ÂŞIK HAYDAR ASLAN / DR. ÖMER ULUÇAY
Âşıklık Geleneği, Halk Edebiyatında önemli ve etkili bir gelenektir. Osmanlıda Saray, Halk Âşıklarına İcazet Belgesi verir ve bunlar Anadolu’da halk arasında Sultan ve Sarayı metheder ve taraftar kitle oluştururlardı. Bunların arasından bazen aksini yapanlar da olur ve Sarayın tedbir almasına vesile olurlardı. Bu ikinci gruba Halk Ozanları denildi. Âşıklık Geleneği iki kola ayrıldı: Hak Âşıkları ve Halk Âşıkları (Halk Ozanları). Birinci Âşık Grubu daha çok Tarikat-Tasavvuf şiirleri söylerken, Halk Ozanları, halkın dertlerini ve dileklerinin tercümanı oldular, yanlışlara, zulme, haksızlığa karşı çıktılar ve yapanları gözden düşürdüler. Bu nedenle de idarecilerin korkulu rüyası oldular.
Bu Gelenek, ayniyle Cumhuriyet Döneminde de devam etti. Âşıklara okullarda müzik eğitimcisi olarak İcazet Belgesi verildi ve gittikleri şehir ve kasabalarda okullarda, Halk Odalarında konserler verdiler ve Cumhuriyetin nimetlerini anlattılar. Şimdilerde de Âşıklara/Ozanlara Kültür Bakanlığınca “Halk Şairi” ünvanlı “kimlik” verilmektedir.
Bu geleneğin her iki dalında da ünlü kişiler vardır ve bunların eserleri dillere destan gönüllere tercümandır. Son zamanlarda halk ozanlarından baskı ceza görenler, konserleri yasaklananlar olmaktadır. Tarih boyunca İmparatorluk içinde, her zaman haksızlığa direnenlerin rehberi, sözcüsü olmuşlardır, Pir Sultantan’lar, Dadaloğlu’lar, Gündeşler gibi.
Hak Âşıklarının söyledikleri de insanları eğitmek, barış ve huzuru temin etmek, inancı açıklamak ve muhkem kılmak için okunmaktadır. Bu grubun şahı Yunus Emre’dir ve bunlar batın ehlidir. Bunların Tanrı, din, inanç tasavvurları; derinlikli, özgürlükçü, eşitlikçi, insanı yetkili ve mesul gören ve idareden bir başka yapıdadır.
*
Âşık Haydar Aslan (Aksaray/ Delhebil köyü, 1926-2007, Adana), Halk Âşık Geleneğinden gelmekte ve Bâtıni içerikli Cem Ayinlerinde zakirlik yapmaktadır. Saz çalmayı çocuk yaşta amcası Âşık Veli’den öğrenmiştir. Gençlik yaşlarında cem-cemaata katılmış, usta eserleri çalıp-çığırmıştır. Zamanla kendisi de söylemeye başlamış Âşıkî ve Ozanî eserler vermiştir.
Âşık Haydar Aslan ile 1985 yılında tanıştık ve uzun süre, o zamanki ayrılmaz çırağı Âşık Kederi ile çeşitli mekânlarda ve etkinliklerde birlikte olduk. Kendisini ziyarete gelen Âşıklarla, ariflerle beraber olduk. Uzun süre Hac-ı Bektaş Veli Etkinliklerine katıldık. Adana Şakir Paşa Mahallesindeki evi bir kültür ocağı idi, burada derin sohbetler olurdu. Bir Aksaray kolonisi bitişik nizamdaki evlerde oturur ve gelenlere topluca hizmet eder, bir kültürü temsil ederlerdi. Aksaray Grubu, birlik ve dayanışma içinde Haydar Babaya itibar eder ve Âşık da yapacağı işleri onlara haber verir ve danışırdı, birlikte Cem tutar ve razılık alırlardı. Bu noktada unutulmaz çeşitli anılar oluştu. Bu konuda yazdığım çokça kitapta bunların yaptıkları ve görüntüleri yer aldı ve örnek oldu. Âşık Haydar Aslan ve dostları ile birlikte olmakla çok yeni, güzel, doğru şeyler öğrendim ve yazdıklarımda bunları örnek gösterdim.
Âşık Haydar Aslan, bir kültürün, inancın ve dönemin adı ve temsilcisidir. Bu unsurlardan hangisini anmasak eksik olur. Herkesin hizmetine ve duasına nail olduk, bir ömrü beraber sürdük ve sürüyoruz, gidene rahmetler ve duranlara sağlıklı günler diliyoruz, sağ ve var olsunlar.
Âşık Haydar Aslan, Çukurova Radyosu sınavına girmiş, kazanmış ve radyonun sanatçısı olmuştur. Anadolu’nun her tarafında sazını çalmış, sözünü söylemiş, gerçeği dile getirmiştir. Hak Aşkı şiirleri olmakla beraber daha çok yaşamın gerçeklerini ve çarpık yönlerini, cumhuriyetin faziletlerini, dostluk ve eşitliği, özgürlüğü, dostların hallerini, doğayı dile getirmiştir.
*
Âşık Haydar Aslan, Adana’da kendisini ziyarete gelen bir Âşık’a, İmamoğlu’nda halka konser vereceğini söyleyince, konuk Âşık da kendisine yoldaş olmak istemiş ve birlikte konseri vermişler.
Kalabalık dağılınca, yaşlı bir Sofu onları evinde misafir olmaya davet etmiş. Evde söz sohbet açılınca genç Âşık bir devriye okumuş ve Âdemle, Nuh nebi ile Cercis’le, Musa ile beraberdim deyip coşunca Hacı sözünü kesmiş ve “sen orda mıydın?” diye sormuş ve azarlamıştı. Haydar Baba, Âşık’a “başka perdeden gel” demiş ama dinlememiş ve “koyunun yünü kırptım, eğirdim, iplik yaptım, kumaş dokudum, terzi oldum, libası giyindim” deyince Hacı sinirlenmiş ve yanındaki haziranı aldığı gibi Âşık’a vurmuş, teller kopmuş ve Âşık hemen dışarı kaçmış. Haydar Baba elde kalmış, Hacı “sen de onun gibisin” demiş ve sopayı/haziranı sırtına indirmiş. ”Sana bu kadarı yeter, hadi git” demiş.
Haydar Baba Sofuya, “Hacı baba, bu sopanın dadı damağımda kaldı, bu bana ders oldu” deyince, Hacı “ula sen başkasın, hele otur desem olmaz, arkadaşını yalnız bırakma, kusura da kalma” demiş ama sormuş: “Sen bununla nasıl arkadaş oldun ve gezersin?”
Haydar Baba cevap vermiş: “İşte mesele de burda, dün tanıştık birlikte söyledik, bugün burada çaldık-söyledik ve davetle size geldik. Sazı-sözü beğendiniz, bizi mihman ettiniz, sağ olun, var olun. Dedim Âşık yolu biliyor, gördü, uygun şekilde söyler. Ben de hayret ettim, olmadık yerden başladı ve düştü, yemek yerine sopa nasip oldu. Bu da bana büyük ders oldu. Dün tanıdığım adamı sazı var, sözü de münasip olur diye bekledim, ham çıktı. Kusura kalma Heci emmi” dedim ve elini öpmek istedim, bırakmadı, o beni öptü ve sırtımı sıvazladı, “has evlatsın” dedi ve uğurladı.
Haydar Baba bunu defalarca anlatır, her seferinde olayı yaşardı ve daha neler anlatırdı. Sivrialan’da Âşık Veysel’i ziyarete gitmiş, onu dinlemek, destur almak istemişti. Akşam olunca köylü odaya doluşmuş ve gelen Âşıklara kulak verirlerdi. Sıra bana geldi ve yaşlı adam sordu, “Âşık adını bağışla” dedi. “Âşık Haydar Aslan” dedim. “Hay maşallah, hemi de Haydar. Haydi, Aslan gibi söyle” dedi. Ben, “Âşık Veysel’in yanında benim sözüm olmaz, nasihat almaya geldim” deyince, yaşlı adam beklemeden “boş ver bu kör iti biz her zaman dinliyoruz onu” deyince bir hoş oldum, nutkum tutuldu. Âşık Veysel söze girdi “Âşık Haydar Aslan, sen bunları boş ver. Sen dilini ve sazını ‘piç’ alıştırma. Desturun Şah ola, haydi söyle” dedi ve ben bir selamlama ile üç nefes okudum, kestim. ”Anladım ki insan kendi toplumunda büyümüyormuş.”
*
Eğitimci, yazar, şair, güzel dost Mehmet Demirel Babacanoğlu, Adana’da etkinlikleri izlemekte, tanıtmakta ve kültüre katkı sunmakta, halk söylencelerini derlemekte, kitaplar yazmakta, dergi yayıncılığı yapmaktadır. Âşık Haydar Aslan ile uzun süren bir dostluğu oldu, onun şiirlerini derledi, düzenledi ve “İnsan Hayranıyım” adıyla kitap olarak yayınladı(1992 Adana Büyük Şehir Mat.). Haydar Aslan, arada geçen zaman içinde birçok etkinliklere katıldı, şiirler yazdı. Hak Âşığı olarak yazdıklarından çok, Halk Ozanı olarak öne çıktı. Babacanoğlu, büyük bir kadirşinaslıkla, Haydar Aslanı izledi ve yaşamı içindeki eserleri topladı, basında yazılmışları/kupürleri derledi, aldığı ödülleri ve takdirnameleri, elyazısını, dönemlere işaret eden fotoğrafları sıraladı ve ansiklopedik bir şekilde yeniden bir kitap olarak düzenledi, adını da “Âşıklar Aşığı Âşık Haydar Aslan” olarak değiştirdi(2018, Karahan Yayını, Adana). Babacanoğlu’nu, bu gayret ve hizmetinden dolayı kutluyorum.
Mehmet Babacanoğlu, 14 kıta şeklinde manzum bir “önsöz” ile Haydar Aslanı tanıtıyor: ”Bilgisi, sözü Aliden. Saz çalıyor, türkü söylüyor, Şamanik özellikler gösteriyor, semah dönüyor, göç ediyor ve Adana’da sakinleşiyor, çapa yapıyor, koza suluyor, Cemde zakir oluyor, edep-erkân, sır öğretiyor ve nihayet dünyasını değiştiriyor(07 Ocak 2005)”. Ali Ozanemre, şiirlerinden alıntılarla bir tanıtma yazısı yazmış (08.04.2002). Dr.Ömer Uluçay, “Aşık Haydar Aslan-İnsana Hayran” başlıklı inceleme yazısında (22.02.2002, s.12-19) Haydar Aslanla olan ilişkisini anlatmış, şiirlerini yorumlamış, Aşık’ın defin merasiminde konuşmuş ve ozanın şu dörtlüğünü okumuştur:
”Haydar Aslan söylesinler
Boş kovanı neylesinler
Türap ol ki çiğnesinler
Sevgi büyük dağlar gibi”.
Hak ve Halk Aşığı Haydar Aslan’ı sevgi ve saygı ile anıyor, kadir bilen dostları hürmetle selamlıyorum.16.11.2022