LOADING...

En üste git

Nisan 10, 2025

ZAMANA YAZGI / ÖMER ULUÇAY

 

(Kaotik Edebiyat)

 

Zaman ve Yazgı; felsefenin, psikolojinin, edebiyatın, ilahiyatın, filozofinin, yaratılışın ana konuları.İnsan bununla varoluşu ve kendisini sorgular, inşa eder, kimlik kazanır, amaç edinir.Yazgı yani kader, “kör kader, kara yazı, alın yazısı” ne yamandır. Zaman ve kader tüm yaratılmışların ortak serüven unsurları. Her şey bu iki başlık altında toplanmakta ve bunların yorumlanmasıyla değer bulmaktadır.

İnsan kaderiyle zaman içinde koşmakta ve yaşamaktadır. Zaman nedir, ne zaman başlar ve ne zaman sona erer, durakları nelerdir, nasıl anlatmalı? Bunların hepsi spekülasyon, fantezi, hayal ve tasavvur. İnsanlar, belli olayları başlangıç noktası bilerek sonraki süreyi zamana saymaktadır. Zaman çizgisel mi sürmekte, yoksa döngüsel mi devam etmektedir? Çizgisel olursa, bir başlangıcı bir sonu olmalı. Döngüsel olunca da bunun bir dönüş hızı sayısı önem kazanmakta. Ama her iki zaman algısı da sonsuzdan başlayıp sonsuza uzanmakta.

Kaderi bir başka yetkin varlık mı düzenledi, programladı, cümle yaratılmış ve herkes sırasına göre rolünü oynadı, geldi ve gitti? Yoksa insan, aklı başında olan insan, yaşayarak kaderini mi belirledi, yazdı, yaşadı? Birincisinde sen varsın, beni yöneten ve programlayıp yaşatıp yok edensin. İkincisinde ben, bildiğimi seçtiğimi yapar ve yaşarım, her şey gibi gelir ve geçerim. Öncesi belirsiz sonrası belirsiz. Arada kısacık bir zamanı yaşarım. Gönlüm buna razı olmaz ta ezelden yola düşüp günümüze gelirim. Burada durmak olmaz, yol sürer ta ebede giderim.

İşte önceki bilinmezi ve sonrayı tahayyül eder, tasavvur eder sistematize eder ve buna göre gerçek olan yaşadığım zamanda kaderimi belirlerim. Yaratan yaşatan ve sonuca razı olan benim. Bütün bunlar akıl ile ve makuliyet içinde olmalı. Aklı olmayan bunları anlamaz. Bunlara ne demeli?

Doğa her ne kadar bir sistem içinde ise de, hareket süreçleri karmaşık ve belirsiz. Her gün yeniden doğar ama bir ayrı şekilde. Sular, ağaçlar, dağlar, taşlar hep birbirine benzer ama her birinin özellikleri başka. İnsanlar da keza birbirine benzer ama her birinin rengi, boyu, kilosu, huyu suyu başka, ama olsun yine de arada ortak noktalarımız var ya. Anlaşılıyor ki, bu ortak benzer noktaları saptayan bizim dışımızda başka bir güç var. Akıl, insanı buna zorlar, anlaşılıyor ki her şey benimle başlayıp benimle bitmiyor. Öyleyse benim dışımda her şeye hükmeden biri var. Bunu kabullenip ona göre teslim olup mutlu olmaya çalışmak var. Bir başkası buna direnip, kendisi yapacak, sonucu belirleyecek diye çırpınıp durmakta ve kandil yanıp sönmektedir. Hem insanın her yaşta her başta her saatte duygu ve düşünceleri, gördükleri, bildikleri, umdukları, hayalleri, amaçları başka.

Çok çeşitli şeylerden söz ettik, bazen bunlar birbirine karışıyor, doğruyu güzeli bunlar arasından seçmek zor oluyor, işte o zaman ortalık bir kaos. Kafa dumanlı, düşünce dalgalı, gözler yumuk, eller titrek yürek Selanik! Bu yapı ile bu bedenle bu düşünce ile kendimi ve sevdiğimi beğendiğimi bulmak ne kadar isabetli olacak, belirsiz.

İşte bu belirsizlik ortamında yine de güzellikleri bulmak gerek. Güvenli, umutlu, sevdalı, barışçı yaşamak gerek. Yaşadıklarımı konuları ayırmadan, incelik ve derinliklerine düşmeden, şöyle bir sıralamak istiyorum da, doğruya güzele yararlı olana ne zaman ve nasıl ulaşacağımı düşünüyorum. Doğru yaptıklarımı yanlışlarımı, benden beklentileri sıralıyorum. Sonuç doyurucu değil. Bir gariplik bir yetersizlik var ortada.

Anlatılan bu kaotik ortam içinde bir edebiyat türü gelişir, bir fikir sistemi oluşur, filozoflar bunu yorumlar çözümler anlaşılır kılmak isterler.İşte bu ortak kaotik ortamın düşüncenin edebiyatın adı  “Zamana Yazgı”

*

Bütün bu anlatılanlar, genç yazar Baran Arslan‘ın “Zamana Yazgı[1]” adında yazdığı öykü kitabını tanıtmak içindir. Bu kitapta 16 adet öykü yer almakta. Yazarın dili akışkan sıcak ve çıplak, insanı içten sarıyor, zaman tüneline götürüp başka diyara getiriyor; eski ile yeni, gerçekle hayal, olaylar ile sanrı ve rüya birbirini tamamlıyor. Okuyucu bir akrobat gibi sirkte bir trapezden bir trapeze atlamak zorunda. Konuşan kendi, anlatan o, seyreden biz, bazen hep karışırız. Mahremiyetler ve sokakta olaylar, sevgili ilişkileri, kıskançlıklar, düşmanlıklar, rekabet diz boyu. Ama gönül uslanmaz, sevmek görmek ister. Hasret zor çekilmez, dayanmak gerek. Sinirlerine hâkim olmadan caddenin birisinde sevgilinin omuzlarından tutup silkelemek ve etini morartmak da var, duruma müdahale edip gençleri ayıranlar da var. Kuytularda görüşenler, kalabalıkta buluşanlar, diskolarda kucaklaşıp dans edenler, hep zaman içinde.

Öykülerin başlıklarında çokça zamana vurgu yapıyor. “Zamansız istasyon ve saatler, parçalanmış zaman, zamansız kadın ve erkek ve bir de kurşuni zamanlar”. Ergenlik sevgi anıları, kıskançlıklar, kaçamaklar anadan babadan kardeşlerden kaçış ve sevgiliye varış. Vasıl olmanın heyecanıyla terlerken, evde hesap vermenin sıkıntısıyla beden titrer. Ama vazgeçmek yok, her ne olursa olsun, çay sıcak ama içmek gerek, böyle öğrenir insan, yanlış yapa yapa. Bazen yanlışın öğrettiğini doğru öğretemez. Ne kadar doğru söylesen kâr etmez ama kendi düşen ağlamaz ve düştüğü yerden bir daha geçmez.

Bütün zorluklara ve ters giden olaylara rağmen yaşamak güzeldir. Aşk, sevda olmayınca yaşamın yükünü çekmek çok zor, öyleyse sevelim sevilelim. Zaman yazgısı içinde öyküleri okuyup bir düşünelim.

Yazar Baran Arslan’ı “Zamana Yazgı” isimli kitaptaki öykülerin kurgusu, vurgusu, üslubu, tutarlı ve coşkun, bazen kuraldışı anlatımı, kaotik ortamı ve düşünce ile psikolojik durum örneklemeleri dolayısıyla kutluyorum. Sizleri, zevkle ve ibretle, alışılmış kuralları aşan bir yöntemle yazılmış Zamana Yazgı’yı okumaya ve üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Saygılar sunuyorum.

 

 

[1] Baran Arslan: Zamana Yazgı, Papirüs Yayını, 2024, İstanbul,(64 sayfa; karton kapak 16 Öykü; 13,5×19,5 cm, karton kapak)

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

EDEBİYATIMIZDA AYNİLEŞME SORUNU / SAMLE ÇAĞLA

Sonraki Yazı

BİR GÖZÜMÜZ AĞLAR BİZİM / HATİCE GÜNDAY ŞAHMAN

post-bars

Bir Yorum Yapın