LOADING...

En üste git

Eylül 1, 2023

YALAN!! / İDRİS ERDOĞDU

 

Yalan, yani doğru olmayan, gerçeğe aykırı söz. İnsan kimi zaman gerçeğin ağırlığından kaçmak için kimi zaman da baş edemeyeceği bir durumdan kaçmak için yalana baş vurur diye düşünürüz. Halbuki insan asıl gerçeği yeniden kurmak için yalana ihtiyaç duyar ve bu yalan o kadar inandırıcıdır ki dinleyen onun hakikiliğinden zerrece şüphe duymaz. İnsan evladının kendi uydurduğu kocaman yalanlar vardır. Doğada olmayan ve doğaya aykırı olan bu yalanlar o kadar kabul görmüştür ki bu uğurda birbirine kıymayı dahi göze almıştır. Ben yine söyleyenlerin yalancısıyım.

Loukianos(120?-180? ) MS 2. Yy. da Roma imparatoru Marcus Aurelius devrinde yaşamış bir yazardır. Hiciv, parodi türlerinde eserler vermiş olan Loukianos Bizans’tan günümüze kadar fantastik edebiyatın ve bilimkurgunun atası sayılır.

Loukianos, Hakiki Hikayeler isimli fantastik eserinin takdim bölümünde şöyle der. “….Ktesiokhos ‘un oğlu Knidoslu Ktesias, Hint ülkesi ve çevresi hakkında yazmıştı; halbuki ne kendisi oraları görmüştü ne de hakikatleri söyleyen başka birilerinden dinlemişti. Keza Lambalous, Büyük Denizdeki memleketlere dair umulmadık bir sürü şey yazmıştı, tabii yalan uydurduğu herkesçe bilinse bile, yine hiç de sıkıcı sayılmayacak şeyler anlatmıştı. Başka pek çokları da böyle şeyler yaptı. Bu madrabazların piri Homeros’un Odeysseus’udur.  Alkinoos’un maiyetindekilere rüzgarın esaretinden, tepegözlerden, yamyamlardan, vahşi insanlardan … bahsetmiştir. Bu adamların yalan söylemelerine pek kızmadım. Bende felsefe yapma isteğimden, boş fikirliliğimden kendi neslime bir şey bırakmaya heves ettim. Yalan söyleme hürriyetinden kendimi mahrum bırakmayayım diye dümeni diğerlerinden yana kırdım. Tüm bu söylediklerim içinde tek doğru varsa o da söylediklerimin hepsinin yalan olduğudur.*

Loukianos bundan neredeyse iki bin yıl evvel kurgunun gücünü böyle anlatıyor. Gerçeğin ağırlığı altında ezilmekten korkan insan yarattığı hayal dünyasında yaşama isteği bir süre sonra psikoloji de anlatılan maskenin kişiliğe dönüşmesi gibi yalanda saf gerçeğe dönüşüyor.

İnsan evladının uydurduğu üç büyük yalanı vardır ki daha aşılamamıştır.

Din, devlet ve doğadaki her şeyin insanın emrinde olduğu. Yukarıda söylediğim gibi bu üç kurguda çok güçlü olmalarına rağmen doğanın diyalektiğine aykırıdır. Ancak insan evladı üçüncü yalanına olan kati inancı yüzünden öyle bir kibre kapılmıştır ki koca yer küreyi karadan, denizden ve havadan görünür görünmez sınırlara bölmüş, canlı cansız tüm varlıkları kendi hırsı için acımasızca harcamıştır. O kibir kendini doğadan ayıran yarım santimetrelik bir ökçeden kaynaklıdır.

İnsanın din ve devletin gerekli olduğuna dair uydurduğu yalana olan inancı ve   her şeyin emrinde olduğu güçlü anlatısının aşılamaz oluşu her zaman bir merak ve arayışı da beraberinde getirmiştir. Yine Loukianos’tan alıntılayacak olursak; sporcunun zinde kalmak için talime, felsefecinin daha iyi düşünmek için mizaha olan ihtiyacı varsa” sanatçının da daha iddialı kurgular için meraka ihtiyacı vardır. Sanatçı bu merakı sayesinde bu üç yalanı aşmak için yaratma gücünü kullanır.

Edebiyat alanına giren yazılı metinlerdeki kurgunun üstüne çıkma isteği her dönem çok güçlü olmuştur. Dante, İlahi Komedya’da var olan anlatıyı ters yüz edecek bir kurgu dener. Ardılı olan tüm yazın insanları da aynı yönde kürek çekerler. Her yazılı metinde tanrısal söylemin inandırıcılığının üstüne çıkma isteği mevcuttur.

Diğer taraftan bu merak başka bir kurmacanın sınırına çarpar, devlet. İkinci büyük yalanın sınırları birincisinin öte dünya, ödül, ceza sisteminden daha keskindir. Kanun denen sınırlar ve onu korumaya yemin etmiş silahlı güçler ve hapishaneler…

Edebiyat burada gerçeği bir daha yeniden kurgular.

Yine ben dememiş olayım,   ben onun yalancısıyım. Arjantinli yazar eleştirmen Julio CORTAZAR(1914-1948 ) der ki;”bir okur eleştirel düşüncenin, hatta salt hayal etmenin bile suç sayıldığı ülkelerde o ülkenin içinde ya da dışında yazılmış kitapların her birini açtığında onu bir mesajı ya da umudu mümkün olan en uzak yerlere götürmeleri için denize bırakılmış şişeden çıkan bir mesaj okur gibi okur.” “

Cortazar burada edebiyatın ikinci yalanın sınırlarına çarpan toplumlardaki rolünü anlatır ve devamla derki;  Nasıl ki edebiyat gerçekliği içeriyorsa , edebiyatı kovmak için her şeyi yapan gerçeklikler de vardır; işte o zaman edebiyat,( siz bunu sanatın tüm kolları olarak okuyun lütfen) yani edebiyatın iyi örnekleri , mevcut durumun suç ortağı, katibi ya da menfaat ortağı olmayan bölümü, meydan okumaya ve o gerçekliği betimlemek suretiyle ihbar etmeye koyulur ve mesajı her zaman yerine ulaşır. Şişeler onları anlamakla kalmayıp çoğu zaman tavır takınacak, o edebiyatı estetik bir zevkten yada bir dinlenme saatinden öte bir şey yapacak olan okur tarafından bulunup okunuyor.”

Sevgili okur gördüğün gibi yalan deyip geçmeyeceksin. Demek ki yalan söyleyince oturaklısını, kulakta kalanını söyleyeceksin. Şimdi ben size desem ki memleketin birinde beş yaşında bir çocuk hızla giden bir arabanın altında kalarak can verdi ve ikinci yalanın koruyucusu kurumlar çocuğu suçlu buldu. Siz inanmazsınız. Çünkü çocuğun dünyası oyundur. Bir çocuk eğer oyun oynuyorsa hayat onun ritminde akmalıdır dersiniz. Ya da desem ki; memleketin birinde kemikleşmiş acılar bir torba içinde babaların kucağına tutuşturuluyor, toprağın altına girme hakkına bile müdahale ediliyor, cansız bedenler derin dondurucularda saklanıp, ölü bedenler günlerce sokak ortasında bekletiliyor. Siz hemen bana; ölüye saygının her inançta kutsal olduğunu söyleyip ilk yalana sarılacaksınız.  İşte sevgili okur mesele yalan söylemekte değil yalanı usturuplu söylemekte. Siz benim dediklerimin hiçbirine inanmadınız madem size son söz olarak bir meddahın hikayesini anlatarak veda edeyim.

80’li yıllarda dönemin yaşayan son meddahı sayılan Erzurumlu Behçet Mahir, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi hocaları tarafından keşfedilir ve hakkında birçok makale yazılır. Hocalar Behçet Mahir’e vefa borçlarını ödemek için üniversite senatosuna bir öneri sunarlar ve Behçet Mahir Dağ Mahallesindeki gecekondusundan, Üniversite lojmanlarına taşınır. Bu duruma en çok eşi sevinir. Bir gün kaldıkları lojmanda komşularıyla oturup çay çerlerken hanımlar eşlerinin unvanlarını anlatıp birbirlerine caka satmaya başlarlar. Birisi eşim profesör der, diğeri dekan yardımcısı ve dönemin rektörünün eşi kendini en sona saklayarak sohbeti sonlandırır. Tam o sırada asistan hocalardan birinin eşi en altta kalmanın verdiği eziklikle Behçet Mahir’in eşine döner; sizin eşiniz ne iş yapar diye sorar. Behçet Mahir’in eşi, gayet rahat; bizim bey akşama kadar yalan söyler, bunların kocaları da yazıp yazıp Profesör olurlar, der.

İşte sevgili okur siz siz olun öyle yalan söyleyin ki dinleyip aktaran profesör olsun.

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

ZAMANSIZ KAYIP / BARAN ARSLAN

Sonraki Yazı

DÜNYA EDEBİYATINDA 21. YÜZYIL – DİKKAT ÇEKEN KİTAPLAR / TURHAN YILDIRIM

post-bars

"YALAN!! / İDRİS ERDOĞDU" hakkında bir yorum

Bu konuşmayı Datça’da sizden (belleğimi zorlamama karşın mekanın adını anımsayamıyorum) nefesimi tutarak dinlemiştim. Tekrarı ile karşılaşmak sindirerek okumak çok iyi geldi, kaleminize sağlık sevgili İdris Erdoğdu..

Yanıtla

Bir Yorum Yapın