LOADING...

En üste git

Nisan 10, 2025

EDEBİYATIMIZDA AYNİLEŞME SORUNU / SAMLE ÇAĞLA

 

Bilmem dikkat ediyor musunuz; son yıllarda yazılan şiirler, öyküler, hatta romanlar bile tek kalemden çıkmış gibi birbirine benziyor. Bu benzerlik, salt içerikle sınırlı kalsa yine affedilebilir belki ama üslup olarak da şair ve yazarlar birbirinin kötü birer kopyası hâline geldiler.

Bir kitapçıya girdiğimizde, adını bilmediğimiz bir yazarın öykü kitabını ya da romanını alırken, o yazarın hangi konuları işleyebileceğini tahmin edebiliyoruz artık. Bu sanatçı, genç bir yazarsa ve Doğu ya da Güneydoğu doğumluysa; yüzde doksan,  “Kürt sorununu” konu edinmiştir. Yok, eğer bu yazar, büyük şehirde doğup büyümüş bir kadınsa; feminist bir bakış açısıyla ezilen kadınlardan ya da sözüm ona “cinsel özgürlük adına” lezbiyenlikten söz eder. Birazcık “dini bütün” bir yazarsa bu kişi, Kemalizmin onlara neler çektirdiğinden, Kemalistlerin Osmanlıyı nasıl yıktığından ve laiklerin Müslümanlara nasıl zulmettiğinden bahseder. Yazarımız kentli-aydın ve yaşlı ise nostaljik devrimcilik günlerinden veya potansiyel emeklilik sorunlarından dem vurur.

Bu yapıtlar, içerik olarak bire bir birbirine benzemese de üslup olarak benzer yakınmalar, belden aşağı küfürlerle ya da toptancı ironik bir dile yasladıkları üsluplarıyla özgünlükten oldukça uzaktırlar.

Oysa Sartre, “Gerçek yazar söylemek istediklerini dile getiren değil, herkesten farklı dile getirendir.” der. Dolayısıyla, lunaparktaki eğri büğrü gösteren deli aynaları gibi, bu popüler özentisindeki yazarlar, kendilerini diğerlerinden ne kadar farklı göstermeye çalışırsa çalışsın; ezberlenmiş fasit bir dairede dönenip duruyorlar.

Kırkyılda bir, Batılı yazarları çok iyi özümsemiş biri çıkıp (örn: İkinci Yeni Şairler, Oğuz Atay) yeni şeyler söyleyince, bir anda şimşekleri üzerine çekiyor. İlk zamanlar yadırganan bu içerik ve üslup denemeleri, zaman içinde birçok şair ve yazar tarafından taklit edilerek ne yazık ki zamanla diğerleriyle aynileşiyor.

Kısacası, edebiyatımızda neredeyse elli yıldır bir tıkanma ve kopyacılık dönemi yaşanmakta. Birkaç özgün şair ve yazarın sesi, bu yeteneksiz kalabalığın oluşturduğu kakafonide duyulmuyor. Hele de bu ayniliğe, “kör gözüm parmağına” şeklinde, dergilerin çanak tutması ise affedilir gibi değil.

Yayımlanmakta olan onca edebiyat dergisinin birbirlerinden temel farkı, olsa olsa muhafazakâr-laik ayrışmasıdır. Bu temel ayrım dışında her iki grubun da şair ve yazarlarının benzerlik skalası değişmiyor. Her iki grupta da söylem aynı aslında: Felsefeyi içselleştirmiş, özgün, eserine felsefeyi yedirmiş sanatçılar çıkmıyor ne yazık ki. Felsefî şiir yazdığını iddia edenlerin bile şiirlerinde Batı şiirinden apardıkları yığınla mısra-ı berceste dize var.

İşte tam da burada edebiyattaki asıl sorun ortaya çıkıyor. Ne yazık ki ülkemizde gerçek ve ciddi edebiyat eleştirmeni yok denecek kadar az. Siyasetteki “benim teröristim, hırsızım cicidir.” anlayışı, bileşik kaplar diyalektiği gereği, toplumun her katmanına, her grubuna ve kavramına varıncaya kadar virüs hızıyla yayılıyor. Her edebi oluşumun, kendilerini parlatan incelemecileri ve eleştirmenleri var.

Fethi Naci üstadın yıllar önce hemen her yazısında değindiği, “Edebiyatta gerçek ölçüt, politik taraftarlık değil; metnin edebi değeridir.” mottosuna hâlâ aldırış eden yok. Ülkenin en ciddi roman ödüllerinin verildiği eserlerde bile yüzlerce mantık hatası, anlatım yanlışı bulunabiliyor ve bu tür kanıtlı yazılar, (makaleler) bırakınız edebiyatla ilgilenen kişileri, o ödülün jürisinde yer almış hazretlerin bile umurunda değil.

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

VİNCİT QUİ SE VİNCİT/ KENDİNİ YENEN YENİLMEZDİR / CANAN KAYIŞLI

Sonraki Yazı

ZAMANA YAZGI / ÖMER ULUÇAY

post-bars

Bir Yorum Yapın