LOADING...

En üste git

Ocak 22, 2024

KAÇIŞ / DEMET EŞMEKAYA SELÇUK

 

 

“Yürüdüğün yollar hep aynı yere çıkmışsa

yeni bir yol bulmak için bazen gitmek gerekir”

                                                                                                          Aret Vartanyan

 

Küçükken bir yerim acıyınca,  annem “Beşe kadar say geçer” derdi.  Geçer miydi, yoksa geçtiğine mi inandırırdım kendimi bilmiyorum  ama kısa sürede oynamaya  devam ederdim. Öyle çok düşerdim ki, annem, dizlerine vurarak “Bu çocuğun kösteğini kestirmek lazım. ” diye etrafımda dolanırdı. Hemen her akşam yara bere içinde girerdim eve. O yaralarımla kısa sürede uykuya dalabilirdim. Hemen de kabuk bağlardı bu yaralar, aynı yerden tekrar tekrar kanattığım olurdu ama bir şekilde kapanırdı.  Büyüdüm  artık, ne  bir yerim acıyınca beşe kadar say geçer diyen annem var,  ne de  başımı yastığa koyunca uyuyan ben.  En son bir dünya para döküp gittiğim psikiyatrın verdiği ilaçlar da  gün boyu kafa karışıklığından başka işe yaramıyor.

Kendin gibi sanıyorsun herkesin yüreğini, tüm sıcaklığınla sarılıyorsun, ne yazık ki çok zor anlıyorsun tutunduğun yüreğin başka türden olduğunu. En büyük tokat o zaman iniyor suratına. Kafana balyozla vursalar, yediğin darbe   kadar sersemletemez seni. Önce anlamıyorsun. Bahaneler buluyorsun yaşatılan her olumsuzluğa. Yürek öyle bir tutunmuş ki karşı yüreğe, bırakmak istemiyor. Gücün yetmiyor, sana yaşatılanlara ad koymaya. Yok saymak kolayına geliyor senin de. Sıkı sıkı üstünü kapatmak.  Aynalardan kaçmaya başlıyorsun bir süre sonra. Kendi yüzüne bakamıyorsun, yapılanları sineye çektiğin için kendine düşman kesiliyorsun.  Ah ne zor tüm bunlara göğüs gerebilmek. Birileri senden akıl istese, çatır çatır en doğru yolu söyleyebilecekken, kendine dair doğruların içinde boğulmak.

Bazen gitmekten başka yol bırakmıyor karşındaki, sen ne kadar direnirsen diren, her bir umut kırıntısını hunharca eziyor. Aradığın her çıkış yolunun önünü senin gücünün yetmeyeceği şekilde tıkıyor. Git diyor, artık git. Artık tamamen tükenen yol ayrımında uzaklaşmak belki de tek çözüm.

Kırık dökük, her bir parçamı bir geride  bırakarak büzüşüyorum koltuğa. Kafamı kaldırıp şehre son kez bakacak cesaretim yok. Bağıra bağıra ağlama isteği yokluyor arada, hızla savuşturuyorum. En zoru bitti, şimdi daha kolay olacak her şey diye teselli ediyorum kendimi. Uyumaya çalışıyorum, olmuyor. Her defasında yüksek bir yerden atlarken sıçrıyorum, sanıyorum sıçradığımda çarpan kalbimin sesini tüm otobüs duyuyor. Elimi kalbimin üstüne bastırıyorum, acımasın artık istiyorum, bu kadar hızlı  atmasın.

Daha önce hiç gitmediğim bir şehri seçtim özellikle, bilmediğim sokaklar iyi gelecek bana, bilmediğim insanlarla normalleşeceğim belki de. İlk defa gerçekten minimal bir hazırlık ile çıktım yola, küçücük bir bavul elimde. Yanıma bir tane bile kitap almadım, sanırım uzun süre okumak da istemiyorum. Küçük bir pansiyon ayarladım gelmeden önce, şehir meydanına yakın bir yerdeymiş. Otogardan bir dolmuş ile ulaşabilirmişim,  kime sorsam gösterirmiş, çok bilindik bir pansiyonmuş. Öyle söyledi, birkaç kez konuştuğum çocuk. Önemli değil benim için gittiğim yerin tanınmış olup olmaması, güvenli olsun yeter diyemiyorum çocuğa, memnun olmuş gibi konuşuyorum. Bir bilse tek vücut gibi görünen bendeki kırılmaları, savrulmaları , büyük olasılıkla başka türlü tanıtırdı pansiyonunu.

Otobüsten inince görüyorum karşıda bekleyen dolmuşları. Şehir merkezi yazanına biniyorum, kısa sürede doluyor ve hareket ediyoruz. Etrafı seyretmeye başlıyorum, oradan oraya koşuşturan insanlar, araçlar, süslü kadınlar, suratı asık olanlar, ağzı kulaklarında yürüyen gençler her şey, herkes o kadar anlamsız geliyor ki o an. Karanlıkta güne başlayıp, tüm günü koşturarak geçirdikten sonra, genellikle yatma vaktinde kıçımın yer gördüğü yıllarım geliyor aklıma. Boş diyorum, her şey boş.

Kısa sürede ulaşıyoruz şehir merkezine. Dolmuştan indiğim yerde  bir süre niye beklediğimi bilmeden duruyorum.   Bir mucize olsa kafamın içini oraya boşaltıp gidebilsem pansiyona diye düşünüyorum. Unutsam her şeyle birlikte  kendimi de, öyle yürüsem yeni yaşamıma.

Ben  ayak üstü kendimle hesaplaşırken, ağır bir yumruk iniyor sırtıma. Çantam savrulup düşüyor elimden.  Olduğum yerde sallanıyorum.   “Orospu” diye bağırmaya başlıyor arkamdaki kişi.  Hemen oradan uzaklaşmam gerekirken, olduğum yere mıhlanıyorum adeta. O arada bir yumruk daha iniyor sırtıma, daha okkalı bir yumruk. Peşinden yeniden  orospu diye bağırmaya başlıyor. Olduğum yere düşüyorum, birilerinin müdahale etmesi lazım diye düşünürken, tam karşımdaki simitçi koşarak geliyor. Sürünerek azıcık uzaklaşıyorum oradan. Sonra kafamı çevirip bakıyorum. Saçı başı birbirine girmiş, üstü başı perişan, elinde dolu mu boş mu olduğunu anlayamadığım bir şarap şişesi olan delinin teki. Simitçi zor zapt ediyor adamı, sürekli bağırıyor bana bakarak.

-Orospu hangi yüzle geldin buraya?

-Yıllar sonra niye geldin orospu?

-Bu defa kimin canını yakacaksın orospu? gibi  içinde mutlaka orospu sözcüğünün geçtiği  onlarca cümleyi peş peşe sıralıyor. Hiçbir şey düşünemiyorum o anda, donup kalıyorum. Bir sürü kişi geliyor  yanımıza, artık saldırganın sesi daha uzaktan gelmeye başlıyor. İki  kişinin kolundan tutarak zorla götürdüğünü görüyorum. Yanıma gelen bir esnaf beni kaldırmaya çalışıyor. Bir taraftan da anlatıyor giden zavallının öyküsünü. Yirmi yıldır bu meydanda esnafım diyor adam. Yirmi yıldır buralarda dolanırmış, mahallenin delisi diyor. Bugüne kadar ne konuştuğunu duymuşlar, ne öfkelendiğini görmüşler. Sabah ezanıyla gelirmiş meydana, akşama kadar beklermiş burada. Kimseden para pul kabul etmezmiş. Simit ayran falan alan olursa yermiş sessiz sedasız bir köşede.

O da senin benim gibiymiş bir zamanlar diyor adam. Bu hale nasıl geldiğini anlatmaya başlıyor.  Zamanında bu şehirde öğrenci olan bir kızı çok sevmiş. Yıllarca birlikte yemiş içmişler. Hatta diyor adam gözlerini ayırarak, aynı evde yaşamışlar bildiğin karı koca hayatı yani.  Okul bitince kız terk edip gitmiş, ondan sonra da bu adam böyle olmuş, kara sevdaya tutulmuş dediler diyor. Zararsızdı diyor, bugüne kadar kimseyi rahatsız ettiğini görmemişler. En son utana sıkıla, “Sizi sevdiğine benzetti zaar” diyor gözlerini kaçırarak.

 

 

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

ZAMANSIZ ERKEK / BARAN ARSLAN

Sonraki Yazı

BÎRÎNE / YILMAZ BİNTEPE

post-bars

13 thoughts on “KAÇIŞ / DEMET EŞMEKAYA SELÇUK

Nadidesays:

Çok güzel, her zamanki gibi beğenerek okudum.

Yanıtla
Bekir Aslansays:

Bu kadınlar var ya adamı deli ederler. Gerçek sevgi deli olmaya değer mi değer. 🤔

Yanıtla
Eylülsays:

“kendine dair doğruların içinde boğulmak.” beni çok etkiledi evet bilmek çözmek anlamına gelmiyor. Emeğine sağlık. Bekliyoruz bir sonrakini…

Yanıtla
osmansays:

Sevgili Demet duyguları o kadar sahici anlatmışsınki kapılmışım yumruğu ben yemiş gibi irkildim. Yani usta işi bir öykü olmuş. Artık kitap lütfen. Kalemine sağlık

Yanıtla
Figensays:

Kalemine sağlık arkadaşım, çok güzel yazmışsın.

Yanıtla
Duygusays:

Yine çok güzel bir öykü ile bu sefer de yumruk yedirdin bize:) kalemine sağlık ❤️

Yanıtla
Zehrasays:

Kalemine sağlık yine harikasın halacım🥰

Yanıtla
Banu K.says:

Her zamanki gibi hep kendimden bir şeyler bulduğum kalemine saglık çok güzel artık uzun hikayeler romanlar okumak istiyorum arkadaşım 💕

Yanıtla
Hacersays:

“Kendin gibi sanıyorsun herkesin yüreğini, tüm sıcaklığınla sarılıyorsun, ne yazık ki çok zor anlıyorsun tutunduğun yüreğin başka türden olduğunu.” Ne güzel yazmışsın Demetim💜 eline sağlık canım🙏💐

Yanıtla
ishaksays:

Çok etkileyici

Yanıtla
Ilkaysays:

Demetcim, çok etkileyici bir öyküydü. Kalemine sağlık.

Yanıtla
Orhan Gürleyensays:

Belki de bu şehirde maziden izler vardır.

Yanıtla
Bora Degerlisays:

Demet eline saglik. Çöl gerçekçi bir hikaye olmus. John lenon’un dediği gibi. Hayat, sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir.

Yanıtla

Bir Yorum Yapın