ANTON ÇEHOV’UN “KADINLARIN DÜNYASI” İSİMLİ ÖYKÜSÜ ÜZERİNE BİR İNCELEME / İDRİS ERDOĞDU
Anton Çehov’un “Kadınların Dünyası” isimli öyküsü üzerinde bir inceleme;(1)
Çehov Öyküsünde Sınıf Karakteristiği.
BAYRAM ARİFESİ
Öykü, işçi bir babanın miras yoluyla fabrikatör olmuş kızı Anna Akimova’nın; mahkeme yoluyla eline geçen 1500 rubleyi, vicdanının kabul etmemesi, daha doğrusu hakkı olmayan bir paradan kurtulmak istemesiyle başlar.
Daha ilk paragrafta “mahkeme, dava, kazanılan” sözcükleriyle arasına koyduğu bir mesafe vardır. Aslında Anna bu kavramlarla arasına koyduğu mesafeyle kurulu düzen, onun kurumları ve onları sembolize eden kavramlarla da arasına mesafe koymaktadır. Anna’nın çatışması/çelişkisi nettir.
Hakimiyeti altındaki fabrika müdürü ve orman kahyasının çalışma biçimlerini reddeder. Bu pozisyonuyla okuyucuyu da kendi yanında durmaya davet eder. Çünkü emek harcamadan, güç ilişkileri yoluyla elde edilen bir paranın reddi söz konusudur.
Erdemli bir duruştur.
Anna ikinci paragrafa geçerken rol değiştirerek fabrikatör rolünden çıkıp kadın rolüne girer. Toplumsal cinsiyet rollerinin geleneksel kabullerini kanıksamış bir bakış açısı vardır. Yanında/ yakınındaki kadınların bayram arifesinde duydukları kaygılarla kendi kaygılarını karşılaştırır. Yirmi altı yaşındadır. Akranları şimdi ev işlerini bitirmiş yorgunluktan bitik şekilde uyuya kalmışken o, odanın içinde ne yapacağını bilemez bir durumda gelen mektupları, onların dertlerini, yarın gelecek konukları, onların tükenmeyen isteklerini düşünür. Yeni durumunu daha kabullenememiştir.
Çünkü içinden çıktığı sınıfın ritüellerine yabancılaşmadığı gibi yeni sınıfını ise daha tam olarak kavrayamamıştır. Akimova yeni statüsünün verdiği yalnızlığı sorgularken bir taraftan da bu statünün gereklerini hayatın rutini olarak yavaş yavaş kanıksadığının sanki bilincinde değildir.
Üçüncü paragrafta bayram sabahı olacakları sıralarken; geçkin, evde kalmış kız rolünden sıyrılıp; işten atılacak, eşek sudan gelinceye dek dövülecek, tüm hatalarına rağmen ayaklarına kapanıp af dileyenleri bağışlaması gereken fabrikatör olacaktır.
Çehov daha öykünün başında okuyucuya açık mesaj verir.
Hayatın kimileri için konaklarda, hizmetçilerle, gücünün çekimine kapılan büyük paraları nasıl harcamaları gerektiğini düşündürürken; kimilerinin de bu lüksün, sermaye birikiminin asıl sahipleri ama aynı zamanda yoksunları olduğu sert ve çıplak gerçeğini önümüze koyar.
Bilinen tüm toplumlarda, tüm devirlerde nüfusun servet bakımından en yoksul olan yarısı hiçbir şeye sahip değildir. Tüm sermayenin sadece %5 i onlarındır. (Thomas Pikettey 21.yy. Kapital.İş bankası yay.s.362)
Çehov bu çıplak gerçeği Anna Akimova’yı işçi mahallelerinde gezdirirken bize gösterir. Anna Akimova ahlaki ve vicdani bir ikilem içindedir. Hiç hak etmediğini düşündüğü bu parayı içinden çıktığı sınıfın bir ferdine vererek hem ahlaki olarak bu paradan kurtulacak hem de yoksul birinin sefaletini sonlandırarak kendi vicdani sorumluluğundan kurtulacaktır. Onun için çalışma masasının üzerinden rastgele bir zarf seçer. Zarfın içindeki mektup Çalikov’undur. Çalikov fabrikada memurdur. Kişilik olarak düşürülmüştür. Övüneceği tek şey kan bağı olan soyluluğudur. Aslında beceriksiz, niteliksiz bir adamdır. Hiçbir şey üretemediği için soyluluğunu hatırlatarak Anna Akimova’ya üstünlük kurmaya çalışır ama bir taraftan da düşkünlere has hiçlikle yalvarmaktan geri durmaz.
Çehov’un, toplumsal katmanların kendilerini var ettikleri değerler ve değerlerin yansıması olan davranışları görsel bir şölene çevirdiği öyküde; bizi ikisi de işçilikten patronluğa yükselen baba ve amca üzerinden etik- ahlak- akılcılık çatışmasına davet eder.
Bir yandan bütün zamanını çalışarak, üreterek geçiren, eğer eşi olmasa kiliseye perhize ve tüm dini ritüellere sırt çeviren ama kalan parasının ölümünden sonra (faizde olan 400 rublenin) ihtiyacı olanlara dağıtılması için vasiyet eden bir baba. Diğer taraftan aslında Ortodoks olmamasına rağmen kurulu düzenin tüm normlarını kabul eden, istavroz çıkarmayanı aforoz eden, mensup olduğu eski dinin (malakanlar) yasaklarını hiçe sayan, işçilerine eşek sudan gelinceye kadar sopa çektiren bir amca. Yazar artık açıkça meydan okumaktadır. Okuyucu bir tarafı seçmek zorundadır.
Ahlakçı yarılmaya ilişkin çarpıcı cümleyi şöyle ifade eder;” işletme sahibi zenginler, bunların karıları kendi çalışanlarından çok yabancı yoksuları sever, destekler.”
Çünkü kendi çalışanının yoksulluğundan direkt sorumludur. Başkasının yoksuluna yardım etmek, ona acımak vicdanı rahatlatır, kendi kötülüğünü unutturur.
Anna Akimova 1800 küsur işçisinin yoksulluğuna çözüm üretmek yerine içinden birini çekip kurtarmayı tercih eder. Modern çağda sınıf davranış kalıplarının değişmemesi ne kadar ilginç!
Anna parayı cebine koyup yola çıktığında bir nevi kendi geçmişine doğru yola çıkmaktadır. Öykü bittiğinde göreceğiz ki bu sıradan bir yolculuk değildir. Çehov psikoanalitik bir çözümlemeyle kahramana geçmişle olan hesabı kapatması için bir alan açmıştır.
Anna çamurlu yollardan, yoksul barakaların arasından geçerken sık sık kendi çocukluğunu görür. Ara ara nostaljik özenmeler de yaşar. Babası öldüğünden beri bir kez gelmiştir. Fabrikayla ilgili hiçbir şey bilmeden anlatılanları dinlemiş, atladığı yeni sınıfla içinden çıktığı sınıfın arasındaki çelişkiyi net olarak o zaman yaşamıştır.
“Anlamadığı, sevmediği bir işten geçimini sağlamak, yılda yüz binlerce rubleyi cebe indirmek tuhaf geliyordu.”
İşçi barakalarına bir kerecik uğramamıştı. Hâlbuki orada büyümüştü. Oradaki sefaleti biliyordu. Hatta oralar için ödenek bile ayırmıştı. Neden? Sorusunu üstün körü geçip “eğlenceli” bulduğu uğraşını yerine getirmek için yoluna devam etti.
Anna, Guşçin apartmanının önüne geldiğinde sebep olduğu sefalet tüm ağırlığıyla ortaya serilmişti.
“Avlu girişi pislikten geçilmiyordu, karanlık leş gibi kokuyor, dairelerden aksırık öksürük sesleri geliyordu.”
Bildiğiniz derin yoksulluğun kokusu.
Çehov karakterin dönüşümünün ilk adımlarını burada atar. Anna 1500 Rubleyi vermek için gittiği evde, Çalıkovların içler acısı durumunu görmesine rağmen ”kişiliksiz-düşkün “ tutumundan dolayı vaz geçer. Hala eski sınıfına dair düşünceleri belirgindir. Çalıkov’un yaltaklanmasına kızar. “Bu adam ne diye palyaço gibi rol yapıyor. Para babalarının karşısında bel kırmaya alışmış.” diyerek babasının devrettiği işçi mirasına sahip çıkar. Çünkü sonraki sahnede Anna, işçi Pimenov’un odasına girecek, düzenli, temiz bir odayla karşılaşacaktır. Çehov emeğiyle geçinen insanı bu sahnede yüceltir.
Çalıkov boş bir övünmeyle soylu geçmişini anımsarken, Pimenov’un en büyük övünç kaynağı ve soyluluğu emeğidir.
Anna yola çıkarken kafasında kurguladığı senaryodan saparak Çalıkovlara günü kurtarabilecekleri 25 ruble bırakıp ayrılırken içinden gelen kadınlık içgüdüsüyle demirci ustası Pimenovla ilgilenir. Belki ideal bir eş adayıdır. Kim bilir?
Pimenov, aylak orta sınıfın üretmeden tüketme alışkanlığı ve boş gururunu şöyle eleştirir.
“Verdiğiniz parayı birbirlerinden kapmak için karı koca sabaha kadar kavga edecekler.” Anna Pimenov’un konuşmasına cevaben “ yoksulluğun gözü kör olsun” derken alt metinde yaptığı iyilikten bahseder.
Çehov burada araya girerek bu iyiliğin “sözde” olduğunu ve yararı olmayacağını söyler.
SABAH
Artık bayram günü gelmiştir. Anna lütufkâr, verici, bağışlayıcı kısacası bir tanrıçadır. Konağın birinci katında tüm toplumsal katmanlar sırayla bir geçit töreni havasında görünürler. İşçiler, çiftçiler, öğretmenler, papazlar, askerler, soylular, avukatlar vs.
Çehov bu bölümde konaktaki iki çalışanın gönül ilişkisi üzerinden çözümlemelerde bulunur.
Maşa ve Mişenka…
Maşa konakta hizmetçidir. Kadın dünyasındaki rolünde evlenmek, yuva kurmak ister bunun için de ideal kişi, aşık olduğu Mişenka’dır. Ancak Mişenka ahlakçıdır. Efendiyi taklit ederek onun gibi olmak ister. Hayalinde geleneksel bir eş düşler. Çünkü Maşa bir üniversite öğrencisiyle öpüşmüştür.
Çehov geleneği ve kadın dünyasını biraz daha irdeler. Konaktaki kadınlar; Hala Tatyana İvanovna, Aşçı kadın Agafya, amcanı dul karısı Varvaruşka ve terzi kadın. Kadın dünyasında sıradan dedikodularla, gündelik hayatı anlatırken her durumda hiyerarşinin devam ettiğini hissettirir.
Hala konaktaki çalışanlarla ve fabrikadan gelen işçilerle içki içip sarhoş olabilir ama hata yapan arabacının bağışlanması sahnesinde hakarete uğrayan Hala olmasına rağmen bağışlama yetkisi Anna’ya aittir. Çünkü konağın hanımı odur.
Konakta sınıfsal ayrım daha da görünür hale gelir. Anna dışındaki tüm kadınlar birbirleriyle samimidirler. Anna ne kadar istese de artık oraya dahil olamaz.
Statünün servetle ilişkisini ; “sağken çalışanlara göz açtırmayan İvan İvaniç’in (amca) büyük yetki sahibi dul eşi Varvaruşka’yı şimdi konakta kimse adam yerine koymuyordu. ” cümlesiyle net ortaya koyar.
Anna hemcinslerinin arasındayken ev, evlilik, çocuk gibi insani kaygıları ön plandadır. Ziyaretine gelen Pimenov onun için evlenilecek erkektir. Bu niyetini şaka yollu da olsa eve gelen çöpçatan kadına da söyler. Çehov kahramanının bayramlıklar içinde çocukça bir neşe yaşamasını istemiştir. Çünkü sonraki bölümlerde görürüz ki hayat başka bir mecrada akmaktadır. Anna’nın gelgitleri diyebileceğimiz zihnindeki çatışmalar bayram süresince derinleşerek devam eder.
Emrindeki insanlar arasındaki tahakküm ilişkileri gözüne batar. Fabrika müdürü Nazarıç’ın tüm çalışanlar üzerindeki baskıcı tutumu, okuma bilmeyen bekçinin öğretmene saygısızlığı… Tüm bunlar rahatsız edicidir.
Mişenka birazda Anna’nın bilinçaltı gibidir. “ ben okumuş adam değilim gene de anladığım kadarıyla yoksullar her zaman zenginlere saygı göstermek zorundadır. Boşuna tanrı hep yoksulları ayırır dememişler. Hapishanelerde, meyhanelerde, köprü altlarında sürünenler hep yoksulardır. Aklı başında insanlar ise her zaman çalışıp zengin olmuşlardır. Para parayı çeker, zenginler için söylenmiştir hanımcığım.” diyerek onay cümlesini Anna’ya bırakır. Böylece Anna’nın çatışmasını bir üst boyuta taşır.
Burada Engels’in “insan Fransa’da burjuvayı, Almanya’da dar kafalı esnafı temsil eder.” sözüne atfen acaba Çehov Rusya’da insan neyi temsil eder sözünü mü bize sorgulatmakta?
Mişenka temel çelişkinin farkındadır ancak diğer taraftan tahakküm ilişkisi içinde kendi hayatta kalma senaryosuna da sadıktır.
Anna gün boyu gelen her konukla kadınlık halleri ve statüsü arasında gidip gelir. Evlenmek fikrinin zihninde sürekli canlı olması, eski yaşantısı/statüsü ve yeni düzeni arasındaki gerilim…
Yazarın ağzından “babasının işçilik yaptığı zamanlar ne kadar mutlu olduğunu, eski günleri gözünün önüne getirdiğinde… Bu olanları anlamıyordu… Düpedüz anlamsız ve saçma şeylerdi…” dile gelen bu ifadeler kahramanın yaşadığı gerilimin dışavurumudur.
Anna ilk defa en yalın haliyle kendisi için insani bir talepte bulunuyor.” Ah bir evlenebilsem! Şu fabrikadan bir kurtulabilsem!.”
Çehov, yeni burjuvazinin gündelik yaşama ilişkin karşılaştıkları sorunlarda bağımsız birey olarak sorumluluk almak yerine geleneği devam ettirmekten yana olduklarını gösterir. Evlilik gibi bir kararı kendi başın alamaz ve” keşke babam sağ olsaydı, o bir karar verirdi ve konu kapanırdı.” diyerek eskiye son bir nostaljik bakış atar.
Anna tüm bu gelgitlerle akşamı eder. Kahramanın dönüşümünü tamamlama zamanı gelmiştir. Günün sonunda Anna artık yeni birisi olacaktır.
AKŞAM YEMEĞİ
Akşam yemeğine önemli devlet memuru Krilin ve avukat Liseviç gelir. Yeni burjuvazinin iki temsilcisi, resim böylece tamamlanır.
İkinci kuşak bir mirasyedi, orta sınıfın temsilcisi bir avukat ve bürokrasiyi temsilen üst düzey bir memur… Artık hikâye evreni tamamlanmaktadır. Öykünün başındaki 1500 ruble hala masadadır ve sahibini beklemektedir. Krilin ve Liseviç Anna’nın babasının arkadaşlarıdır. Şimdi ise onun dostlarıdır. Tam olarak ne iş yaptıkları bilinmez. Avukat Liseviç hiçbir iş yapmadan sadece danışmanlık yaptığını “iddia” ederek yılda 12 bin ruble alır. Krilin’in ne iş yaptığını kendisi de dahil kimse bilmemektedir.
Akşam yemeği boyunca konuklar Anna’ya iltifatlar yağdırır, hatta avukat daha da ileri gidip açıktan kur yapar. Liseviç düşkünlük bakımından Çalıkov’dan geri kalır değildir. Ancak Liseviç’in avukat rolü onun her türlü düşkünlüğünü hoş gösterir. Liseviç, Anna’nın yeni dünyasının aynasıdır. Ona edebiyattan, müzikten bahseder. Anna bu sohbetlerden mutludur. Konuklar konaktan ayrılırken 1500 ruble Liseviç’in cebine girer. Krilin de dolgun bir bahşiş almıştır.
Anna yalnız kaldığında Mişenka yeniden sahneye çıkar ve ona çıplak gerçeği bir daha hatırlatır. Pimenov’ la evlilik ham bir hayaldir. Düşünsenize der;” Pimenov, Liseviç ve Krilin’le aynı masada otursun. Adamın ödü patlar. Çatal kaşık bile tutmasını bile bilemez.”
Anna’nın yaşadığı en sert kırılmadır. Kendini pisliğe batmış gibi hisseder. Pimenov (işçi), Liseviç (avukat), Krilin (general) aynı masada; ürkek, zavallı, cahilliği ile sırıtırdı. Midesi bulandı. İlk kez anladı ki Pimenov’la ilgili kurduğu hayaller deli saçmasından başka bir şey değildi. İlk iş alt katta uyuyan çöpçatan kadını uyandırıp “Pimenov’la ilgili şaka yaptığını” söylemek olur.
Sahneyi Çalıkov kapatır. Yardım beklemektedir. Zavallı Çalıkov yeni dünyayı daha anlamamıştır.
- Çehov bütün öyküler 7. Cilt ( cem yayınevi.2. basım ocak 2000)