CAHİT KÜLEBİ’NİN İSTANBUL ADLI ŞİİRİ ÜZERİNE BİR OKUMA/SAMLE ÇAĞLA
İSTANBUL
Kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm
Kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm
Niksar’da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti
Cahit Külebi şiirleri toprak kokar; yalın, arı duru Türkçe kokar; Tokat’ın, Niksar’ın, Çamlıbel’in çiçekleri kokar. Çiy düşünce yaban otların dal uçlarına, güzellik, billur olup donmuş gibidir onun şiirlerinde.
Cahit Külebi şiirleri, hikâyesi olan şiirlerdir. Onun hemen her şiirinde okurun bam teline dokunan sahneler vardır. Örneğin bu şiirde şair, sinematek bir kurguyla önce çocukluğunun geçtiği Niksar coğrafyasına ilişkin geniş açıdan bir manzara çeker. Yemyeşil Niksar Ovası’nın ortasından tozu dumana katarak kamyonlar geçer.
Onun kimi şiirlerinde, bu şiirde de olduğu gibi çocuksu bir bakış açısı vardır. “Kamyonlar kavun taşır ve o boyuna sevdiğini düşünür.” O bazen, yol kenarına oturup cıvıltılı şehirlere giden kavun kamyonlarını izler. Çocukken memleketinde kamyonları izlerken kendini küçük bir serçe kadar da özgür hisseder.
Çocukluk nostaljisi Cahit Külebi’nin birçok şiirinde buğulu bir camın arkasında oynayan belli belirsiz gölgeler gibi hep kendini hissettirir. Bu görüntüler bazen bu şiirde olduğu gibi mutluluk sahnelerine dönüşürken bazen de çocukken avladığı kuşların acısı yüreğine bir çakırdikeni gibi batar. “Kuşun Hikâyesi” adlı şiirde bu nevi acılar işlenir.
“Kimimiz deynekle dürte dürte / Kimimiz de kaynar su döktük / İşedik bir güzelce üstüne / Garip kuşu öldürdük”
Neden sonra büyür birdenbire şair, büyük şehre gelir. Büyük kentin kozmopolit havasına bir türlü adapte olamaz. Aylar, mevsimler geçer ve o büyülü çocukluk günlerini unutmaya başlar.
Şair (ya da şiirin öznesi) bu kaos şehir hayatında sahte dostlardan darbeler yer, herkes onu aldatıp gider, “Yine kamyonlar kavun taşıyordur fakat şairin içindeki çocuksu şarkı bitmistir.”
Bir şiirin kalıcılığının en önemli ölçütlerinden biri de o şiirdeki olayın, durumun, hikâyenin; kısaca imge, metafor ve aktarmaların geniş kitlelerin yarasına dokunan çağrışımlar yaratmasıdır.
Özellikle bu şiir okura çok dokunur.
Zira neredeyse bütün Türk toplumu, çok kısa bir zaman içinde o köylerden, kasabalardan çıkıp birdenbire kendini büyük şehirlerde bulmuştur. En güzel örneklerini Latife Tekin romanlarında gördüğümüz gecekondu gerçeğinin ilk işaretlerinden biridir bu şiir.
Şiirde, bentlerin girişindeki ilk iki dize özellikle tekrar ediliyor. Bu yöntem Türk şiirinde neredeyse bir ilktir. Gerçi divan şiirinde beğenilen beyitlerin üzerine ikili, üçlü eklemeler yapılmıştır (terbi, tahmis, taştir…) ama söz konusu eklentilerin o şiirle ilgisi, sadece vezin ortaklığı düzeyindedir. Yani, malum divan nazım türlerinde bire bir dize tekrarlanmaz. Cahit Külebi’nin bu şiirde yaptığı tekrarlar, dikkat edilirse hiç sırıtmıyor. Çünkü bu dizeler nostaljiyi ve o günlere olan yürek burkan özlemi katmerliyor. Son bentte ise büyük şehrin ahlak anlayışı “Anladım bu şehir başkadır / Herkes beni aldattı gitti…” dizeleriyle dile getiriliyor. Cemal Süreya’nın da dediği gibi, “Türk şiirinde hiçbir şair, şiirini, Cahit Külebi gibi etkili bitiremez.” Nitekim şair bakınız şiirin sonunda ne diyor:
“Yine kamyonlar kavun taşır / fakat içimde şarkı bitti…”
Şiirin şekil incelemesi:
Şiirin uyak düzeni: “ab-cb” şeklinde çapraz uyaktır.
Şiirin dili oldukça sadedir. Hemen hemen yabancı sözcük yok gibidir. Şair, şiirde ahengi sağlayabilmek için kimi uyak, redif, alitetasyon ve asonanslara başvurmuştur.
Örneğin ilk bentte:
…..düşün-ÜR-dü-m
…………h-ÜR-dü-m
“-ür-“ler tam uyak, “-dü-m”ler rediftir.
İlk bentte 10 adet “-r”, 7 adet “-k” ve 13 adet de “-n”” sesi tekrar edilerek yoğun bir aliterasyon yapılmış.
Ayrıca, ilk iki dize tümüyle tekrar edilerek “nakarat” sanatı yapılmış.
İkinci bentte de benzer yapı var:
……….deği-Ş-iverdi
………….ge-Ç-iverdi
Bu sözcüklerde adamakıllı bir uyak ya da redif yoktur aslında ama yine de “-ş-” ve “-ç” seslerinin çıkak yerleri (ön dişler-damak) aynı olduğu için, yarım uyağı andırıyor. Bu durumda “-iverdi” eklerini kerhen de olsa redif saymak lazım.
İkinci ve dördüncü dizelerdeki:
…….topr-AK
.…unutm-AK
Sözcüklerinin sonundaki “-ak” sesleriyle yine tam uyak yapılmıştır.
Üçüncü bentte:
……..baskad-IR
……..taş-IR
(-ır) lar tam uyaktır.
……..g-İT- ti
……..b-İT-ti
“-it”ler tam uyak, “-ti”ler rediftir.
Bu bentte, 6 âdet -ş ünsüzü kullanılarak yine aliterasyon yapılmış.
Ayrıca, şiirin bütününde birkaç sözcük dışında yuvarlak ünlüler kullanılmamış, dolayısıyla düz ünlüler (a,e,ı,i) sık kullanılarak “asonans” yapılmıştır.
***
Şairin kalemi, halk edebiyatına yatkın olduğu için şiirin bütününde Karac’oğlan, Dadaloğlu ve Erzurumlu Emrah’ın ritmik sesleri hissedilmektedir. Belki de şiirin en zayıf halkası adıdır, zira şiirdeki temayı bütünüyle kapsamıyor bu başlık.
Kısacası,“İstanbul”, Türk şiirinin sunak şiirlerindendir. Yazılışının üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen hâlâ aynı tazeliğini korumasının sebebi, elbette ki anamızın ak sütü gibi tertemiz bir Türkçeyle yazılmış olması ve insan sıcağını duyumsatmasıdır.
Külebi, İkinci Yeni’nin ortalığı kasıp kavurduğu yıllarda yaşamasına rağmen onların artistik söylemlerine bulaşmamış, Anadolu toprağından aldığı üzüm buğusu sözcüklerle şiirler yazarak ölümsüzleşmiştir. Onun en romantik şiirlerinde bile buram buram Anadolu kokar. Örneğin, Türk edebiyatının önemli ilk birkaç aşk şiirinden biri olan “Bebek” şiirinde sevgiliye seslenirken bile asıl sevdalısı olduğu vatanının adını anar o:
“Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin
Benim doğduğum köyler de güzeldi
Sen de anlat doğduğun yerleri
Anlat biraz…”