UNUTMADAN SÖYLEYEYİM / SELAHATTİN AVCI
Komşumun çocuğu dün kapımı çaldı. Kapıya anca vardım. Zili çalıp kaçtı.
Nereden mi anladım.
Allah aşkına Safiye kapımı ondan başka çalan mı var. Kapıyı açtıktan sonra sesini duydum. Bağıra bağıra merdivenlerden aşağı doğru koşturuyordu. Senle en son ne zaman görüştük. Bak hatırlayamadın. Hatırlasaydın şak diye söylerdin. Balkonumun içine kumrular dadandı, gel göstereyim sana. Sakın balkonun kapısını açma. Kumrular şimdi yoklar ama her an gelebilirler.
Niye mi temizlemiyorum.
Eğilsem nasıl kalkarım. Evim kir pas içinde doğru söylüyorsun ama evin içine hiç gücüm yetmiyor, balkon evden küçük olsa da bana daha büyükmüş gibi geliyor. Orası daha çok gözümde büyüyor. Balkonuma çöreklendiler. Klima motorunun içi dışı, yerler, duvarlar pisliklerinden geçilmiyor. Bu yaz sıcağında çalıştıramıyorum klimayı.
Niye niye deyip durma.
Sen olsan çalıştırır mısın? İçeriyi koku mu bassın. Ne yapayım yani çalıştırdığımda odanın içi gurk gurk gurk. Bana öyle geliyor, elimde değil. Baharda yuva yapmaya geliyorlardı balkona. Meydanı boş bırakır mıyım, dikiliveriyordum karşılarına hadi naş naş başka kapıya.
Geçen sene olanlar oldu kız Safiye, kıştan yaza kadar kafatasımı delik deşik ettiler. Bu fırsatı kaçırmamışlar ki güzelce yuvalarını kurmuşlar.
Onları boş ver diyorsun, Öyle yapıyorum. Balkon kapısını açmıyorum, klimayı çalıştırmıyorum. Öncesinde onları sürekli kovalıyordum ama yine de geliyorlardı. Gelenler hep aynı mıydı yoksa farklı mıydı? Bence farklıydı, kovaladığım niye tekrar gelsin ki seni evden kovsalar tekrar gelir misin?
Anladım anladım. Kimse kovmadı beni. Burada tek başıma kalmak kovulmak olmuyor mu?
Ne kadar kızsam da gurk gurk kulağıma geldiğinde hah bir ses duydum diyorum, bazenleri neşeleniyorum, susmasın istiyorum. Birini çağırır gibi oluyorlar. Sen gelmeden önce inan böyle oldu ama geçenlerde beni yine kandırdılar.
Nasıl mı?
Gurk gurk başladı, koştum kapıya kimsecikler yok. Bunu kaç kez yaşadım.
Kendimdeyim ben, bana akıl verip durma hem ne karışıyorsun benim işime.
Aldırış etmesene dağınıklığıma, kafanı da büküp büküp durma oraya buraya. Çöp ev ha dilinin ucunu kıvırırım, büzüle büzüle düşersin yollara. Zamanında dizleye dizleye temizlerdim. İki laf edeceğiz, hımır hımır kafamın içinde dolanıp duruyorsun, ekinin iti. Abla da abla, yere batsın ablalığım.
Kanepeyle; etajer, mutfak, banyo, koridor, buzdolabına gidiş gelişlerimde gün bitiyor. Açılırım diye bakkala ekmek almaya iniyorum, saatler pek şaşkın. Ben hep uyanık.
Konuyu değiştirmiyorum. Beğenmiyorsan çekip gidersin.
Ne zaman bakkala insem öğün atlıyorum. Çipil gözlü çocuk, tüm yavaşlığıma teyze aşağı teyze yukarı beni hızlıca paketleyip koltuğumun altındaki ekmekle bakkaldan çıkıyorum. Gevezelik de var, oradan oraya dolaşıyorum. Sokağın havadisleri benden sorulur. Züccaciyeci Zeliş, eli öyle hızlı ki imreniyorum vallahi, içerisi müşteri dolup taşsa bile, hiç istifini bozmadan bana göz atıp aman efendimler diye diye, neşesini müşterilere bulaştıra bulaştıra gelsin çaylar gitsin kahveler. Bu Zeliş evde de böyleymiş, eşyalarla güle oynaya, canımlarla cicimlerle odalarda dönenip dururmuş. Yerlere bal döküp yalaya bilirmişim. Tıpkı geçmişimdeki ben.
Heba mı etmişim. Neyi?
Yeter artık aklımı yitirmedim daha. Hebaymış.
Öyle üstten üstten konuşma. Çık çerçevenin içinden.
Unutmadan söyleyeyim, gelirsen bizim Zeliş’in yanına gideriz.
Ne demek gelemeyeceksin.
Burnumdaki hortum mu?
Kendi kendine düşer yürüdükçe. İnat ettiğim falan yok. Usulca olanı biteni bekliyorum. Olan biten usulca beni bekliyor. Hortumdan akan sıvının bedenimdeki yolunun peşine düşecek değilim. Yıllar oldu sanki. Saatlerin izlediği çocukluğumun tam da başındayım. Yılan otu; ayaklarımı, kollarımı gıdıkladıkça hiçbir yere gidesim gelmiyor. İzin verseler de orada kalsam. Zamanın başı, evrenin yaratılışı orada. Yılan otunun kahkaha attığı yerde.
Unutmadan söyleyeyim fıstıklı baklava da al, Zeliş’te yeriz.