AŞKIN SİNEMA / SADIK ÇİL
Gençlik nedir? Bir rüya.
Aşk nedir? O rüyada gördüğün şey.
Soren Kirkegaard
Film Soren Kierkegaard’ın aforizmasıyla başlıyor. Hemen söyleyeyim öylesine yazılmış bir aforizma değil. Filmi izlemediyseniz şayet önce Kierkegaard okuması yapmanızı tavsiye ediyorum. Aksi takdirde filmin derinliğine inmeniz güçleşiyor. İnternette filmin türü için kara komedi – dram dense de izleyeceğimiz film kelimenin tam anlamıyla bir felsefi metin. Bu felsefi metin Mads Mikkelsen’in harika oyunculuğu ve filmin yönetmeni Thomas Vintenberg’in dehasıyla buluşunca ortaya bir şaheser çıkıyor. Bu arada hem Kierkegaard hem de Mads Mikkelsen’in Kopenhag doğumlu olduklarını ayrıca Thomas Vinterberg’in de Danimarkalı olduğunu söylemekte fayda var. Mikelsen’in film çekiminden önce bol bol Kirkegaard okuduğunu da belirtmek lazım.
Thomas Vinterberg sıradan yaşantıları olan, hayattan da pek beklentileri kalmamış aynı lisede öğretmen Martin , Tommy , Nikolaj ve Peter’in hikayesini Kierkegaard’ın felsefesi ve Descartes’in yöntem bilgisiyle harmanlayarak veriyor izleyiciye. Şöyle ki Kierkegaard’ın varoluş felsefesinde “Yaşamını boşuna harcama, günlerini öldürme, uyku içinde geçirme, uyan ve insan ol. Yaşamını uyku içinde geçiren, yaşamını boşuna harcayan insanı kendine getirmek gerekir. Bunun için insanı şok etmeli veya kaygı duymasını sağlamalı “ der. İşte tam bu noktada Thomas Vinterberg’in ustalığı devreye giriyor. Martin birdenbire kendini öğrenci ve velilerin karşısında öğretmenliği sorgulanırken buluyor. Tam da Kierkegaard’ın dediği gibi beklemediği bir şok bu.
Vinterberg dört kafadarın varoluşlarını sorgulamalarını Nikolaj’nin doğum günü partisine saklar. Hepsi kendi geçmiş yaşantılarını ve yeteneklerini konuşurken devreye Descartes’in yöntem bilgisi girer. Seçilen yöntem iş yerinde içki içmektir. İçki rahatlamalarını sağlayıp başarılı kılabilecek midir?
Film dört arkadaşın sorunlarını bize sergilerken bu sorunlarla nasıl başa çıktıklarını veya nasıl başa çıkamadıklarını da izletiyor. Filmin içine girmeden iki sahneden çok etkilendiğimi söylemeliyim. Birincisi Tommy’nin köpeğiyle kayık yolculuğu, bu sahne sadece susmayı gerektirdiği için bununla ilgili yorumu izleyiciye bırakıyorum. İkincisi ise Martin’in dans ettiği sahne…
Vinterberg dans sahnesiyle bize iki farklı olguyu sunar. Martin’i iki defa dans ettirir film boyunca. Birincisinde Martin artık kendini gerçekleştirmiştir. Varlığının farkında hayatını eline alan, yığın olmaktan kurtulmuş, hayatını boşuna harcamayan uyanmış bir insandır. Tıpkı Kierkegaard’ın felsefesinde tanımladığı gibi. Ancak asıl etkileyici olan Martin’in ikinci dans sahnesidir. Martin ikinci dansıyla bilinen, görünen dünyanın ötesine geçmiştir. O artık arınmış bir insana dönüşmüşken iyiliğin güzelliğin, bilgeliğin kendi içinde eridiği kendisinin de iyilik, güzellik ve bilgide eridiği aşkın bir varlık, transandantal varlığa dönüşmüştür.