YARIN VARMIŞ GİBİ / ZEYNEP KASAP
İkizler burcuymuş. Uçarıymış durduğu dalda durmazmış oradan oraya hop hop atlarmış.
Laf. Burç neymiş insan her biri apayrı karakter biri diğerine asla tamamen benzemeyen. Evet oradan oraya atladığım olmuştur ama daldan ayrılmak istediğim için değil o daldan kovulduğum için ya da dal kırıldığı için, yamulduğu için, dal dal olmaktan çıktığı için. Yoksa ne diye gider insan sevdiği sevildiği yerden, tutunduğu daldan? Tabii ki tutunamayacağını anladığı zaman.
Bir çiçek solsa üzülüyorum, bir tomurcuk açsa seviniyorum. Bir ağaç ölse aklımdan çıkmıyor gidişi ama onun yerinde başka bir ağaç büyüse kucaklıyorum onu da sevinçle.
Yine mutlu olacaksın, yine üzülecek, yine düşecek, yine kalkacak. Ölüp ölüp dirilecek…ta ki o gerçek ölüme dek. Hayat herkes için inişli çıkışlı. Dümdüz bir hayat yok, asla da olmayacak.
Neden böyle bir başlangıç yaptım.
Hiçbir şeye hiçbir zaman hazır olmayacağız.
Hayat ağlayarak başlar. Neden ağlayarak başlar? Dokuz ay boyunca alıştığın sığındığın tutunduğun evim bildiğin yerden kolay değildir ayrılmak.
Anne rahminden dünyaya. Anne rahmini yuvan sanırken, işte bir yuva daha oradan çıkınca sana.
Sonra o yuva dan da başka yuvaya.
Yakın bir zaman önce bir arkadaşım hayattan ne bekliyorsun, en çok istediğin şey ne ya da neler mesela diye sordu. İlk aklımdan geçiveren ne isteyeyim ki annem yok ablam gitmiş beni en iyi anlayan iki insan. Onları en iyi anlayan olduğumu düşünen iki insan.
Sonra düşündüm. İyi ama diğer sevdiklerim? Ailem? Ve şu an yaşıyorsan yapmak istediğim bir şey de olmalıydı ki vardı da. Ve şunu şunu yapmak istiyorum dedim ömrüm yeterse. Önünüzde bir hedef olmalı. Ne olursa fark etmez. Yürümeye devam edebilmemiz için bu şart. Hiçbir şey yok diyemezsiniz. Hiçbir şey olmasa bile geride kalan diğer aile fertleriniz, eşiniz, dostunuz için yürümeye devam etmek zorundasınız. Herkes ölecek onlar kalacak mı sanıyorsunuz? Siz kalacak mısınız? Sarıl sevdiklerine. Yarın değil bugün. Bugün, yarın özlemle anacağın arayacağın gün çünkü.
Yirmi yaşında da olsan yetmiş yaşında da olsan yaşadığın sürece geçmişe özlem duyacaksın. Ne güzel günlerdi diyeceksin. Günler değil yaşanmışlıklar, güzel anılarının olduğu günler güzeldi aslında. O, güvende ve huzurlu hissettiğin, sevdiğin ve sevildiğin yer. Kaç yaşında olursan ol şu an olduğun yaşı ve günleri de özleyeceksin bugün huzurlu ve mutluysan.
Ölümlü olduğumuzu bilir yine de konduramayız son ana dek. Ne sevdiklerimizin ne kendimizin öleceğine. Hep şaşırıp kalırız geldiğinde, durmadan ölümden bahsetsek de. Bir sevdiğimiz gidince acı çekeriz ki bu çok normal. Acı çekeceğiz ama o acıdan çıkıp hala yanımızda ve hayatta olan sevdiklerimizi de düşünmemiz gerek. Çünkü ölüm herkes için hepimiz için var. Her an. Belki beş dakika içinde öleceğim ama yazıyı bitirmeyi ve sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Vakit var mı sahiden? Kim bilebilir ki? Yarına çıkıp çıkmayacağımız belli değil ki.
Zaman zaman kendimize soruyoruz İlhan İrem’ in şarkısında olduğu gibi.
“Ben mi yaşlandım yoksa
Dünya mı alt üst olmuş?
Ben gideli buralara
Olanlar olmuş, olanlar olmuş
Olanlar olmuş, olanlar olmuş”
Sonra Coşkun Demir seslenir şarkısıyla kulağımıza
“Ölüm göğün yüzünde
Ölüm yerin dibinde
Ölüm soluk alışında
Ölüm baş ucunda”
Ne yapacağız ölüm baş ucumuzda bekliyor diye yaşamayacak mıyız? Yaşayacağız, devam etmek zorundayız. Sevgiyle devam edeceğiz yola. Kalbimizde giden sevdiklerimizle ama kalanlarımızla da geleceği kucaklayarak. Yarın varmış gibi yaşayacağız ölümlü olduğumuzu da unutmadan.
“Sevgi kuşun kanadında
Sevgi ne göğün yüzünde
Sevgi ne yerin dibinde
Sevgi baş ucunda” diyerek devam edeceğiz yola.
Hepimizin kulağına bir şekilde çalınmış, iz bırakmış bu şarkı gibi hayat. Ölümle yaşam iç içe.
Belki yaşlandık, yaşlanıyoruz ama ruhlarımız aynı. Ruh yaşlanmadığı için kimse anlamaz ve kabul etmek istemez yaşlandığını. Belki de etmemeli zaten. Ne demişler
“İnsan yaşlanmaya karar verdiği an yaşlanır”
Bedenim yaşlansa da ruhumu yaşlandırmayacağım.
Bu büyük şehrin beni tüketmesine, sinirli hep koşturan hep telaşlı hep kendine hayran hep kendini seven kendini düşünen bir insan yapmasına izin vermeyeceğim. Çocukluğumun ve gençliğimin tüm o güzel duygularını koruyacağım. Güzel konuşacağım güzel seveceğim. Kendimi de sevmeyi ihmal etmeyeceğim elbet. Dostlarıma sevdiklerime vakit ayırmaya çalıştığım gibi kendime de zaman ayıracağım. Arada onu da dinlendirecek huzur verecek bazen güldürecek ve bazen gezdireceğim.
Bu yüzyılın, sosyal medyanın sürekli kendini hep kendini sev kimseyi düşünme bir kendini düşün diye tekrarlayan bağrışlarını duymayacağım. Sevdim mi çok seveceğim. Didem Madak ın söylediği gibi. “Az sevme bilmiyorum ben” Annem gibi. İncindiğim kırıldığım anlar olsa bile sevmekten vazgeçmeyeceğim.
Çünkü hayat sevdiğin ve sevildiğin kadar. Hayat hep birlikte hayat. Arkadaşınla, dostunla, sevdiğinle, daldaki serçe, gökte martı, denizde balık ile…