LOADING...

En üste git

Temmuz 28, 2023

NEBAHAT ÇIKMAZI / SELAHATTİN AVCI

 

“Birisinin yolu bir başkasının çıkmazıdır.”*

 

Nebahat’ı otogarda beklediğini kimse bilmiyordu.

Gelişi iyi ki pazar günüydü. Yalvar yakar arkadaşlarla gezeceğiz bahanesiyle babasından dilenmişti arabayı. Günlerden pazar olması işleri kolaylaştırmıştı.Arabadan indi. Elini dışarı çıkarıp sıcağı ikiye böldü.  Sıcağın arasından geçerim diyerek Musa’ya özendi. Olamayacağını anlayınca sırtını istinat duvarına dayadı, ağacın gölgesinde hafif hafif sürtündü duvara. Sırtının tam orta yerinde bir kaşıntı. Tatlı tatlı. Duvara yaslandığı için mi kaşınmıştı. Hep öyle olur. En iyisi otogarın içinde beklemekti.  Bütün otobüslerde yolunu gözlemeliydi. Hemen yan tarafta “Haramilerin saltanatını yıkacağız,” sözü çekçek arabanın üzerinde yazılıydı. Birkaç valizle haramiler taşınabilse ne güzel olurdu. Kilidi boynunda mazgala bağlı çekçek arabanın gördükleri rüya değildi, bunları düşünürken sırtındaki yükün hafiflemediğini hissetti.  İkiydi saat. Şimdi gelir, şimdi gelir demesiyle beklenen otobüs ayağının ucunda durdu. Her inen yolcunun yüzünde aradı Nebahat’ı. Bulamayınca bütün yüzlere defalarca baktı. Yine bulamadı.

Nebahat’ın gelmesine yedi saat var.

Sabahın yedisinde erkenden otogara gelmiş. Öğleden sonra ikide gelecek arabanın sabah yedide gelme ihtimaline elbette sığınmamıştı. On senenin yanında yedi saatin lafı mı olurdu. Mutluydu.Saat altı otuzda yüzünü bile yıkamadan evden çıkıp yolda gördüğü Ahmet abisinden bir simit kapıvermişti.Ahmet abisi “yelini bırak da git,” demesiyle değişen bir şey olmamıştı. Gözden kayboldu. Öğleye doğru hava daha da sıcak olacaktı. Henüz sıcağı ikiye bölmemişti. İç geçirdi, keşke iki simit alsaydım. Olsun dedi olsun. Simidi ikiye böldü. Yarısını yan koltuğa bırakıp diğer yarısını cuk diye yuttu.

Gece on iki de Nebahat’tan mesaj geldi.

Biliyorum çok anlamsız ama sana ulaşmak istedim. Telefon numaran hâlâ duruyor, yarın öğleden sonra iki de oradayım, diyordu. Tamam yazabildi sadece tamam başka ne diyebilirdi ki. Onca yılın uzunluğuyla tamam yazabildi. Numarasını “yeniden Nebahat” olarak kaydetti. Uyku tutmadı. Ter tüm vücudundan yastığa, nevresime yayıldı. Duş aldı, etkisi bir saat sürmedi. Terli terli karşılamaktan korktu. Saat başı duşa da giremezdi.  Mesajı tekrar tekrar okudu. Öğleden sonra saat iki de saat iki de bunu belki de defalarca kez tembihledi kendine. Uyursam uyanamam endişesiyle balkonda sigara üstüne sigara yaktı. Aldırış etmedi midesinin bulanmasına. Bazen sigara üstüne sigara yaktığı zamanlar oluyordu, bu da onlardan biriydi. Son sigarayı elinde tuttu. Oyaladı avucunun içinde. Yarısını içip söndürdü. Sabaha karşı diğer yarısını da içti.Evin her yerinde sigara aradı, olmadığını bildiği halde.

 

Mesajın gelmesine bir saat var.

Lokantanın tuvaletini burnunu tuta tuta bir güzel temizledi. Sidik kokusunun keskinliğini kapıdan çıkan müşteriden de işitti.” Bu ne kardeşim yediklerimizi kusacağız,” demesiyle bir eliyle burnunu tutup diğer eliyle yere boca ettiği hipoyla  fırçanın birlikteliği kokuya meydan okuyordu. Bütün masaların örtüsüydü, çatalıydı, bardağıydı derken tuvalet de ondaydı. Hepi topu beş masaydı,  alimallah hepsine yetişiyordu fakat tuvalet de ister istemez unutuluyordu.  Tuvaleti temizleyip akşamın geç saatlerinde ayrıldı lokantadan.

 

Mesajın gelmesine dokuz saat var.

Öğleden sonra saat üçte maydanozları geç getirdi. Evden iş yerine gözü kapalı gider gelirdi. Nerede direk var, nerede kimin evi var bilirdi. Adımları güzergâha alışıktı nasıl olsa. Bitmeyen yol çalışmaları varsa gözünü muhakkak açması gerekebilirdi. Fiber internet kabloları, kanalizasyon, doğal gaz borularına takılıp düşebilirdi. Maydanozları bazen lahmacundan sonra getirmesi utanç vericiydi. Müşterinin beş lahmacundan birini maydanozsuz yemenin verdiği derin ızdırap vardı. Maydanoz dışında bazen limon bazen biber turşusu  bu ızdırabın ortaklarıydı.

Mesajın gelmesine  on altı saat var.

Sabah sekizde uyandı.Uyandığında gözünü tavana dikti.  Gözüyle tavanı delemezdi.”Göğü Delen Adam”ı okumamıştı,okusa kim bilir tavanı delebilirdi. Her sabah aynı saatte tavandaki aynı noktaya bakmanın tek bir açıklaması olabilir, sırtüstü uyanmak.Hep bu şekilde uyandığını bildiğimizden tavanla göz göze gelmesinin bir sakıncası yoktu. Mahalleli için hilti en iyisiydi. Söylenip duruyorlardı “ mahallemizi yıksalar artık, “ kentsel dönüşüm dışında  kendisi için tıkırındaydı işler. Geçmişiyle kurduğu bağı yıkmak üzere iş makineleri bir gün evine gelip gözünü diktiği tavanı delecekti. Her sabah lokantaya giderken Ahmet abisinden aldığı simidi ikiye bölmeden büyük lokmalarla götürüyordu.Dört ısırık.Simidin her gün başına gelen dört ısırık gibi yok olacaktı geçmişi.

 

Mesajın gelmesine on yıl var.

Masayı ikiye bölen ellerini Nebahat kendine doğru çekti. Yutkunarak ” mezhebinle aramda hep babam olacak,” dedi . Yapma Nebahat  yapma diyerek ellerini tekrar  tutup masayı ikiye bölmek istedi ama Nebahat’ı bulamadı.

* Çocuktaki Bahçe, Feyyaz Kayacan

 

 

 

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

“Tavhane Çocukları”: Metrukât Çocukları -3 / DR. ÖMER ULUÇAY

Sonraki Yazı

BOYUTSUZLUK / SENCER BAŞAT

post-bars

Bir Yorum Yapın