LOADING...

En üste git

Şubat 2, 2025

UZAK TEPELER / SADIK ÇİL

 

Japon asıllı yazar Kazuo Ishiguro’nun 1982’de yazdığı Uzak tepeler Türkçe’ye 30 yıllık gecikmeyle 2012 yılında çevrilmiş. Romanın sade ve akıcı bir dili var. Roman Etsuko’nun etrafında gelişiyor. Etsuko İngiltere’de yaşamakla beraber okuyucuyu sürekli geçmişe Nagazaki’ye tarihsel bir yolculuğa, savaş sonrası Japonya’ya götürüyor. Etsuko’nun ilk evliliğinden olan Keiko ve ikinci evliliğinden olan Niki adında iki kızı var. Niki’nin intihar ettiğini bununla birlikte Etsuko’nun ilk evliliğinden olan kızı Keiko ile arasının limoni olduğunu öğreniyoruz. Ancak Ishiguro’nun bazı bilgilerin paylaşılmasında ketum olduğunu roman boyunca görüyoruz. Yazarımız, Etsuko’nun ilk eşinden neden ayrıldığını, İngiliz kadınla yaptığı ikinci evliliğini, İngiltere’ye nasıl yerleştiklerini, Keiko’nun annesine neden öfkeli olduğunu, Niki’nin neden intihar ettiğinin  bilgisini okuyucu ile paylaşmak istememiş.

Romanda Etsuko’dan sonraki önemli karakter Saçiko, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’da atom bombasıyla yok olan Nagazaki’de kızı Mariko ile birlikte yaşadığı kentin dışındaki kulübede karşımıza çıkıyor. Kendisine pek iyi davranmayan Amerikalı bir askerle pek de yolunda gitmeyen bir ilişkisi var. Mahalle sakinlerinin dedikodusunu yaptığı ilişkisinden dolayı ötekileştirilmiş bir kadın. Yazarımız burada savaş sırasında kadınların yaşadığı sorunları Saçiko’nun yaşadıklarıyla anlatıyor. İşgal kuvvetleri askeriyle olan ilişkisi tabii ki kabul görmüyor ancak savaşın en büyük mağdurunun kadınlar olduğu gerçeğini Saçiko ile beraber yaşıyor her satırda. Saçiko bu kadar ötekileştirilmişken Etsuko burada bir iyilik meleği olarak karşımıza çıkıyor. Hem Saçiko’ya iş buluyor hem de ilerlemiş hamileliğine rağmen sürekli Mariko ile ilgileniyor.  Saçiko’nun geçmişi Nagazaki’ye gelişine ve kızıyla ilgili sorunlara değinmekle beraber Frank’le Amerika’ya gittikten sonrasına tek bir satır yazmayarak yazarımız,ne kadar ketum olduğunu tekrar gösteriyor okuyucuya.

Ishiguro romanında Saçiko’nun Amerikalı sevgilisi Frank’e Amerika’da bir kadının iş kadını olabileceğini söyletirken aslında aynı zamanda biz okuyuculara Japonya’da kadının yerini de sorgulatıyor. Roman ilerledikçe Japonya’daki ataerkil yapının ne kadar güçlü olduğunu sık sık okuyucuya hissettiriyor. Etsuko’nun  kayınbabası Ogito’nun konuşmalarından anlıyoruz ki bir kadının kocasından farklı bir partiye oy vermesini oldukça yadırganıyor. Romanın Nagazaki’de geçen bölümünde Japonya’nın feodal yapısı rahatlıkla fark ediliyor.  Koca izin vermeden İngilizce öğrenilemiyor mesela. Ancak şunu da hemen söylemeliyiz: Ishiguro hem Jiro’nun babasıyla ilişkisinde hem de Etsuko’nun kızıyla olan diyaloglarında kuşak çatışmasını, bununla birlikte Japon feodal yapısının çatırdadığını gözler önüne seriyor. Savaş sonrası toplumsal yaşamın değiştiğini yükselen binalardan, kurulan fabrikalarla beraber çiftlerin el ele dolaşabilmesinden, genç evlilerin baba evinden ayrı eve çıkabilmelerinden anlıyoruz.

Ishiguro, gizemi adeta yöntem olarak kullanmış roman boyunca. Etsuko’nun Soçiki’ye sürekli bir ilgisi var ve yazarımız bunun nedenini bir türlü söylemediği gibi Etsuko’nun sandığında kocasından sakladığı mektup ve fotoğrafların da kime ait olduğunu öğrenemiyoruz. Akıllara ister istemez Çehov’un sözü geliyor: Duvarda asılı bir tüfek varsa patlamalı. Mektupların akıbetini öğrenemiyoruz ama savaşın acı sonuçlarını iki arkadaşın sohbetinden öğreniyoruz.

Romanın en can alıcı kısmı yazarın geçmişle hesaplaşmayı geleneksel eğitimin mimarlarından ve savunucularından Ogito ile yeni eğitim sisteminin kurucularından Şikeo’yu karşı karşıya getirdiği bölüm. Ogito, eski eğitim sistemini savunurken yeni eğitim sistemini Amerikancı olmakla suçluyor. Buna karşın Şikeo, savaşın tüm faturasını eski geleneksel eğitim sistemine yüklüyor. Burada yazara yapılacak en önemli eleştiri, eski ve yeninin kapışmasını tamamen tesadüfi bir karşılaşmaya bırakmış olması..

Ishiguro, bir kadının etrafında gelişen olaylarla Japonya toplumsal yapısının nasıl değiştiğini, kadının Japon toplumundaki geçmişteki yerini ve evrildiği yeri gösterirken, savaş sonrası bireylerin psikolojisini de bize resmediyor. Cevabı bulunamayan gizemli anlatıma rağmen keyifle okunacak bir kitap olduğunu söyleyelim.

İyi okumalar.

 

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

KÖTÜLÜK SORUNU ÜZERİNE / GÖKHAN ÇAĞLAYAN

Sonraki Yazı

CAN SIZIM/ KARDELEN DEMİR

post-bars

Bir Yorum Yapın