada olan çokça okur bazı yerlerde okumaya ara vermek ihtiyacı hissettiklerinden bahsettiler. Meğer ne çok benzer hikayelerin ana kahramanı olmuşuz hepimiz. Başta herkes okunanların sadece kendi hikayesi olduğunu düşünürken konuştukça çoğalmamıza seviniyorum şüphesiz ama yaşananları kabule geçerken kocaman cam kırıkları biriktiriyorum avuçlarımda. İşittiğim her ortak payda hikayesinde hepsine ayrı ayrı üzülüyorum…
Yazmaya devam etmenizi dileyerek söyleşi için çok teşekkür ediyoruz. Kavin’in yolu açık, bahtı güzel olsun.
Çok teşekkür ediyorum. Yine yeniden bir başka proje üzerinde konuşabilmek dileğiyle…