Bric-à-brac/ ÖZLEM GECE
Kafamın içi dönüyor. Çök. Başını tut. Nasıl kaldıysan ananın karnında dokuz ay. Dur.
Ne zaman bitecek tam olarak bu dönme.
Gözbebeğinin bağı düşmemiş hatırla. Uzun… Upuzun bir sallantı kafanın içinde, asılı… Annem de içinde. Kalbi hassas. Ya diğerleri. Kardeşim. Kızım.
Ah sevgilim!
Toprak çarpmış yerin iniltisinde kaybolduğun uğultu ananın dillerinden kalkmış da zihnine çöreklenmiş. Kaldır. Hızını kessin gövden.
Bitti. Kes bağını göbeğinin kendi kendine. Tut, çek. Uyansın zihnin muğlaklığından. Anksiyeten tavan. Hadi kımılda. Yavaş yavaş iniyorsun kalbinden rahmini, sokağa at. Anneni ara. Emin ol kesilmemiş bağından. Memelerine sark, uyan.
Sonunda iyi, iyi, iyi. Düşme!
Ah sevgilim, hayattasın demek. Kaç kez sevişsek geçecek bu çarpıntı? Kirpiğine konan tozdan ayırma beni. Silkele. Tut. Bir kez bile öpüşmedik.
Su iç! Evet, en iyisi su iç.
Ağzımın tadına bak. Tenin ne kadar ıslak… Bırakmam gereken bir alışkanlık daha. Alışkanlık dediğimiz geçmiş yaralara gebe. Soyun. Ne taşıyorsun karnında, bir ifrit mi? Hızla geçiyor hafızan, feri aydınlandı gözlerinin. Duyabiliyorum, çiçeğinin bahçesi solmuş.
Yayın gerilimi oku susturmuş. Eve dön, çamaşırları yıka, yemek yap, kalbinin sesini sustur. Saçların her yerde, daha da beyaz… Toplayınca hazırlanmıyor kafanın içi. Rahat bırak. Aç bacaklarını.
Toprak çarpmış betonun çığlığına, delik deşik mi kalbin. Ne kadar hızlı. Bayramını mı kutsamış doğa, lunapark mı kurmuş eteğinden kustuğun dönme dolaplara..
Sana kalanı unut. Uyu. Zaman hafızası kayıp bir çocuk. Usulca sokul boynuna. Arasın seni. Bekleme olacakları. Git ve bitir kendini. Sen olma, sen olma. Kaç kendinden, uzaklaş. Ol başkası. Aynısı. Başkasının aynısı. Kahroldun ya, nasıl başarılı!
Anlattığında dinleyecek kulak bulamayacaksın, öfken dilini yedi. Bırak sağılsın vakitler vakti.
Kulak bulamayacaksın ya sözlerini alacak. Bildiğin tüm aynılıklar ayna olacak sana. Boşalt korkunu suskuya. Patlasın kafan. Bırak, olma başkasının aynısı. Tedirginliğinin telaşa düştüğü anlarda yanlış bildiklerin eline yapışıyor.
Sevgini saldıkça aldığın öfke sağaltmış duyumsadıklarını. Yazık, taşın da ruhu var artık. Hissetmeyecek sıcağını güneşin. “Şeylerin ölçüsüyle ölçülensin”. Toprak mı ölçmüş betonun gediklerini bir sallantı daha. Kulağında gaipten bir tını, çalıyor hatırlamak istemediğin şarkıları. Uzun sürmüş bir gövdenin gelgitlerinde boğulmuş ya duvarlar metalin gıdıklayan sesine akmış su bir çıtırtı.
Var mı değmiş taşına ayağının ucunda kırılmış kın. Sokabilir misin onu uykusu ayakta kalbine. Neye bakıyorsun yok olsun diye. Beklediklerinin kahrolduğu bir çağdan arta kalanlarına mı? Kaldır kınını, sok bağrına, çevir, nasıl öğrensin öyle yaralarının acısını?
Bildin mi? Tut elimi kulunçlarından aşağı. Yetememe hissiyle kuşanmış o, abartı sevgi yüküyle berelenmiş, aymaz, bencil diye, kendi sesi duyulsun da dinlemesin kimseleri diye… Kendi üzülsün kurtlandığı görünmezliklere de başkası için yol olmasın üzülmeye diye somurmuş duygularını, kalmış ayağa insanlığın hiç yanından.
Bildim, nerede yabancıysam orada sahiciyim bir baş dönmesiyle.
5 thoughts on “Bric-à-brac/ ÖZLEM GECE”
Yazıyı tersten okudun mu hiç?
Paragraf paragraf tersten okunurken de yüreğe değmeli yazı. Yüreğine sağlık..
Betonun da çığlığı olurmuş…
canım benim… teşekkür ederim…
Deprem gerçeğiyle ortaya çıkan zihnin ızdırapları.
Zamanı mekanı aşan öykün çok çarpıcı. Tebrikler Özlem
teşekkür ediyorum canım Baran 🙂