LOADING...

En üste git

Temmuz 28, 2023

‘TEK TANRI/ VAHDET’ İNANCINA VARIŞ / DR. ÖMER ULUÇAY

(Öncü Firavun Akhenaton)

 

1-Bu bir “tahkiki iman” denemesidir

İnsan, bedeni ve özellikleri, kabiliyetleri bakımından, ezelden beri çeşitli şekillerede tanımlanmıştır:”Bir mahlûktur, sosyal bir hayvandır, akıllı bir hayvandır, üstün bir varlıktır, Tanrının vekilidir, inanan varlıktır” gibi. İnsan “korku” ve “umit”in esiridir ve bunun bilincindedir. Korkuyu yenmek ve umutlarını, hayallerini gerçek kılmak için bir “güç/sığınak” aramakta ve bu nedenle “inanmak”tadır.

Zamana ve aklına, bilgi ve hissiyatına göre, insanın aradığı bu “Varlık” objesi değişmekte ve fakat beşeriyette ortak/odak noktası olmaktadır.

İnanmak ve iman etmek; bir şekilde “tahkiki”dir yani aklederek, bilerek, arayarak, düşünüp kıyaslayarak, idrak ederek olguları değerlendirmek ve bir sonuca varıp bunda karar kılmaktır. Akıl rehber olunca, Hakka varmak kolay ve mümkün olacaktır. Bu grubun arif kişisi, zeki, bilgili, okuyan-soran, tartışan, idrak ile sorun çözen, âlim, halim ve selim, davetkâr, eşitlikçi, yardım sever, sohbetli bir zattır. Bunun eserleri, şahitleri, delilleri vardır, aklı iman ışığında nurludur, sözleri kalıcıdır.

İman etmenin diğer şekli “taklidi” iman etmektir, rehber edilen bir kişiyi taklit ile onun emie ve direktiflerine riayetle gerçeğe varmak gayretidir. Ancak rehberin konumu bir “varsayıma ve kabule” dayanmaktadır. Nefsi bezemek ve yanlıştan sakınmak esastır. Bu grubun “saf/temiz” insanı dillere destandır, menkıbeleri/rivayetleri anlatılır.

İnsanlık ve uygarlık tarihi boyunca “İnsan”; kendi güçsüzlüğünü bilerek, korkularını giderecek, ona güven verecek, umut ve beklentilerini karşılayacak bir ilah aradı ve birçok duraktan sonra “Tanrı”ya vardı ve O’dan emirler alıp insanlara ulaştırdı.

Böylece beşer; insan ve kâmil-insan olunca; Tanrı’yı aradı, O’na vardı ve esinlendi/nurlandı, toplumu irşad eden rehber oldu. İnsan önce kendisini ve çevresini tanıdı/bildi, bir “Yaradan” aradı, vardı ve inandı, öncesini ve sorasını bulunduğu konuma göre hayal ve tasavvur ile düzenledi, sistematize etti.

İnsan; Tanrıları yaşadığı yerde, gönlünde/kalbinde, beyninde, hissiyatında aradı ve O’na mekân olarak semayı uygun gördü ve inandı. İnsan; bunca bilği, keşif, içat, hayal ve tasavvur, hissiyat, tahmin içinde iken; ilk vareden, ilk hareketi ve mevcut doğa yasalarını/armoniyi, kusursuz işlevi yapanın kendisi olmadığını anladı ve insanüstü olan, evrene hükmeden, olması gereken, “vacib’ul vücud” olan bu Varlık’a “Tanrı” dedi.

Her toplum ve inanç, bu İlaha kendisince bir isim verdi ve böylece “Tanrı’nın Binbir ismi” var oldu. Tanrı her dilden, toplumların önderleriyle ve onların dilleriyle konuştu; doğa ile uyumlu, güvenli, barış içinde, adaletli, bilgili, dürüst, ahlaklı, ibadetli, gerçekçi, sağlıklı, sevecen, birlikte ve yardımlaşarak yaşamayı insanlardan istedi. İnsani hallere açıklama ve sorunlara çözüm şekillerini önerdi. Bunlar, itikat ve terakki temelinde bir sürece uygulana geldi. Dinler barışçı ve fakat inanırlar çatışmacıdır. Tanrı insanların korkularını gidermekte ve umutların gerçek olacağını vaat etmektedir. Şahsın ömrü buna yeterli olmadığına göre, mutlak adalet ve ölümsüzlük “ölümden sonra/mead-ahiret” döneminde gerçek olacaktır denildi. “Öte dünya”dan henüz bir haber gelmemiştir ama hakkında tahmin, pilan, uygulama ve sonuçları, itikatlara göre anlatılmaktadır.

Diyebilirz ki akıl ve hissiyat ile Tanrı’yı keşfeden beşerdir (insan, insan-ı kâmil, avatar, mazhar, nebi, has-çak).Tanrı, yerde ve herkes arasında olursa niza çıkar, bazı coğrafyalar ve toplumlar ile onların dilleri, örf ve adetleri öncelik/yücelik kazanır. Her toplum kendi ilahının gücüne dayanarak/inanarak başkalarına baskı uygular, savaş ilan eder ve “galip-mağlup Tanrı”lar ortaya çıkar. Bu Putperestlik uygulamasıdır ve terk edilmiştir.

Her inanca, toplum ve kültüre, gelişmişlik düzeyine göre bir “Tanrı algısı” ve “yaratılış inancı” vardır. Din ve iman insan içindir.

 

 

 

2- İlah’a İman Süreci

İnsanoğlu kendisini ve çevresini tanıdıkça, sosyal olayların ve fiziki/akli yeteneklerinin gücünü ve ölüm vakasını düşündükçe bir “son”un olduğu ve bunun karşısında bir da “başlangıç”ın varolması gerektiğini kavradı. Kendisinden güçlü ve ölümsüz varlıkları düşündü, yarattı ve bunlara inandı. Böylece Ruhçuluk, Totemizm/Fetişizim/Animizm doğdu. Daha sonra kendisine inandığı güç/ruh adına temsilen putlar, semboller yaptı ve bunlara tazimde/ibadetlerde bulundu.

Toplumlar, her fiziki güce ve manevi varlığa/hayal ve tasavvura bir yetkili/Tanrı atadılar, bunların herbiri için ayrı zaman ve şekillerde törenler icra ettiler. Tanrılar da insan şeklinde ve fakat daha üstün ve ölümsüz olarak algılandı, resmedildi. İnsanlar, ilahlar adına birbirleriyle savaştılar, yenen-yenilenin tüm zenginliklerini kendisine kattı ve onun gücünü de zaptetmiş oluyordu. Derken Babilde Marduk, bölgenin tek ilahı ve diğerleri yardımcıları oldu. Diğer Tanrıların, Maduk’un farklı tezahürleri oldukları bu şiirde anlatılmaktadır:

 

 ‘Tanrı Marduk’un isim ve eylemleri[1]:

“Ninurta çapanın Marduk’udur,

Nergal saldırının Marduk’udur,

Zababa yumruk yumruğa dövüşün Marduk’udur,

Enlil efendilik ve öğüdün Marduk’udur,

Nabu hesap işlerinin Marduk’udur,

Sin, gece aydınlanmasının Marduk’udur,

Şamaş adaletin Marduk’udur,

Adad yağmurun Marduk’udur…”

 

Farklı toplumların coğrafyası, kültürleri, gelişmişlik düzeyleri, bilgi dereceleri, örf ve gelenekleri, dilleri farklı olunca inançlar da ayrışma oldu. Bu nedenle tarihin aynı döneminde, dünyanın her yerinde aynı derecede ve hızda bir ilerleme, uygarlşma olmadı. Bir de bunlara savaşlar, doğal afetler nedeniyle göç fenomeni eklenince, insanların her varlıklarında farklılaşma ve çeşitlenme oluştu. İcatlar, keşifler yapan toplumlara karşılık doğal/sürü-kılan şeklinde yaşayanlar eş zamanlı oldular.

İnsanlar Tanrıları; Gök, yer, su, hava ve yer altı İlahları olarak grupladılar, sonra hepsine birden bir Hanedanlık/Panteon kurdular ve başlarına bir Reis tayin ettiler, fakat herbiri bağımsız kaldı, tanrıların herbirinin inanırları ve törenleri oldu.

Gezegenlere tapınma

Zamanla Gök Tanrıları önem kazandı ve diğer ilahlara hâkim oldular. Gök cisimleri/gezegenler ilah oldu ve Güneş, Ay ve Yıldızlar en önemli, kudretli ve yaygın inanç oldular. Putperestlik ve Gayb-Varlıklarına tapınç devam etti. Güneş; ışık, aydınlık ve ısı kaynağı olarak hayat bağışlamakta, onun tesiriyle doğa ürün/gıda vermektedir. Ay, gecenin karanlığını aydınlatmakta ve zamnın tayininde rol oynamaktadır. Yıldızlar, dünya ile mesafelerine ve görülme zamanlarındaki hava durumuna göre önem kazanmakta ve sırlaması izlenince geleceği tahine yaramaktadır.

Daha sonra gök cisimlerine atıfla büyü-sihir yapılmakta ve gelecekten haber verilmektedir. Astronomi ve astroloji önem kazanmakta, kırallar yıldızların durumuna göre tavır almakta ve savaşa karar vermektedirler. Bütün bu işlemlerde Mabetler ve burdaki Ruhbanlar önemli role sahiptirler, nerdeyse asıl karar makamı olmaktadırlar. Bu durum, farklı şekil ve boyutlarda da olsa günümüzde de yaşanmaktadır.

Sümerlerin düşüncesine göre, An-Enlil-Enki ve Tanrıça Ninhursag panteonun dört büyük tanrısıdır. Bunların yanında; Ay Tanrısı Nanna, Güneş Tanrısı Utu, Aşk ve Savaş Tanrıçası İnanna vardır.  Bu yedi tanrı, panteonda “kader tayin eden tanrılar” olarak kabul edilmişlerdir. Sümerler, kader tayin eden tanrılardan birisi olarak kabul ettikleri Güneş Tanrısı Utu’yu, akıl Tanrısı Enlil’in yarattığına inanmışlardır.[2]

Güneş, Anadolu’da üç ayrı doğrultuda ele alınmıştır: 1- İlk olarak güneş bir tanrıdır, koruyucudur ve bütün evrenin yöneticisidir. 2-Tanrı kabul edilen güneş canlılığın ve yaşamın kaynağıdır. 3-Son olarak güneş kraldır ve Anadolu’da yeryüzünü yöneten krallar onun soyundan gelmiştir.  Anadolu, kültürel açıdan Mezopotamya’nın etkisinde kalmıştır[3].

Mısır, en eski ve ileri uygarlık merkezlerinden birisidir. Nil, Dicle-Fırat ve İndus nehir bölgeleri, uygarlık merkezleri olarak birbirlerini etkiledi. Mısırlılar, M.Ö. 3000’lerde bir resim yazısı (hiyeroglif) icat ederek düşüncelerini kaydetmişler ve böylece mirası günümüze gelmiştir. Mısır’da panteonun (Heliopolis-ışık/nur şehri) tanrısı Ra/Ro/Roj’dur. Bunun yanında İsis ve Osiris de vardır. Mısırda 200 kadar Tanrıya inanıldığı bildirilmektedir. Amon, Teb şehrinin tanrısıydı, Ra ile birleşti Amon-Ra oldu. Rahipler, Firavunu Tanrı ile özdeş yaptılar ve böylece İmparatorluk-istila kapısını açtılar.

 

“Güneş Tanrısına Övgü” [4]

Ne güzel doğuyorsun göklerin ufkunda.

Yaşamın başlangıcı olan canlı Aton.

Sen doğudaki ufuktan göklere yükselince

Güzelliğinle dolup taşıyor bütün ülkeler.

Yücesin, güzelsin, nurlusun yeryüzü üstünde.

Yarattığın toprakları kucaklıyor ışıltıların.

Re’sin sen, bütün varlıklar sana tutsak.

 

Mısır’da ‘Tek Tanrılı Din’i kuran ve Tek Rahibi olan Firavun Akheneton’dur(MÖ.1400 – 1347). Firavun Akheneton, tarihi şahsiyet olarak farklı şekillerde tanıtılmaktadır: Akheneton’un Hz. İbrahim’den önce yaşadığı ve ayrıca Hz. Yusuf veya Hz. Musa olduğu ileri sürülmüştür.

Mısırda Yeni Krallık öncesinde her kent/kasabanın bir tanrısı vardı. Teb şehri başkent olunca Teb’in Tanrısı Amon da baştanrı oldu, ancak diğer kent ve kasabaların tanrılarına tapımaya devam edildi. Yine de Ra silinmedi ve yeni baştanrı, Amon-Ra olarak anıldı. IV.Amenhotep (Akhenaton), firavun olunca, Amon’un yerine Aton’u geçirdi. Diğer tanrılara olan inancı yasaklandı ve kendi adını da Akhenaton (Aton’un hizmetkârı) olarak değiştirdi. Başkenti de yeni kurduğu Tel-el-Amarna taşıdı. Tanrı Aton/Aten,  bir güneş kursu ve her ışının ucunda bir el ile çizilirdi.

Bu dönem; Kıral, Nemrut, Firavun, Kisra, Kayzer, Hakan, Huang, Wang, İmparator gibi soylu yöneticilerin Tanrı ve Tanrının oğlu sayıldıkları (Tanrı Kırallar ve Kıral Tanrılar) dönemidir. Akhenaton ile (Tanrı’nın hizmetkârı), yakın zamana kadar da Osmanlıda (Allah’ın dünyadaki Vekili/gölgesi) olarak bilindi. Böylece, dinsel inançla otorite meşruiyet kazanır. Halen Êzidî Qewl’lerinde; Tanrı Padişahtır, ona haber veren Melek ve her devirde yerde O’nu temsil eden bir “Has”/Seçilmiş, bedenlenmiş bir Melik vardır.

İşte bu nedenle ve bu algı/örgütlenme ile Din-Diyanet/siyaset-Ruhban toplumlarda yegâne erk sahibidir. Halk/cumhur, bu süvarilerin bineğidir. Demokrasi dense de yine Ruhbaniyet vardır, ilim ve şan, kuvvet belirleyici olurken servet her zaman önemini korumuştur. Anlaşılıyor ki Mutlak Adalet ve Mutlak Eşitlik olmamıştır. Liyakat ve Efdaliyet söylenmiş ama yerini bulmamıştır (İslamda Halife tayini de böyle olmuştur ve dönemin, tarihin ayna resmidir).

3- Firavun Akneton ve Tek-Tanrı’sı Aton

Akheneton, 20 yaşında tahta çıkar çıkmaz Mısır’ın tüm tanrılarını yasakladı ve halkına her şeyin yaratıcısı olan, tek tanrıya tapma emrini verdi. Bu devrimsel değişim sonrasında yani Akheneton’nu ölmesiyle eski dinin rahipleri isyan ettiler ve çoktanrılı dinlerine döndüler. Tek-Tanrı inancına ait ne varsa hepsini yağma ve yok ettiler.

Akhenaton’un Tanrısı, herşeyin yaratan Aton’dur. Akhenaton sözü, Aton ismini verdiği tanrısının “Aton’un hizmetkârı” anlamına geliyordu. Karısı Kiya’da, Mittani-Harran-Sümer inançlarının takipçisidir ve tek tanrı fikrini onaylamaktadır. Eski Mısır’da 2000 civarında tanrıya tapılıyordu.

Mittani Krallığı’nda yaşayan Abram (Hz.İbrahim), ilan ettiği tek Tanrı inancı nedeniyle gördüğü baskı üzerine Harran’a geliyor ve oradan Filistin’e sonra Mısır’a geçiyor. Bu yolculuklar sırasında adını Abraham olarak değiştiriyor. Tek tanrı inancının olası kökeninde Hint inanışları (Bırahmanizm) olabilir.

Mısır’da Maat yasası uyarınca kölelik, hiçbir zaman tarihteki şekliyle bir efendi-köle ilişkisi olmamıştır. Abraham Mısır’da yerleşir ve güçlenirler.  Eski Mısır’da Heliopolis’te gizli bir tek tanrı bilgisi vardır. Bu inanca göre Ra en büyük tanrıdır ve aslında diğer tanrıların da tanrısıdır.

Akhenaton, Tanrısı Aton’un vasıflarını şöyle açıklamaktadır: “Ananın karnında çocuğa Sen hayat verirsin. Sen ana rahminde dahi çocuğu besleyensin. Ne zaman civciv kabuğu içinde bağırsa, sen ona hayat vermek için nefes verirsin. Ey Tanrım, senin ne kadar çok eserlerin vardır.  Tanrı Uludur, birdir, tektir. Hiçbir şey yokken o vardı. Her şeyi o yarattı. Varlığı ezelden beri süregelen ve ebediyete kadar sürecek. Aton’dan başka Tanrı yoktur, Akhenaton onun elçisidir ve ışığını bize ulaştırır”[5].

Akhenaton’un, Tanrısı Aton’a Hitabı

Tanrı, uludur, birdir, tektir.

Ondan başkası yoktur.

Bir tanedir, O’dur her varlığı yaratan.

Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh…

Ta başlangıçta vardı Tanrı.

Tek varlıktır o.

Hiçbir şey yokken o vardı.

Herşeyi o yarattı…

Ezelden beri gelen varlığı,

Ebediyete kadar sürecek.

Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.

İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman[6]  

*

Sendedir kadınların tohumu,

Senden tohum alır erkekler.

Ana kucağında süt emen

Çocuğu sen esirgersin,

Sen yatıştırırsın yavrucağı

Ağlaması dursun diye.

Yumurtadan çıkmamış civciv

Sesler çıkarıyorsa

Ona ses soluk veren sensin,

Hayata kavuşturan sen[7]  

 

Aton sadece ışıktır. Işık ya da nur ve ziyadır. Öğle vakti gölgeler yok olduğunda, yani ışığın zirvesinde, o da gücünün zirvesindedir ve inananlarını destekler. Aton’un hiçbir formu yok. Sadece gökteki güneşle gösteriliyor.

“Aton, kendi kendisini yaratmış ve daha sonra herşeyi yaratmış olan ve daha önce hiç rastlanmadığı şekliyle hem anne hem de baba olan bir tanrı. Her iki cinsiyeti de taşıması çok önemli, çünkü evrensel düaliteyi kendinde birleştiren bir tanrı fikri ilk kez gündeme geliyor. Akhenaton da kendisini Mısırlıların hem babası, hem de annesi olarak konumlandırıyor. Yani eril ve dişilin, Rahman ve Rahim’in, siyah ve beyazın bileşkesi…

“Aton’un her zaman olumlu, rahmetlidir. Daha sonra gelen tek tanrılı dinlerdeki Tanrı; bazen şefkatli ve bazen şiddet yanlısıdır. Aton ise her zaman barıştan, sevgiden yanadır. Tanrının celal yüzü yok gibidir. Aton, her zaman hem baba, hem anne şefkatinin sembolüdür. Yani, Yehova ve Allah’ın cezalandırıcı vasıfları Aton’da yoktur. Dahası Aton, ceza, ateşlerde yakmak, cehennem gibi kavramlardan uzak bir tek tanrıdır. Aten’den başka Tanrı yoktur ve Akhenaten onun peygamberidir”[8].

4- Aton dininin temel kuralları[9]

  1. Yaratılışa inanılır.
  2. Ruhun varlığına ve ölümden sonrasına inanılır.
  3. Ölen kişiler için cenaze töreni yapılır.
  4. Ölen kişi yaptıklarına göre ödül veya ceza alır.
  5. İbadethaneye gidilecekse önceden bir temizlik yapılmalıdır.
  6. Cinsel ilişkiden sonra büyük bir temizlik yapılır.
  7. İbadethanede secde edilir.
  8. Dini bir eylem olarak hayvan kurban edilir.
  9. Erkekler sünnet edilir. Domuz eti yenmez.
  • Putlar yasaktır, hiç bir şekilde puta tapılamaz.

Aton dininde;  abdest, sünnet, domuz eti, kurban, secde ve bildiğimiz kuralların çoğu vardır. Özellikle sünnet çok önemlidir. Mısırdaki seçkinler sünnetlidir. Hz. İbrahim’in Mısır’a gelirken sünnet olmuş ve seçkinler arasında yer almasının önündeki engel kalkmıştır. Ölülerin dirileceği gün, kimlerin seçkin olduğunu gösterecek bir göstergedir.

Her sabah tapınakta toplanan halk, Kelime-i Şehadet getirir gibi, “Aton’dan başka tanrı yoktur, Akhenaton onun elçisidir ve ışığını bize ulaştırır” demektedir. Ayinlerde Firavun Akhenaton ve karısı Nefertiti de halkla birlikte yer alırlar. Hiçbir şekilde ruhban sınıfı yoktur. Evet, tek rahip Akhenaton’un kendisidir, başka bir aracı yoktur.

5- Hz. İbrahim: ‘Tek Tanrı’lı Din Devrimcisi

Hz.İbrahim, Mezopotamya Ninova’adan çıkıp Anadolu-Suriye-Arabistan-Mısır’da bulunmuş, Tek Tanrı’ın Evi olarak Kâbe’yi inşa etmiş, Tevrat ve Kur’an-da Kıssa’sı farklı olarak anlatılmış bir din-inanç devrimcisidir. İlah sayısını Çoktan-Tek’e indirmiş ve “Semavi/İbrahimi Din”lerin önünü açmış, kurucu Nebi olmuştur. Vahdet/Tek’lik inancı dönemi, etkilemiş ve tüm Peygamberlerin İbrahim/Abraham soyundan geldiklerine inanılmıştır.

Hz. Musa’nın on emri, Şabat gününe saygı duyulması bölümü hariç, Akhenaton’un inşa ettiği başkentteki duvar yazılarında yer alan, “Ölüler Kitabı”ndan alınmadır. Bu kurallar, Mısır dininde ve Akhenaton’un yeni dininde aynen mevcuttur(sünnet şartı, domuz etinin haram olması, puta tapmanın yasak olması gibi)[10].

Hz. Musa; sevgi ve merhamet isteyen “Aton-Adonai” adlı tanrısını, geldiği yerde bulduğu uzak akrabalarının ve yerel halkın şiddet dolu yanardağ tanrısı olan Yehova’yla birleştirir. Kurulan yeni dindeki rahiplik, Mısır’dan gelen ailelere bırakılmıştır ve yerel halk rahip olamamıştır. Gerçek bilgi ve sır, Mısır’dadır ve Akhenaton’u saklamaktadır. Böylece din iki cepheye ayrılmıştır: Dışarıdakiler için sert, Yehova ağırlıklıdır;   Mısır’dan gelen içerdekiler için yumuşak, Adonai ve Elohim ağırlıklıdır (Kabala)

Fakat Yahudiler, başlangıçta daha sert olan Yehova kavramını seçmişler, sürgünde yazılan ve milliyetçi duyguları canlandırmayı amaçlayan Eski Ahit bu yüzden savaş ve kanla dolmuştur. Yine de içerideki yumuşak, sevgi dolu tanrı fikri ve bu tanrıya sadece arınarak, nefis terbiyesi ve sevgi yoluyla ulaşılabileceği bilgisi korunmuştur.

Hz.Davut krallığını sağlamlaştırdığında, yine tek tanrı fikrini güçlendirmek istemiştir. Oğlu Süleyman’a vasiyet ettiği tapınak, tek tanrının zaferi için inşa edilen ilk tapınaktır. Yani ilk tapınak Kâbe’dir, sonraki tapınak Büyük Aton tapınağıdır. Ama tek Tanrı’nın şanını yüceltmek(Glory of God) için inşa edilen ilk tapınak Kudüsteki Hz. Süleyman’ın Mabedidir.[11]

Saabilik, Abraham’ın geldiği coğrafyada yani Harran’da yaygın bir dindir, ışığın kaynağı olan güneş ve aya taparlardı.  Sâbiîlik’te ibadetlerin en önemlisi vaftizdir. Üç çeşit dinî yıkanma/temizlenme âyini vardır: Masbuta, rahip gözetiminde bir akarsuya her hafta pazar günü dalıp çıkma şeklinde yapılmaktadır. Tamaşa, dinî kirlenmeler sonrasında bir Sâbiî’nin nehre üç defa dalıp çıkmasıyla yaptığı bir tür gusüldür. Rişama ise İslâm’daki abdeste benzer. Saabiliğin birçok ibadet şekli diğer dinlere örnek olmuştur.[12]

Mitolojide, Kutsal metin/kitaplarda Şeytan konusu; uzun, kapsamlı, tartışmalıdır. Şeytan’ın varlığına ve işlevine, Tanrı ile ilişkisine, kitapların ifadesine ve menkıbenin kabul ve nakline dair anlatımlar farklıdır. Şeytan inancı, imana aittir ve saklı “düalizm”in konusu ve işaretidir, kitapların konusudur.

6- Semavi Dinlerde Tanrı ve Şeytan İnancı/Kurgusu:

Putperestlik döneminin Baştanrılarının isim-sıfat ve fiilleri Tek Varlıkta toplanmış ve isimlendirilmiştir(Yehova-Trinite-Allah).Putperestlik döneminin Yıkan-Bozan İlahları Şeytan olarak isimlendirilmiş ve insan iradesine hâkim olmakta serbest bırakılmıştır. Ceza gerektiren insan eylemleri Şeytana atfedilmiş ve fakat insan Cehenneme girmektedir. Bu noktada Şeytan, insan iradesi üzerine etkili ikinci bir güç (Şirk) olmaktadır. İnsan Şeytana uymakla kandırıldığını ve böylece masum olduğu zehabına/tesellisine kapılmaktadır.

İslamın Mutezile algısında insan; irade sahibi olarak seçme/tercih hakkına sahiptir ve yaptıklarından dolayı mesuldur. Böylece insan hür ve tam bir irade sahibi olmakta ve bunun sonucu olarak ödülü-cezayı hak etmektedir (Hayrihi minellah ve şerrihi minel nefsihi. Aklı olanın dini vardır, yoksa yok. Ayet:”Daha düşünmeyecek misiniz? Akletmeyecek misiniz?” Nitekim diyanette/hukukta aklı(farık ve mümeyyiz) olan mesuldür. Tanrı herşeyde ve (akıllı) insan belirlenmiş saha ve miktarda Tektir, ‘Tanrı’nın Vekili’dir. Tanrının ortağı yoktur(şirktir).

Êzidilikte (Xadê, Xuda) Tanrı; herşeye Kadirdir, Rahman ve Cebbar-Kahhar’dır. İnsan yaptıklarının karşılığını alır, Cennet ve Cehennem vardır ve fakat Tanrı iradesine ortak (Şirk) edilen Şeytan yoktur. Aklı olan insanın, iradesi esas olmaktadır. Fikriyatta ve Hissiyatta şüphe/zıtların birliği her zaman vardır. Taoizm’de de bu inanç vardır (Dikotomi, Yin-Yang, Hörmüz-Ehrimen). Karar-eylem, şüphe ve seçeneklerin seçimi ile oluşmaktadır. Seçmekte ve uygulamakta mutlak irade insandadır ve sonucuna katlanır, razı olur, eyleminin sahibi ve mesulüdür.

7- Semavi Dinlerde Tanrı-İnsan-Şeytan:

a)Tevrat’a göre (Yahudilik’te):İbraniler, Tanrı Yehova’nın özel-seçilmiş halkıdır.

Yehova Tek’tir; Şefkatli ve Şiddetlidir. Cennet-Cehennem ve Şeytan (insan iradesinde ve kaderin icrasında şerik) vardır.

  1. b) Hz. İsa’nın Tanrısı; Baba-Oğul-Kutsal Ruh, Bir’dir(Trinite) ve ‘Şefkat Tanrısı’dır.

Kilisenin Tanrısı (Trinite); ‘Şefkat ve Şiddet Tanrısı’dır. Cennet-Cehennem ve Şeytan (insan iradesinde ve kaderin icrasında şerik) vardır.

Hz. İsa’nın tebliğ mesajı, ahlak ve sevgidir. Yüce Yaratan’ın bilgi ve sevgisini anlatır, müşfik bir Tanrıdan bahseder ve Mısırın Maat yasasına göre yaşamayı önerir. Hz. İsa göge çekildikten sonra, Paul isimli bir Yahudi “aziz”, İsa’nın mesajlarını ters yüz ederek yeni bir din kurar. Buradaki Tanrı, Kahhar, Celal sahibi olarak cezalandırmakta ve cehennem, şeytan kavramları devreye girmektedir. İnsanlar için “tanrıyı sevmek”  yerine “tanrıdan korkmak” fikri geçerli olmuştur. Derken kilise kurulur.   İznik Konsül’ü (325) Hz.İsa’nın mesajlarının yanında başka kavramlara da yer verildiği ileri sürülmüştür. Sonuçta karanlık, aydınlığı yenmiş ve tek tanrı, sevgiden korkuya dönüşmüştür[13].

 

c-Hz Muhammed ve Kur’an: Allah, Rahman-Rahim+Cebbar-Kahhar’dır. Cennet-Cehennem+ Şeytan (insan iradesinde ve kaderin icrasında şerik) vardır.

  Mekke’de yeni bir din doğar (İslamiyet). Hz. Muhammed, putlara tapan toplumu Tek ve Kadir Tanrı’ya davet etmektedir. Hz. Muhammed’in (inisiye, avatar, mazhar) nebi olduğu,   kabalist hocalardan ve Musevi öğretilerden ders aldığı ileri sürülmüş ve yalancı rakip Nebiler türemiştir, fakat “vahy” esas alınmış ve Peygamber/ Resul olduğuna iman edilmiştir.

Kur’an, gök cisimlerine atıf yapmakta ve güneşe yemin etmektedir. Gök cisimlerinin Allah’ın ayetleri oldukları, bunlara değil de bunları Yaratana secde etmelerini istemektedir. “Kur’an-ı Kerim, güneş ve ayın Allah tarafından hizmete âmâde kılınmasını, O’nun büyük nimetlerinden olarak zikreder (16/Nahl, 2; Zümer, 5). Onların sayma ve ölçü vesileleri (6/En’âm, 96) olmak, aydınlatmak (10/Yûnus, 5; 71/Nuh, 16) gibi faydaları vardır. Bütün özellikleriyle, Allah’ın ayetlerindendirler (41/Fussılet, 37). Bunlar, belirli bir zamana kadar görevlerini yapacak, süreleri dolunca dürülüp toplanacaklardır (81/Tekvir, 1). Allah, güneşe ve onun kuşluk zamanındaki parlaklığa kasem etmekle (91/Şems, 1) ona bir değer verdiğini gösterir. Öyleyse insan onlara değil; onları yaratan ve teshir eden Allah’a şükür ve ta’zim etmelidir. Kur’an, Sebe’ halkının güneşe tapmalarını vesile ederek, bu ibâdetin sapıklık olduğunu söyler(27/Neml,24-25). “Gece ile gündüz, güneş ile ay Allah’ın varlığının ayetlerinden/ belgelerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin; eğer Allah’a kulluk etmek istiyorsanız, bunları Yaratana secde edin. (41/Fussılet, 37).”[14]

“Mesajlarını ilk verdiğinde herkes Hz. Muhammed’in Saabi dinine geçtiğini düşünmüştür. Çünkü öğretilerinin büyük birbölümü Saabilikten etkilenmiştir. Zaten kutsal kitaplardan sadece Kuran Saabileri tek tanrılı dinler arasında saymıştır. İslamın şartları arasında yer alan namaz kılma, oruç tutma, hac, ayrıca oruç tutmak, abdest almak, kurban kesmek gibiritüeller tamamen Saabi kökenlidir. Bazı İslam bilginleri Mekke’de gelen ayetlerle Medine’de gelen ayetlerin içerik ve üslup açısından farklarına da dikkat çekmişlerdir. Mekki ayetler evrensel ve sevgi ağırlıklıyken,  Medeni ayetler yerel ve korku ağırlıklı bulunmuştur”[15].Yazar Aytaç Gök, bu anlatımlarla “ezberimizi bozmaya çalışacağını” bildirmektedir.

Hz. Muhammed’in vefatından sonra Tanrı sevgisini esas alanlar, batıni bir İslam anlayışına geçmiştir. Ama büyük kalabalıklar, zahiri İslam’ı Allah’tan korkmayı ve cihadı esas almıştır[16] (ilayi kelimullah için fetih helal ve şarttır. Din Allah’ın oluncaya kadar cihad hak ve görevdir inancı-Ortadoğudaki İslamcı uygulama).

8- Sonuç

Görülüyor ki dinler, tedricen terakki etmekte, ilah sayısı Tek-Çok arasında ve şeriat-ibadet de zamana, topluma göre değişmektedir. Korku ve umut dine kaynak olmaktadır.

Sonuç olarak, inanmak ve toplumsal barışı korumak, birlikte yaşama şartlarını yaratmak ve korumak tüm insanlar için “hak ve ödev”dir.

 

                

 

 

[1] Ebru Uncu: Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde Güneş Kültü, History Studies, Volume 5 Issue 1, p.349-366, January 2013, s.353

[2] İbid. s.351

[3] İbid. s. 354

[4]İbid. s.353

[5] Aytaç Gök: https://www.academia.edu/37647989/tek_tanrıya_%c4%b0nanan_tek_mısır_fıravunu_akhenaton

[6] İbid.Oğuz Büyükyıldırım: https://arkeonews.com/akhenaton-tek-tanrili-dinin-kurucusu-ya-da-akilli-bir-politikaci/3 Ocak 2021;

[7] Ebru Uncu: op.cit.

[8]  Aytaç Gök: ttps://www.academia.edu/37647989/tek_tanrıya_%c4%b0nanan_tek_mısır_fıravunu_akhenaton; https://www.healthworldnews.net/dusunce-tarihi-7-tek-tanrili-dinler-aton-hz-musa-hz-isa/

[9]İbid; Wikipedia-Aton

[10] İbid

[11] İbid

[12] https://islamansiklopedisi.org.tr/sabiilik

[13] İbid.

[14]https://islamiyontem.net/kitaplar/Ansiklopediler/kavramlaransiklopedisi/Arz%20ve%20Sema/14.htm

[15]  Aytaç Gök: ttps://www.academia.edu/37647989/tek_tanrıya_%c4%b0nanan_tek_mısır_fıravunu_akhenaton

[16] İbid.

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

SAVAŞIN EKONOMİPOLİTİK ROMANI: BİTMEYEN SAVAŞ VE KOCUROĞULLARI / MÜSLÜM KABADAYI

Sonraki Yazı

AŞKIN SİNEMA / SADIK ÇİL

post-bars

Bir Yorum Yapın