AVUÇLARINIZDA ERİSİN / UĞUR DEVECİ İLE SÖYLEŞİ
AVUÇLARINIZDA ERİSİN!
Sevgili okur, bu sayımızda İthaki Yayınevi tarafından basılıp raflarda yakın zamanda yerini almış olan “Buzdan Top” romanının yazarı Uğur Deveci ile söyleştik. Biz Tersakan Sanat ekibinin keyifle okuduğumuz Buzdan Top romanının yazılma süreci, karakterleri, dili ve anlatımı üzerine keyifle yaptığımız sohbetten sizlerin de aynı keyfi alması ve hala okumayanların biran önce romanı edinip, okuması dileği ile, buyurun…
DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Uğur Deveci kimdir, edebiyatla ilişkisini sorsak Tersakan Sanat okurları için neler söylersiniz?
UĞUR DEVECİ: Yazıya geç başlamış biriyim. Daha doğrusu yazdıklarını sunmaya. İlk romanım Kulübe, 2016 yılında, 1984 Yayınevi tarafından yayımlandı. Öncesinde çeşitli dergilerde yazılarım, öykülerim yayınlanmıştı. Ardından iki roman arasında 7 senelik uzunca bir ara oldu. Tabii bu arada öykü ve denemelerim çeşitli dergilerde, kolektif kitaplarda yer aldı. Bir kaç yarışmada ödül aldım.Yazmaya devam ediyorum. Yakın zamanda öykülerimi toparlayıp yayınevine göndereceğim ve ardından bir yıl önce başladığım yeni roman için çalışmaya devam edeceğim.
BARAN ARSLAN :Buzdan Top’u büyük bir zevkle okuduk. Elinize, kaleminize sağlık, keyifli bir okuma tecrübesi yaşattınız bize. Buzdan Top’u yazma serüveninizi öğrenmek isterim? Bu hikaye nasıl ortaya çıktı?
UĞUR DEVECİ: Yaklaşık 6 yıl önce sevgili dostum Fuat Sevimay’ın AnarŞık romanını okudum ve romanın dili çok hoşuma gitti. Oturup o gece ‘Sümüklü’ isimli bir öykü yazdım. Öyküyü Fuat’a yolladım. Fuat Sevimay, “Bu çok güzel bir konu, bundan güzel roman olur.” dedi ve hak verince kitabın yazılma süreci başladı. Dört sayfalık bir öyküydü aslında Buzdan Top. O öyküyü temel alıp bir roman haline getirmeye çalıştım. O arada genelde istemediğimiz süreçler yaşadık. Tüm ülkede ve yaşadığım yerdeçıkan orman yangınları, dünyayı değiştiren pandemi süreci yazı çalışmalarımı olumsuz etkiledi. Uzun süre yazamadım. Metin, bu aralarda üzerinde düşündükçe biraz şekil değiştirerek sürekli gelişti. Beni tüm bu can sıkıcı süreçlerde koruyan bir sığınak oldu. Uzun bir serüvendi. Özellikle dil konusunda çok mesai harcadım. İçime sinmesi için oldukça uğraştım. Uzun süre ikna olamadım, hep daha iyi olabilir diyerek çalıştım. Bir noktada bırakmalısın dedim ve iyi bir noktada bıraktığımı düşünüyorum. Artık roman da, söz de okurun.
BARAN ARSLAN: Kitabın adı da çok ilginç. Buzdan Top. Kapağı gördüğümüzde bir bilim kurgu romanı okuyacakmışız hissi uyandırıyor. Bu kitaba ismini nasıl verdiniz?
UĞUR DEVECİ: Ingeborg Bachmann okur, yazar, kitap ilişkisini V harfine benzetir. Yukarı bakan iki uca okurla kitabı, aşağıda iki çizgiyi birleştiren noktaya da yazarı koyar. Güzel ve doğru bir benzetme olduğunu düşünüyorum fakat bence yazar açısından eksik kalıyor. Çünkü yazar aynı zamanda bir okur. Bu durumda yazan kişiler için V harfi yerine bir çemberi andıran O harfi daha uygun oluyor. Kitabın ismini biraz bu yüzden Buzdan Top koydum. O harfi bir topu andırdığı için, daha fazlasını söylemek henüz okumayanlar için ipucu vermek olacağından diğer sebebe geçebiliriz. Bu kitabın bir sloganı var “avucunuzda erisin” . Bence kitaplar avucumuzda erir. Tıpkı buzdan bir top gibi. Onları elimize ne zaman ve ne halde aldığımıza göre de bizdeki etkileri farklı olur. Mesela Adana’da Tellidere’de ağustos ayında buzdan topu eline alırsan mutlu olursun. Ankara’da bir kış gecesi buzdan bir topu eline aldığında ise canın yanar. Kitaplar da bizim o anki ruh halimize, yaşadıklarımıza bazen yaşımıza göre onları elimize aldığımızda farklı hisler verir. Erimiş bir buzdan topu yeniden aynı kalıba sokup dondurabilirsiniz fakat asla eskisiyle aynı olmaz. Tıpkı yeniden okumalarımızda olduğu gibi. Romanın sonunda küçük bir oyun olsa da asıl sebebim bu anlattıklarım oldu. Sonuçta bu kitap aynı zamanda bir okuma serüveni. Bu arada dosya bilgisayarımda hâlâ Sümüklü diye kayıtlı duruyor.
BARAN ARSLAN: Buzdan top avucumuzda erisin.
ÖZLEM GECE ERASLAN: Kitabı henüz, taze bitirmiş biri olarak ve ara verip okuduğumdan mı bilmiyorum ilk 150 sayfa beni yordu. Özellikle detaylar. Ama ikinci bölümden sonra heyecanla kitabı bitirmeyi bekledim. Bu kadar karakter var ve bu kadar karakteri nerede, nasıl buluşturacak yazar diye merakla okudum. Sonu gerçekten sürprizliydi. Metnin kurgusu ilginç ve oldukça iyiydi. Karakter isimlerini özellikle seçmişsiniz. Vüs’at O. Bener.- Fuat Bener gibi… Beğendiğiniz bazı yazarlara göndermeler de ilgimi çekti. Metinlerarasılık romana giydirilmiş.
UĞUR DEVECİ :Nasıl bir yol izlediğimi anlatırsam; ilk bölüm ve ikinci bölüm neden farklı ya da ne yapmaya çalıştım anlatabilirim sanırım. Ne kadar başardığıma da okur karar verecek diye düşünüyorum. Benim bu romanın üstüne kurduğum bir hikaye vardı. Bu hikaye kalabalık bir hikayeydi. Eğer hikayeyi anlatırken, karakterleri anlatırsam, ‘ insanlar hikayeyi takip ederken karakterlerle yeterince bağ kuramazlar’ diye korktum. Önce insanları anlatmak istedim. Okur onlarla bir bağ kursun kimini sevsin kimini sevmesin, o koşturmanın içinde gözden kaçırmasın, tanısın istedim. Bu yüzden de romanda böyle bir kurgu yaptım, yani bilinçli bir seçim. Başta okura ipuçları verdim, insanlarda merak uyandıracak yollara başvurdum. Dağınık başlayıp, sonra toparladım. İsimlerin çoğu bilinçli bir seçim. Eğer, siz ikinci bölümü tüm karakterleri bu kadar iyi tanımadan okusanız belki de aynı tadı vermeyecekti. Maalesef bunu hiç bilemeyeceğiz.
Vüs’at O. Bener sorusu herkesten geliyor. Bu tamamen tesadüf. Metnin içine gömdüğüm kitapların bazılarını bağıra bağıra söylüyorum bazıları da -farklı tuttuklarım- okurdan geldiğinde çok seviniyorum. Zaten sonunda da bunun neden öyle olduğunu öğreniyoruz. Yani neden kitaplar ve yazarlarla ilgili bazı bölümler olduğunu. Yaratmaya çalıştığım karakterler isimleriyle özdeş aslında. Adras erkeklik demek. Ülfet karşıt anlamı uzleti bize gösterebilmek için Ülfet. Fuat karakteri, Fuat Sevimay’a teşekkür. Eğlenmek için. Vefa karakteri bir kişi değil benim için biraz İstanbul. Vefa bende bir şehir. Benim düşünmediğim ama okurun bağlantı kurduğu farklı anlamlar oldu ve bu beni çok mutlu etti.
ÖZLEM GECE ERASLAN : Kitap özellikle ikinci bölümde kullandığınız teknikle epey lezzetliydi. İnsanlar bölümü müthiş. Karakterlerin buluştuğu noktada parmaklar aslında karakterlere bir gönderme miydi?
UĞUR DEVECİ: Bilinçli olarak yapmadım. Parmaklar aynı elde fakat ayrıymış gibi duruyorlar. Tıpkı aynı gökyüzünde gördüğümüz, aslında birbirlerinden aklımızın almayacağı kadar uzaklar. Romanda da öyle oldu. Bir araya gelemeyecek insanlar aslında aynı elde ya da gökyüzünde buluştular. Ama söylediğim gibi bunu düşünmedim, düşündüysem de düşündüğümün farkında değildim.
ÖZLEM GECE ERASLAN: Söz oyunlarını da oldukça sevdim. Bazı kelimeleri de bozmuşsunuz.
UĞUR DEVECİ: Evet bilerek bozdum bazı kelimeleri. Burada editörüm Beyza Ertem’e teşekkür ederim. Çok uyumlu ve iyi çalıştık. Bilerek bazı kelimeleri bozdum ve görünür olması için başka yazı karakteri kullandık. Değiştirmemi ya da düzeltmemi talep etmediler.
ÖZLEM GECE ERASLAN: Kitabı sevdiğiniz bir yazara ya da bir yazarın bir kitabına adamak isteseydiniz hangi yazar olurdu?
UĞUR DEVECİ: Aslında kitabın içinde söylüyorum. Bir ipucu da vereyim. Ülfet’in çalıştığı atölyede bir Sevgi Abla var. J) Bu kitabın yazım sürecinde bir yazı yazdım “esirgenen sözcükler” diye. Uzun süre kadın yazarlar arka planda tutularak bizden esirgendi. Benim biraz burada onlara bir teşekkürüm var. Yani biraz da geç okumaktan dolayı bir suçluluk ve üzüntü ile karışık bir duygum var. ‘Tortu’ Selçuk Baran a ithafen yazılmıştır. Tek bir yazar olarak düşünmeyin. Benim geç kavuştuğum ve geç de olsa kavuşmaktan mutlu olduğum bir çok yazara bir teşekkür de diyebiliriz.
DEMET EŞMEKAYA SELÇUK: Karakteri bol bir roman. Bütün karakterler kitabın sonunda bir araya geliyor. Bu sonu en başta düşünmüş müydünüz yoksa yazdıkça mı şekillendi.?
UĞUR DEVECİ: Genel olarak yazdığım tüm metinlerde önce başlıyorum. Bir dil oluşturuyorum ve sonra sonunu yazıyorum. Bu sefer sadece bitirdikten sonra küçük bir bölüm daha yazdım. O bölüm ilk planımda yoktu.
DEMET EŞMEKAYA SELÇUK: Çok karakter var ama bana baş karakter Ülfet gibi geldi. Çok fazla erkek karakterin olduğu bir roman ama en çok aklımda kalan ya da bana en çok hitap eden karakter Ülfet gibiydi. Yazarken böyle tasarladınız mı yoksa geri dönüşlerden hareketle her okur için bu değişkenlik gösteriyor mu?
UĞUR DEVECİ: Bu roman Ülfet’in romanı ve bunu okurdan duymak beni çok mutlu ediyor. Karakter dağılımı için hazırladığım bir excel tablom var, hangi karakter romanda ne kadar yer alıyor onu gösteren bir tablo. Orada mesela Ülfet romanda en çok yer alan karakter değil ama belki de bu yüzden herkeste en çok o iz bırakıyor.
BARAN ARSLAN: Roman çok parçalı ilerliyor. Halil’le başlıyor. Aslında biz Halil’in hikayesi sürecekmiş gibi düşünürken birden farklı hikayeler ve karakterler geliyor. Fuat, Ülfet, Adras, Adalı, Şaşkın Bakkal, Vefa, Karakuzu gibi bir çok karakter var. Bu kadar karakterin de hikayesini ayrı ayrı okuyoruz. Bana da merkez Adalı gibi geldi. Adalı’yı merkeze almanız, lakabının Adalı olması ve bir adada yaşıyor olması dengesini nasıl verdiniz?
UĞUR DEVECİ: Farklı şeyler geliyor. Biri diyor ki Ülfet’i çok sevdim, bir başkası benim en sevdiğim Karakuzu gibi… Bu çok hoşuma gidiyor. Adalı gerçekten var olan, benim gerçekten gidip köfte ve ciğer yediğim bir yer bu arada. Ercan Abi gerçekten var.
Buzdan Top bir yandan da bir yol romanı. Milas, benim şu anda yaşadığım yer. İstanbul’dan oraya taşındım. Halil’in geçtiği yollardan defalarca gittim geldim. Manisa’da hep çok sıkıldım. Yollarda, yaşadığım yerlerde hem insanları hem hayatı gözlemleme şansım oldu. Senin söylediğin anlamda herkesin bir araya gelmesine sebep olan kişi bana sorarsan Adras. Sana da Adalı gibi gelmiş. Ben Adras’a harç diyorum, taşların arasına konan harç. Sonuç olarak, roman bittikten sonra artık okurun. Hepimizde farklı bir şey çıkıyor. Döngüyü sağlayan karakterler okurun deneyimlerine bağlı aslında. Bir noktada metin yazardan çıkıyor. Yazarın yapmaya çalıştığıyla okurdaki tezahürü başka oluyor.
BARAN ARSLAN: Romanın çok parçalı yapısı içinde yer alan karakterlerden İsmet’i hiç sevmedim bu arada.
UĞUR DEVECİ: Biraz bu yapıyı kendi okuma alışkanlığımı düşünerek kurdum. Parçalı metinleri daha çok seviyorum okur olarak. Çok sevdiğim bölümlere ayrılmamış uzun romanlarda oluyor fakat ben daha çok kesile kesile devam eden metinleri seviyorum. Kulübe’de de öyleydi . Burada da aynı yöntemi izledim. Parça parça hikayeler. Bu hikayeleri yazarken önce bir kurguda yazıyorum fakat sonra bütüne bakıp parçaları yeniden yerleştiriyorum.
İsmet aslında kötü bir karakter. Fakat onunda başka bir yanını görüyoruz sonra. Yaşadığı hayattan memnun olmadığını görüyoruz. Bütün karakterler tamamen iyi ya da tamamen kötü olmasınlar istedim. Belki hiç birimiz öyle değiliz. Orada o dengeyi biraz korumaya çalıştım. Bazı karakterlerin kötü yanları, kimi karakterlerin iyi yanları daha fazla. Ben hepsini ayrı ayrı çok sevdim. Yazılma süreci, pandemi gibi alışık olmadığımız bir döneme denk geldiği için onlar benim ayrı düştüğüm dostlarım gibiydi. Hepsiyle uzun süre arkadaşlık ettim. Romandan uzun süre kopamamam biraz bundan kaynaklı sanırım.
Aslında genel okuma alışkanlığını dikkate aldım. Bu kadar uzun bir roman parça parça olmasa çok daha zor okunabilir. Biraz dikkati diri tutmak için, bilinçli olarak parçalara böldüm romanı. 1994 yılını yazdım. Bu da bir seçimdi. Çünkü 1994 bir milat olmuştu. Hem cep telefonu ,hem internet, hem de bir belediye başkanı olarak nursuz bir adam hayatımıza girdi. O seçimi yaparken de 1994’den sonra doğmuş insanlar okuyunca ne hissedecekler diye düşündüm. Biraz da o yaşın daha tez canlı hallerini de dikkate aldım tabii.
BARAN ARSLAN: Peki diğer tarihler ne anlama geliyor.’ 84 var, ‘91 var?
UĞUR DEVECİ:Ana hikayeyi 1994 yılında geçirmek istediğim için diğer tarihleri sadece hata yapmamaya dikkat ederek belirledim. Mesela Ece Hekimgil İzmir’de kar ne zaman yağmış araştırmasından dolayı o yaşta. İzmir’e öyle bir kar 1979’da yağmış. Sahneyi kafamda kurdum ve kar yağışına denk getirmek istedim. 80 darbesini yaşayıp etkisinde kalan biri olarak etkilerini çok da göze sokmadan anlatmak istedim. Farklı bir dönem yaşamıyoruz aslında. Bugün de o dönem de anlatılan şeyleri neredeyse bire bir yaşıyoruz.
BARAN ARSLAN:O zaman yazar kendini Fuat’ta gizlemiş diye anlayabilir miyiz?
UĞUR DEVECİ: Hayır öyle değil. Hiç biri ben değilim ama aslında hepsi de benim. Hiç birinde kendimi gizlemek gibi derdim yoktu ama hepsinde biraz çıkıyorum ortaya. Evdeki kedilere sorsan Ülfet’im. Bazen Fuat, bazen Karakuzu oluyorum.
ÖZLEM GECE ERASLAN: Romanla ilgili felsefi, tarihi, politik alt metinleri olan bir roman diye yorumluyorum daha çok Buzdan Top’u.
UĞUR DEVECİ:Bunun dengesi için çok uğraştım. Umarım başarmışımdır. Çok parmak sallayan, üstten bakan bir metin olmasın diye uğraştım. Sözü olayın içine ya da bir karakterin içine kilitlemeye çok özendim. Bir muhtarım var mesela, Gezi’ye atıf yaptığım yerde.
ÖZLEM GECE ERASLAN : Romanda hikayesi anlatılmamış tek karakter Sümüklü’ydü. Roman Sümüklü’nün de hikayesini istiyordu aslında diye düşünüyorum.
UĞUR DEVECİ:Tabi bu bir okur görüşüdür. Aslında farkında olmadan onlara da söz vermişim. Ağacın dilinden de konuşmaya çalıştım. Kedinin gözünden anlatmaya çalıştım. Bir arabanın da hislerini paylaştım. Kedi isimlerinin hepsi hayatıma girmiş kediler. Karakterleri yaratırken kedilerden çok yardım aldım, onları izledim inkar etmeyeceğim. Davranış olarak varlar aslında. Sadece onları insanlara koydum.
ÖZLEM GECE ERASLAN:İsmet’i kim öldürdü?
UĞUR DEVECİ: Bilmem. Ben de tanımıyorum.:-) Bir sokak kavgasına bulaşmış.
BARAN ARSLAN: Metnin ideolojik arka planlarına takıntılı biriyim. Çünkü biz hayatın belli bir tarafından bakan insanlarız. Bence Buzdan Top toplumsal gerçekçi bir metin. Çünkü iş kazasını, işçi sınıfını, varoşlarda yaşayan insanları ve ilişkilerini anlatıyor. Bunlara baktığımızda bu ilişkiler ve yorumlama biçimi toplumsal gerçekçi bir metin. Metin yazıldığı tarih itibariyle bir akış içinde gidiyor. Romanda böyle hissettim. Toplumcu gerçekçi yazar bir tarafa bakıyor, hem bir duruşu var hem bir tarafı işaret ediyor. Bu anlamıyla metin çok parçalı, belli bir tarihten alıp ileriye gitmiyor, zihnin kırılmaları ve geriye dönüşler , sıçramalar var. Toplumsal gerçekçiliği kendi kitabın üstünden de düşündüğünde geleceği nasıl olacak?
UĞUR DEVECİ: Bir derdim vardı elbet. Özellikle de sınıf meselesini anlatmaya uğraştım. Böyle bir mesele var giderek daha kötü bir hale geliyor. Onların o gün dertleri neyse bugün de aynı dertlerinin olduğunu düşünüyorum. Bazı kavgaların siyasetin üstünde olması gerektiğini anlatmaya çalıştım. Ağaçları korumak siyasete dönüyor ama özünde siyaset üstüdür. O kadar bölündük ki artık. Parçalanmışlığı anlatıp aslında bir araya gelebileceğimizi de anlatmaya çalıştım. Bir şekilde hala bir arada olunabilir. Dertlerimi hikayeler üstünden anlatmaya çalıştım açıkçası. Temelde bir iki yüzlülüğü ve sınıf meselesini özellikle işlemeye çalıştım.
ÖZLEM GECE ERASLAN: Buzdan Top’u bir edebiyat akımında değerlendirecek olsak sizde ne uyandırıyor?
UĞUR DEVECİ: Benim bir hikayem vardı ve onu anlattım. Bunu hiç düşünmedim. Ben romanın tek işleyişte gitmemesini tercih ediyorum ve buna uğraştım. Etiketlere çok değer vermiyorum. Bir sözüm var ve onu yazıyorum, yazarken de kullanacağım bu yöntemi önceden tasarlamıyorum. Akşit Göktürk söz insanı, “insan sözü kurar” der. Beni söz kuruyor. Ben yazayım sonunda onun ne olduğunu başkaları söylesin. Sözü söylemenin en doğru yolunu bulmaya ve dili mümkün olduğunca ileriye götürmeye çalışıyorum. Farkında olmadan kullandığım teknikler var ama bilinçli olarak kullanmıyorum. İçime sinmesi ve okurda da benle aynı duyguları uyandırmasını hayal ederek çalışıyorum.
ÖZLEM GECE ERASLAN: Kitabın üstüne metin dili olarak biraz da Tutunamayanlar’ın gölgesi düşmüş gibi hissettim. Metinlerarası geçişler oldukça iyi.
UĞUR DEVECİ:Ercan ve Oğuz Atay ilişkisi çok severek yazdığım bir bölüm. Bu metin aslında bir okuma serüveni olduğu için mesela bazen Don Kişot, bazen TanteRosa hissi veriyor. Kendi dilini de hep koruyor. Tabi bu okurun takdiri. Burada tekrar yayınevime, editörüm Beyza Ertem’e teşekkür etmek istiyorum. Bazı konularda çekincelerim olmuştu ama tüm hazırlık sürecinde metne son derece saygılı bir şekilde yaklaştılar. O konuda çok şanslıyım. Romanı değiştirmeden daha da iyi olması için benimle beraber çalıştılar.
DEMET EŞMEKAYA SELÇUK: Yeni kitabınız için yedi yıl bekleyecek mi okur? Kulübe’yle Buzdan Top arasında yedi yıl var. Bu süreç daha hızlı olur mu?
UĞUR DEVECİ: Bu tamamen bize bağlı değil biliyorsunuz. Benim şu anda hazır bir dosyam var, şunu da yapayım, bunu da yapayım demeyi bırakıp vaktinde gönderirsem sanıyorum önümüzdeki yıl yeniden okurla buluşabiliriz.
DEMET EŞMEKAYA SELÇUK: Heyecanla bekliyoruz o zaman. Dergimiz adına bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
"AVUÇLARINIZDA ERİSİN / UĞUR DEVECİ İLE SÖYLEŞİ" hakkında bir yorum
Emeğinize, düṣüncelerinize ve kaleminize sağlık.
Güzel bir söyleṣi olmuṣ.