BABAM GELDİ / YILMAZ BİNTEPE
Bu dünyadan değildin ya da bu dünya zaten yoktun
Sen uyurdun
Rüzgarın yalımı tüm otları boğardı
Önüne düşen başını kaldıran anne
Çocuklarının yüzüne bakardı
Kimsenin kimseyi tanımadığı bir yasın dumanı yakardı gözlerini
Ah babam annemi senden çok sevdiğim için kızgınım
Biraz da buruk
Üstümden dökülen bu kalıntılar da ne
Kimin evi yanıyor hâlâ
Ve hangi günah sana döndüğümde senden pak olmaz
Trenin sesi tok bir çocuğa ninni babasından
Raylarda ezilen paraların büyüklüğü avutuyor beni
Düş yakamdan ey hayal
Nedir ki zaman dediğin
Olduğunu hep olur kıldığı bu evrende bir yıkım mı
Denizin orta yerinde gökyüzü ne kadar berrak
Yüzün mü yoksa astarı mı mavinin
Yırtsam, ellerim değer mi yüzüne
Ve göz yaşlarını siler mi
Sen yoksun ya da ben hiç doğmadım
Yanlış giden bir doğrunun kurbanlarıyız belki
“Birlikte yıkandık” dediğimiz nehrin üstünden geçiyor bilmem kaçıncı tren
Kızılcık ağacına yaslanmış bir çift göz izliyor bizi
İki vagon arası ha koptu ha kopacak
Bu şüphe kemiriyor aldığımız nefesi
Ah annem seni seviyorum, acınaklı kahramanların pelerinlerinden çıkar beni
Aldırış etme kalbimin gereğinden fazla sesine
Salyası düşen her köpek ürkütür zati, büzüşüyorum
Affet baba zaten çoktan affettim seni.
…
Taşları ördü…İçerisi gittikçe karardı…Karartılar artıkça kalbinin hızı azalıyordu. Fenerin ışığını örme duvarın son tuğlayı koyacağı yere tuttu. Malayla artan harcı aldı. Malzemeleri çuvala koyup ağzını kapadı. Yeri hazırdı, üstünü değişti. Şişedeki suyla ellerini ve yüzünü yıkadı, saçlarındaki tortuyu da aldı. Mektubun üzerine adını yazmadı. Kim olduğunu bilirlerdi veya bilmezlerdi hiç umursamıyordu. O kadar uzun mu kalacak orada? Kıyafetlerini giydi. Yastığın üstüne koyduğu annesinin resmini görecek şekilde yan döndü. Babası sırtında kalmıştı. Gözü…
Abi yeter okuma! Zil çalıyor, vallaha zil çalıyor! Bak sana ne dedim babam sözünü tutar, geldi; gördün mü?