LOADING...

En üste git

Mart 16, 2024

KAÇIŞ / DEMET EŞMEKAYA SELÇUK

 

“Beni sevdiğine benzetti zaar” diye tekrarlıyorum simitçinin cümlesini. “Bacım yanlış anlama, anlattım biraz önce de, sittin senedir buradayım. Gün sektirmez gelir mahalleye. Adı Aziz. Deli derler Deli Aziz, ya bana sorarsan garip Aziz.” Başımı hafifçe yere indiriyorum, adamın delirmesinin benimle bir ilgisi yok ama sanki suçlu hissediyorum kendimi. Ha bir bu eksikti, her şey bitti şimdi sıra varlığından bile birkaç dakika önce haberdar olduğun bu adamın haline üzülmeye mi geldi? Hey Allah’ım aklıma mukayyet ol.

Derin bir nefes alıp kaldırıyorum başımı. Aziz görünmüyor, başta direndi ama demek sonra sakinleşti ve uzaklaştırabildiler diye düşünüyorum. Şimdi gitmiş de olsa, mahallenin esnafının anlattığına göre adam yarın erkenden damlayacak yine buraya. Sırtımdaki yük kat be kat artıyor pansiyona varıncaya kadar. Ben kapıdan adımımı attığımda, meydanda olanların haberi gelmiş pansiyondaki çocuğa. Beni görür görmez, “Abla yoksa Aziz delisinin saldırdığı kadın sen miydin? Valla duyunca, geleceğini bildiğimden aklımdan geçmedi de değil. Hay Allah. Kaç yıldır buradayım, ilk defa Aziz’in böyle bir vukuatını duydum. Yani abla senin şu bembeyaz olmuş suratını görmesem, daha duyduklarımın doğruluğundan da şüphe ediyordum. Seni görünce, demek doğruymuş dedim.” Çocuğun makineli tüfek gibi peş peşe cümleleri sıralaması karşısında bana diyecek bir cümle kalmadı. Kayıt işlemlerini yapıp bir an önce kendimi odaya atmak istiyordum ama çocuğun beni bırakmaya hiç niyeti yok. “Hele otur abla, bir su vereyim sana. Valla betin benzin bembeyaz mı olmuş desem, sapsarı mı olmuş desem, böyle nahoş bir renk olmuş. İlk gün böyle bir olayla karşılaşmış olman valla büyük bahtsızlık oldu abla, memleketimiz misafir sever, herkes dışarıdan gelenlere yardımcı olur. Yani ne diyeceğimi de bilmiyorum, çok çok özür diliyorum.” Of, of çattık valla. “Ben hiç oturmayım, biran önce gidip yerleşmek istiyorum” diye devam ederken, “Yooo hayatta olmaz abla. Hiç içime sinmez, seni böyle, bu vaziyette bırakmam.” Ama ben diye başladığım cümleyi de keserek, “Ölümü öp, salmam abla. Allah muhafaza, kalbin mi duracak, tansiyonun mu çıkacak. Yok yok, hele bir rengin düzelsin, ondan sonra elbette odana çıkacaksın.” Çocuk çok kararlı, ne desem fayda etmeyecek ve gerekirse zor kullanıp beni oturtacak belli. En iyisi susup beklemek.  Karşı çıkmaya halim yok.

Çocuk konudan konuya atlayarak sürekli konuşuyor. Bir yandan da kimlik bilgilerimi giriyor bilgisayara. Adımı kimlikten görüp hemen hitap şekline adımı da ekliyor, “İsmet abla benim adım da İsmet. Dedem  İnönü’yü pek severmiş, bir torunum olursa adını İsmet koyacağım demiş durmuş yıllarca. Bizimkilerin de başta çocukları olmamış. Annem başka isim koymak istemiş, izin vermemişler.” Sadece boş boş bakıyorum çocuğun yüzüne. Biraz daha konuşursa, burada biraz daha kalırsam kesin tansiyonum düşecek. Düşer biliyorum. Hızla kalkıyorum, benim tuvalete girmem gerek, artık odaya çıkayım diyorum. “Abla burada da var tuvalet ama pek temiz olmuyor. Ne de olsa herkes girip çıkıyor. “ Hiçbir şey söylemeden anahtarı uzatmasını bekliyorum.  Tabii beni yalnız göndermiyor odaya, çantamı alıyor, o önde ben arkada tin tin çıkıyoruz merdivenlerden. “Merdivenlerin yenilenmesi lazım  İsmet abla. Patron hiç oralı olmuyor. Kaç kez söyledik. Adamın bir kulağından giriyor, öbür kulağından çıkıyor.  Sahi İsmet  abla kaç gün kalacaksın?”  Hiç düşünmeden, “Sadece bu gece” diyorum. Zınk diye duruyor sadece bu geceyi duyunca. Sanki bugün kıyametin kopacağını söyledim. Gözlerini inanılmaz bir şey duymuş gibi ayırarak, “Eee abla sen epey kalacağım demiştin. Ne oldu da, haa sen deliden korktun. Doğru ya seninle konuştuğumuzda işin içinde deli meli yoktu. Hay Allah, üzüldüm şimdi valla.” “Yok çok da öyle değil. Başka gelişmeler oldu.” derken lafı ağzımdan alıyor. “Aman abla. Kötü bir şey olmasın da. “ “Yok ablam, yok İsmet ablam, yok kurban, yok yok şu anda senin burada konuşmandan daha kötü hiçbir şey olamaz bu dünyada” diye avaz avaz bağırmak istesem de, mırıldanıp susuyorum.  Yemin ediyorum böyle insanlar iki dakikada insanı adından soğutur, insanı geldiğine geleceğine pişman eder. Bu konu ile ilgili söylenecek çok şey var da neyse, çoğu gitti azı kaldı. Birkaç dakikaya çıkıp gidecek, bir de yarın ayrılırken göreceğim üç beş dakika sonra sen sağ ben selamet uzaklaşacağım. İnanamıyorum gerçekten, kafa dinlemek için böyle bir yeri bulduğuma.

Çok saat önce yedim en son yemeğimi ama açlık hissetmiyorum sadece yorgunum. Ayakkabımı çıkarıp üstümle başımla uzanıyorum yatağa. Uyusam her şeyi arkamda bırakacağım sanki. Ne güzel olurdu böyle olsaydı diyorum, uyusak uyansak ve tüm dertlerimizden arınmış olsak. Kafamı yastığa gömerken babam geliyor gözlerimin önüne. İçinden çıkmakta zorlandığı bir sorunla karşı karşıyaysa kafasını yastığa gömer, yorganı gözlerinin hizasına kadar çeker ve “Sabah ola hayrola” derdi. Böyle deyince içi ferahlar mıydı, daha mı kolay geçirirdi geceyi bilmem ama her defasında bu cümleyi kurardı. Yatağın içine girip, yorganı göz hizama kadar çekip, “Sabah ola hayrola” diyorum. Gülümsüyorum, gözümden akan yaşı silerken.

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

‘K’ HARFİ KADAR / MİNE HAYKIR

Sonraki Yazı

AKI KAURAMASKİ  SİNEMASI, GEÇMİŞİ OLMAYAN ADAM / HACER KARDİYEN DURMAZ

post-bars

5 thoughts on “KAÇIŞ / DEMET EŞMEKAYA SELÇUK

Duygusays:

Sonu çarpıcı(gözümden bir damla pıt) ve yine çok güzel bir hikaye😊 Eline emeğine sağlık 🤗

Yanıtla
Yılmazsays:

Dizi öykü gibi… Devamı da bekleniyor. Kalemine sağlık.

Yanıtla
Ömer Yaşar Eşmekayasays:

Kalemine sağlık canım

Yanıtla
osmansays:

Demet kalemine sağlık çok güzel olmuş yenilerini heyecanla bekliyorum ve kitabı

Yanıtla
İshaksays:

Guzel sonu daha hoş

Yanıtla

Bir Yorum Yapın