LOADING...

En üste git

Temmuz 6, 2023

KAHROLA KAHROLA ‘KAHROLMAK’ / ADNAN GERGER

 

 

 

 

–          Evet, efendim bu Kahrolmak ([i]) kitabını ‘Übertragung’ tekniğiyle değerlendireceğim ama önce bu kitaba dair kendi acizane görüşlerimin aktarımını yapacağım.  Niye bizim başımız kel mi? Kellerin de bir sahibi var. Şafağın vakti yakın.

 

Kahrolmak  kitabı ‘Übertragung’ tekniğiyle yazılmış türünün ilk örneği olması, bu romanı ‘Übertragung’ tekniğiyle değerlendirmeme kışkırttı hatta zorunlu kıldı. Yani isteyerek değil elimde olmadan bilinçdışı bir şekilde yazdığım bu yazının da, romanın iddiası gibi eleştiri türünün ilk örneği olduğuna dair gibi bir iddiada bulunacak değilim.  Madem bu roman “Aktarım” roman, o zaman bu romana “Bulaşma” yazısı isteği sabaha karşı uyandı bende.  Ne de olsa ‘Aktarım’ın da ‘Bulaşma’nın da ‘Çağrışım’ın da Almanca karşılığı ‘Übertragung’… Nasıl mı, bu sözcüğe bu kadar hâkimim. Yok, Almanca bildiğimden değil. Bu kelimenin anlamını çok derin araştırdım. François Gouin’e ([ii]) soramadım. Sorsaydım yanıt almam mümkün olamazdı. Denedim, ölüler bilgi vermiyor, yaptıkları ve yapıtları ne sorduysam anlattı. Benim Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Alman Dili ve Edebiyat Bölümü’nü bitiren ne kadar arkadaşım var hepsini aradım. Hemen belirteyim. Bu arkadaşlar şimdiki gibi mezunlardan değil, ha. Almanca etimolojisinin ilmini yapmış. Hepsi çok sıkı çocuklardır, 1980’li yılların fırtınalarından geçmiş. Hele içlerinden biri var, adı Murat Ergün. Bir saat ‘Übertragung’ üzerine nutuk çekti. Yahu ne Almanca Edebiyat kaldı, ne Türkçe Edebiyat, üstelik bir de kıyaslamalı. İçimden Cihat Duman’a neler demedim neler. Aklınıza kötü şeyler gelmesin. Kendisi hem benim avukatım olur, hem de bu kadar yeni bilgiye onun sayesinde sahip olduğum için teşekküre dair ne kadar anlam varsa hatırladım. Of! Lafı dağıtmayayım. Evet, efendim bu ‘Kahrolmak’ kitabını ‘Übertragung’ tekniğiyle değerlendireceğim  ama önce bu kitaba dair kendi acizane görüşlerimin aktarımını yapacağım.  Niye bizim başımız kel mi? Kellerin de bir sahibi var. Şafağın vakti yakın. Söze arka kapaktaki tanıtım yazısından başlayacağım. Daha sonra benim kitabın içeriğini tamamen ele verdiğini düşündüğüm bir sayfadan alıntı yaparak bu kitabın ne kitap olduğuna dair bir fikrinizin olmasına çalışacağım. Merak edip okuyasınız, diye…

Kitabın arka kapağında tanıtım yazısı şöyle:

“Şiirleri ve acımasız yergileri ile tanıdığımız Cihat Duman bu kez psikoloji ilminden emanet aldığı übertragung tekniği ile “aktarım roman” diyebileceğimiz türün ilk örneğini sunuyor okura. Başından itibaren, roman türünde sırıttığını düşündüğü ve aşağıladığı teknikleri, yazdığı şeyin anı olduğu kandırmacasına dayanıp yüzsüzce kullanarak sahiciliği yakalamış anlatıcı ses. Kitapta iki yıl öncesi, son dört ay ve kitabın karantina sürecinde yazma anı birlikte bulunduğu için zaman bir gerçeklik imkânı olarak değerlendirilmiş. Kitabın bir haftada yazıldığı da sık sık belirtilerek aynı zamanda bazı kısımların günlük gibi okunabilmesi sağlanmış. Kitabın kendisinin de bir roman meselesi yapılması romanı diğer üst kurmacalardan ayıran bir özellik. Nihayetinde kitap yazmakla, mesleğiyle, aşkıyla, bedeniyle, geçmişiyle, takıntılarıyla meselesi olan karakterin çözümsüz bir haftası okura verilerek okurun katarsis yaşamayıp bilakis kirlenmesi ve huzurunu yitirmesi murat ediliyor. Cihat Duman bu kitapta çağın hasta insanı ile yüzleşmiş. Bu anlamda gerçek bir karantina romanı ortaya çıkıyor.”

Benim kitabın içeriğiyle ilgili en keskin ipuçlarını verdiğini düşündüğüm sayfa 110.sayfadaki şu satırlar:

“Metindeki zaman örgüsü, fiil çekimleri filan hep curcuna, farkındayım. Ben bir buçuk yıl öncesinden günümüze gelmeye çalışırken zaman akmaya devam ettiği için anbean geçmiş oluyor günümüz denen şey. Her halükârda geçmişten bahsetmiş oluyoruz. Bu da yetmezmiş gibi (kitapta burada virgül konmuş ama bağlaçlardan sonra virgül konulmaz) ondan bahsettiğim kısımlar bir sona varmayacak sanki. Neyse. Bir kadını aktarıyordum. Buluştuk, yemek yedik, karşılaştık, evine gittik. Ağladım, iki hafta göremedim. Hâlihazırda ise görüntülü filan konuşuyorum onunla. Fakat bu görüntülü konuşma eylemi, iletişimi devam ettirme hali de bu kitap size ulaştığında geçip gitmiş, bitmiş olacak. Ne yapayım? Kıt akıllılar gibi oturup gelecekten mi bahsedeyim? Ütopya mı yazayım? Fantastik edebiyat mı yapayım? Ben olmuşum fantastik. Zaten halklarımız umutlarını kaybetmiş bir şekilde evlerine tıkılmış virüsün gelmesini bekliyorlar. Evet, onlarda karantina; bizde tıkılıp kalmak. Necatigil’in adlandırdığı gibi olsun o zaman: Karayalnızlık.”

Yukarıdaki iki aktarımı da bu amaçla aldım. Dikkat edilirse kullanılan bu teknik yazarın sesini net duyduğumuz kadar karakterlerin yaşamdaki konumlarını gözler önüne sürülmesini kolaylıkla sağlıyor. Kitapta, yarı-toplumsal varlıkların maddi dünyanın sınırlarını da zorladığını son derece canlı bir dille okura yansıyorsa da okurun devamlı bir sis içerisinde kalması Cihat Duman’ın soy isminin duman olmasından değil,  usta bir yazarın mantığından iç dinamiğinden kaynaklanıyor. Yani Kahrolmak kitabının ‘Übertragung’ tekniğine uygun aktarımın yani kelimenin tam anlamıyla olumlu ya da olumsuz bir soyut kavramın, daha doğrusu duygu yüklerinin bir insandan başka bir insana kaydırılmasını, taşındığını bekleriz, öyle değil mi?  Kitabın da bunun hakkını verdiğini söylemek de boynumuzun borcu olsun, diye biz sözümüzü noktalayalım, sonrası ise tamamen evlerden uzak olsun.  bazı okurların ve yazar Cihat Duman’ın savunmalarına yer verelim de kitabın yazılış tekniğine uygun değerlendirmemizi tamamlayalım.

Bu kitapla ilgili yapılan bazı değerlendirmeleri özetle (Bir kitap satış web sitesinde) aktaralım:

Kül Erkin : (11 Şubat 2022)

…. Nihat Doğan Türk musikisi için neyse, siz de çoktan Türk edebiyatı için o oldunuz bile. Artık aşılmaz denilen engellere geldi sıra. Umuyor ve inanıyorum ki bir sonraki romanınızla da Türk şiirinde Hakan Arslanbenzer neyse, romancılıkta o olacaksınız.”

Tery Eagleton :  ( 04 Şubat 2022 )

…. Röportajı yapan arkadaşına “şiir bende hemoroid organıydı yaktırdım, ama tekrar çıkacak, üzülme” diyor. Sonra yazarımız ölüyor. Elinizdeki kitap, bu uzun ölümü anlatıyor.

Serenay Güler :  (27 Ocak 2022)

Yayınevi sahibi tanıdıkları sayesinde kitap bastıran, bağlantılarını kullanarak televizyon programlarında kitabından ve adından söz edilmesi için ricacı olan, kendi kitabı hakkında yazdığı yorumları arkadaşlarına el altından vererek, sanki yorumu onlar yazmış gibi gösteren, kuş sitesinde ” hadi bakalım, kitabımda en sevdiğiniz cümleyi paylaşın pıtırcıklar“ diyerek gripin kutusuna girecek kadar küçülen ve tüm bu çırpınışlara rağmen yine de kitabı 200’den (o da en iyi ihtimalle) fazla satmayan yazarların olduğu Türk Edebiyat Dünyası’nda bu kitap, bu yazar, adeta yaz güneşi gibi parlıyor. Gelecek açısından umut verici bir kırılmaya neden olacak düzeyde iyi kurgulanmış bir kitap. Ayrıca “ ‘Übertragung’ “ yani “ tırşık û bırınc “ tekniğiyle yazılmış olması da heyecan verici.

 

Sadeceoyku: (16 Ocak 2022)

….Enteresan bir hikayeydi. İronik bir anlatım ya da aktarım. Fakat en çok değindiği noktalar açısından sevdim romanı. Mesela sanal dünyanın üzerimizdeki hâkimiyeti, her fırsatta tökezleyen adalet sistemi, günümüz sabun köpüğü ilişkileri gibi konuları irdeliyor. Eh, daha ne yapsın?

Deniz Derbent :  ( 29 Aralık 2021)

…Adının hakkını bu denli verebilen bir kitabı okumak, tecrübelerim arasında bir ilk olarak yerini aldı. Hakikaten de 10. sayfadan itibaren verdiğiniz paraya kahrolmaya başlıyorsunuz. Yeraltından Notlar dururken böyle bir kitap yazmaya teşebbüs etmek, galiba insanın kendisine gülünmesini, kendi kendini rezil etmeyi arzulamasını istemekle eş değer bir ruhsal maraziliğe işaret ediyor. Tıpkı ” π ” gibi bir sayı olsaydı KAHROLMAK = 26.81 olurdu.

Aktarım işte bazı okurlardan… Ancak Yazar Cihat Duman’ın da bu okur aktarımlarından Deniz Derbent’e karşılık vererek “Kahrolmak” ın dışında bir diyeceğinin olduğunu söylüyordu. .

Cihat Duman:  (01 Ocak 2022)

Alçaltıcı yorum kıtlığı çektiğimiz şu zamanlarda ilaç gibi geldi yazdıklarınız. Birinci şahıs anlatıcının markası haline gelmiş ve taklit edilmeden eser yaratılamayan Yeraltından’dan etkilendiğimi bilmeniz umut verici. Tespitiniz doğru fakat biraz eksik. Okusaydınız burun temasında Tristram Shandy’den bariz intihal yaptığımı da anlayacaktınız. Ara yüzde Thomas Bernard’dan net etkilenme var. Ayrıca okusaydınız Güvercin Gerdanlığı’nda İbn-i Hazmın aşkın hallerinde açıkladığı mektuplaşma, sırrın ifşası, boyun eğme, ayıplayıcı, uzak durma, vefa, ihanet, ayrılık, tükenme ve sair durumların mübalağasını yaptığımı anlayıp buraya yazacaktınız. Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.

Ayrıca yazar Cihat Duman, KE Dergisi’nden Sedat Demir’le yapılan röportajında “Annem, ‘herkesin romanını eleştiriyorsun, seni de göreceğiz,’ derdi de o yüzden sordum. Bir de ne var, romanda gezen bir at var, her yerde. Ayrıca yer yer üst kurmaca bir anlatıyla evriliyor gibi. Ama değil de. Bu konuda ‘aaa, böyle yapılmış’ denildiğinde üst kurmaca ve büyülü gerçeklik eleştirilerine hazır mısın?” sorusuna verdiği yanıtı da aktarımda bulunarak  Kahrolmak romanına dair  ‘Übertragung’ değerlendirmeyi de burada bitirelim.

“At var. Bir insan daha lazımdı at koydum. Büyülü bir gerçek değil Beyoğlu’na at götürmek. Olabilir bir şey. Dinozor götürmek imkânsıza yakındır. Kurmacaya dinozor soksam hakikaten büyülü gerçekçi bir hamle yapmış olurdum. Gelelim üstkurmaca suçlamasına. Abi, üstkurmacayı uğurlamak gerekiyor. Bak kovmaktan ya da yok saymaktan bahsetmiyorum. İç savaşa sebebiyet vermeden bir diktatörü, yağdan kıl alır gibi emekli etmekten bahsediyorum. Tanrı anlatıcıda zaten sorun yok. 2.700 yıldır, hatta, kutsal kitapları da sayarsak 4.500 yıldır kendileri çalıp kendileri oynuyorlar zaten. Birinci 80 tekil anlatıcıda psikoloji, semiyoloji, gramatoloji, arkeoloji ve bir sürü bilimi aynı anda ilgilendiren paradokslar var. Kahrolmak birinci tekil anlatıcıyla yazılmıştır. Ve tüm numarası, yani, üstkurmaca çamurundan kurtulma sebebi birinci tekilin anlattığı şeyin yaşanıp yaşanmadığı ikircikliğinin diri tutulması. Bu diriliği ancak ve ancak üstkurmacadan emanet aldığım sahte tekniklerle devam ettirebilirdim. İşte burada tıpkı nitelikli dolandırıcılarda olduğu gibi taklit edilemez şey olan beden devreye giriyor. Sen hiç kısa boylu nitelikli dolandırıcı gördün mü? Soruyu bu kez şöyle soralım. Sen hiç kısa boylu nitelikli dolandırıcı karakter (filmlerde, kitaplarda) gördün mü? Bunu düşünelim. Dolandırıcı sahadadır. Risk gerçekleşirse linç edilir. Sülün Osman Galata Kulesi’ni ancak ve ancak bedeniyle satar. Görkemli bir eylemdir bu. Belagat, retorik, hitabet işte ne kadar ağzı sulandırıcı şey varsa buradadır. Jest, mimik. Beden aşırı değerli bir şey. Etin kilosu 100 Türk Lirası’na yaklaşıyor. Niteliksiz dolandırıcılık ise mide bulandırıcıdır. Instagram’dan bir link atarlar tıklarsın. Bittin. Şimdi biz nitelikli dolandırcı mıyız yoksa niteliksiz mi? Buna karar vermeli bir yazar. Rezil kepaze olmak pahasına. Kahrolmayı göze alarak.”

[i] [i] Kahrolmak. Cihat Duman. Epona Yayınları. 1.Basım. 2021

[ii] François Gouin: 19.yüzyılda yaşamış bir dilbilimci ve yazar. Almanca öğrenmek için Almanya’ya taşınıyor. Almanca sözlüğünde yer alan 30 bin kelimeyi ezberliyor. Tüm gramer kurallarını öğreniyor. Ancak Almancayı öğrenemediğini farkına varıp ülkesine geri dönüyor.

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

AŞK : BİR ANKA HAVALANIŞI/ SELDA KAYA

Sonraki Yazı

SOYTARINIZI SEVİN / A.İBRAHİM

post-bars

Bir Yorum Yapın