LOADING...

En üste git

Şubat 2, 2025

SÖYLEŞİ: YAŞAMDAN BESLENİYORUM / DEMET EŞMEKAYA SELÇUK

Tersakansanat’ın gülen yüzü ve sıcaklığıyla Ankara’da parlayan güneşi Demet Eşmekaya Selçuk’la “Destina O Sonsuz An” adlı öykü kitabı ve yaşam üzerine konuşacağız.

 

SADIK ÇİL: Demet, bir Tersakansanatlı olduğun için sana ‘merhaba’ okuyucularımıza da ‘hoş geldiniz’ diyerek başlamak istiyorum sohbete.

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Merhaba sevgili Sadık ve sevgili Tersakan okuru….

SADIK ÇİL: Tersakansanat olarak yaptığımız röportajlarda senin hep sorduğun klasik soruyla başlayayım. Kimdir Demet Eşmekaya Selçuk? Okurlarımız için bize kendini tanıtır mısın?

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Sorarken çok kolay gibiydi bu soru ama yanıt verirken biraz zor sanki. Kısaca kendimi anlatmaya çalışayım. Aksaray’ın Eşmekaya Kasabası’nda doğdum. Liseyi bitirinceye kadar orada yaşadım. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü kazandım ve Ankara maceram başladı. Bir yıl kadar Akşam ve Günaydın Gazetelerinde muhabirlik yaptım. Mezuniyete yakın  Ankara’dan ayrılacağım dönemde Ankara Üniversitesi TÖMER Dil Dergisi’nin editör ilanı ile karşılaştım. Bitirdiğim okulla ilgili olduğunu düşündüğüm için başvurdum, işe kabul edildim Bu dergide yedi yıllık editörlük deneyimi yaşadım, edebiyat dünyasının çok önemli yazar ve şairleriyle karşılaşma şansı yakaladım. Çok iyi özel sayılara, söyleşilere imza atabildim. Sonrasında rektör değişti, müdürler değişti, anlayışlar değişti ve dergi edebiyat alanından uzaklaşıp dil bilim alanına kaydı, hakemli dergi olarak yön değiştirdi.  Bize de yol göründü haliyle. Kurumun başka birimlerinde de görev aldım ve halen TÖMER’de çalışıyorum. Evliyim, bir kızım var.

SADIK ÇİL: Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldun. Akşam ve Günaydın Gazetelerinde çalıştığını söyledin. İyi bir  kariyer  yapabilecekken  daha sakin ve dingin bir hayat olan memuriyeti seçtin. Bunun nedenini öğrenebilir miyiz? Mesleğine devam etme konusunda keşke dediğin oldu mu?

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Esasında çok idealist olarak başlamıştım gazeteciliğe. Fakülte yıllarında da bölümümüzün çıkarttığı Görünüm Gazetesi’nde aktif olarak görev aldım.  Okulun zorunlu stajına Akşam gazetesinde başladım. Ilıcaklarındı o dönem gazete, battı sokaklarda dağıtıldı. Fakülte bitmeye yakın Günaydın Gazetesi’ne geçtim. Her şey güzel başlamıştı ancak şimdi burada açıklamamın uygun olmayacağı bir takım olumsuzluklar yaşadım. Belki yaşımızın da verdiği bir şeydi, o dönemlerde grilikler yoktu, ya siyahtı ya beyazdı her şey. Sabır gibi zamanla kazanılan deneyimlerim yoktu ve radikal bir kararla ayrıldım gazeteden.  Fakülte bitmişti. Ankara’da kalacaksam bir iş bulmalıydım. İşte o sırada Ankara Üniversitesi TÖMER Dil Dergisi ilanıyla karşılaştım. Yedi yıl dergicilik de yapsam, kamu kurumu olduğu için çalışma saatleri, izin dönemleri, tatilleri düzenliydi. Dil Dergisi sonrası tekrar sektöre dönmeyi düşündüm. İnsan rahata alışıyor, sil baştan yeni bir düzen korkuttu sanırım beni. Günaydın Gazetesi döneminden sonra birkaç yıl daha ailemden destek alıp gazetecilik yapabilseydim kuşkusuz yaşamım daha farklı olabilirdi. Üç beş yıl öncesine kadar bu duruma üzüldüğüm oluyordu ama şu anda sanırım sektörün de durumunu gördüğüm için iyi ki devam etmemişim dediğim bile oluyor.

SADIK ÇİL: Üç katmanlı bir soru soracağım. Hep sorulan klasik bir soru vardır ya edebiyat dünyasında kimden etkilendiniz diye? Ben bu soruyu öğrencilik yıllarında, meslek yaşamında ve tabii ki öykücülük serüveninden sonra kimlerden etkilendin diye sormak istiyorum.

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : İlk öğrencilik yıllarımdan söz edeyim. Biraz övünmek gibi olacak ama 1992 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi gerçekten alanında çok iyi akademisyenlerin ders verdiği bir  yerdi. Ahmet Taner Kışlalı, Bülent Çaplı, Erol Mutlu, Emin Özdemir, Türker Alkan, Korkmaz Alemdar ilk  aklıma gelenler. Hepsinin de üzerimizde büyük emekleri var. Edebiyat alanında  Emin Özdemir’den nitelikli okuma, Türkçe’yi özenli kullanma, iyi bir metinden alınan haz gibi konularda etkilendim. Dergicilik yıllarımda Atilla İlhan, Erdal Öz, Hilmi Yavuz, Doğan Hızlan, Vüsat O Bener gibi edebiyatımızın önemli yazar ve şairlerini tanıma, görüşme ve onlarla ilgili özel sayılara imza atma şansını yakaladım. Görüştüğüm her yazar ve şairden öğrendiğim şeyler oldu mutlaka.  Okuma listemin zenginleşmesi bu edebiyatçıların sayesindedir. Öykü yazmaya başladıktan sonra biraz daha güncel yazarları takip etmeye çalıştım. Polat Özlüoğlu’nun öykülerini seviyorum, Mahir Ünsal Eriş yine dikkatimi çeken öykücülerden.

SADIK ÇİL: İlk serüvenin başlangıcını anlatır mısın? İlk olarak öykü yazma isteği nasıl ortaya çıktı? Bunu tetikleyen ne oldu? İkincisi Terkasansanat’ın yayın kurulundasın. Dergiciliğin sana katkıları ve zorluklarından söz eder misin?

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Yazmaya başlamamda gazeteci yazar Adnan Gerger’in büyük katkısı var. Bu soruya  kendisine teşekkür ederek başlamak istiyorum. 2016 yılında 13 Mart Ankara Güvenpark katliamında çok yakın bir arkadaşımın kızını, elimizde büyüyen Destina Peri Parlak’ı kaybettik. Sürecin ne kadar ağır olduğunu ve yaşadığımız acıyı uzun süren yas dönemini anlatmayacağım ama gerçekten çok zor günler yaşadık. Katliamın yıldönümüne doğru ben az tanıdığım, çok tanıdığım hatta hiç tanımadığım yazarlara, gazetecilere dergicilere olayla ilgili ulaşabildiğim her mecradan ulaşıp bir haber çıkması için uğraşıyordum. Adnan Gerger’e de ulaştım. O dönemde genel yayın yönetmenliğini yaptığı bir dergi vardı. Orada bir şekilde bu olayın yer alıp alamayacağını sordum. O da, “Öykü yaz, değerlendirelim.” dedi. Dergi yıllarımda çok sayıda söyleşi yapmıştım, giriş yazıları yazmıştım, sempozyum ve seminer kitaplarında yer almıştım ama bu başka bir şeydi. Gerger’e deneyeceğimi söyledim ama öykü yazmak hiç benim harcım değil gibiydi.   Yine de Destina için denemek istedim. Destina’yı kaybettiğimiz geceyi, adli tıp sürecini yazmaya çalıştım. Ve yazdıkça fark ettim ki bir yıla yakın zamandır sürekli benimle olan aklımdan çıkmayan anları yazdıkça rahatlıyorum, hafifliyorum. Öykü olup olmadığını bilmediğim metni yazıp Adnan Gerger’e gönderdim. Kısa bir süre sonra dönüş yaptı, yazdıklarımdan etkilendiğini söyledi. Üzerinde biraz daha çalışmamı istedi,  kendimce tekrar düzenleyip gönderdim.  Ve ilk öykü böyle ortaya çıktı. Çok iyi dönütler aldım. O sırada Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği öykü yarışmasına gönderdim “Destina O Sonsuz An” adlı öykümü. Öykü ilk üçe giremedi. Belediye, Faruk Duman öykü atölyesi armağanı etmek için çağırdı. Üç günlük bir etkinlik için Sarıyer Belediyesi’ne gittim. Bu da farklı bir deneyim oldu benim için.

Tersakansanat ile de Adnan Gerger sayesinde yolum kesişti. Dergicilik bildiğim bir alandı ama uzun yıllardır okumak dışında edebiyatla, edebiyatçılarla bir bağlantım yoktu. Tersakansanat ile birlikte edebiyatı, edebiyatçıları daha yakından izleme şansını yakaladım. Dergi işleri için zaman bulma dışında şu ana kadar yaşadığım bir zorluk olmadı.

SADIK ÇİL: Kitaptaki öykülerde bariz olarak kadın sorunu var. Umut etmekte bile zorlanan,    ağlayan, çığlık atan, gülemeyen kadınlar var. Üzerine roller, gelenekler inşa edilmiş, yaşamaları, gülüşleri sınırlanmış kadınlar var. Bohçasını,  valizini alıp gitmek zorunda kalmadan gülebilecekleri bir dünya kadınlar için çok mu uzak?

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Bu soruya keşke umut dolu bir yanıt verebilseydim. Sen dünya diye sordun ama ben yanıtımı bu coğrafya ile sınırlı tutacağım. Doğup büyüdüğüm topraklarda ilkokuldan sonra okuma şansı yakalayan bir avuç kız çocuğundan birisiyim. Gerçekten zehir gibi olan, okumayı çok isteyen pek çok arkadaşım ailesi istemediği için okuyamadı ve erkenden evlendirildi.   Kızların okuması ayıp,      birisini sevmesi ayıp, sokakta olmaları ayıp, sesli gülmeleri ayıp, çocuklarını büyüklerinin yanında sevmeleri ayıp… Yani ellerinden gelse ya da onlarsız yaşamın akabileceğine ikna olsalar,  ‘kadınların yaşaması da ayıp’ deyip eminim kısa yoldan kurtulurlardı kadınlardan. Ben öykülerimde daha çok büyüdüğüm topraklarda duyduğum,  gördüğüm,  yaşadığım sorunları yazmaya çalıştım ama büyük şehirlerde de durum farklı değil. Hatta okuyup, çalışan kariyer sahibi kadınların da yaşadığı çok ciddi sorunlar var. Elimizi attığımız her alanda erk bir yapı karşılıyor bizi. Esasında biz kadınların dili de sorunlu. Birkaç yıl önce kızıma odasının dağınıklığını gösterip, “Bir de kız olacaksın, odanın haline bak.” dedim.  12-13 yaşlarındaydı o zaman. “Nasıl yani, erkek olsaydım odayı dağıtma hakkım vardı, kız olunca ayıp mı oluyor?” dedi.   O yaştaki çocuğun yanıtı tokat gibi çarptı yüzüme. Hemen her gün en yakınındakiler tarafından tacize, tecavüze uğrayan kadınlar, kız çocukları, öldürülen, ölümle burun buruna yaşayan kadınların olduğu bir toplumda kadınların gülebilecekleri bir dünya düşünmek gerçekten ütopik geliyor insana.

SADIK ÇİL: Öykülerini okuduğumuzda kurmacadan çok yaşamın kendisini görüyoruz. Bu yönüyle öykücülüğünü toplumsal gerçekçi olarak tanımlayabilir miyiz? Bu türde yazmayı senin seçimin olarak değerlendirebilir miyiz? Daha farklı türde öyküler görebilecek miyiz?

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Haklısın,  öykülerimin hemen hepsinde yaşanmışlıklar var. Bire bir yaşamasam bile duyduğum,  gördüğüm içime dert olan şeyleri yazmaya çalıştım. Bu haliyle bir başkasının böyle bir kitabını okusam toplumsal gerçekçi diye tanımlardım. Sanırım elimden, dilimden gelen böyle yazmaktı ve ben de böyle yazdım. Kendi okumalarımda da daha çok toplumcu gerçekçi eserleri tercih ediyorum. Yine içinde bir dert barındırsa da mizahi şeyler yazmayı da seviyorum.

SADIK ÇİL:  Yoğun bir tempoda yaşıyorsun. Üç okuma atölyesi, bir sinema grubu, ev, iş, çocuk ve dergicilikle birlikte sürekli hareket halindesin. Kamplar, tatiller…. Dolayısıyla yaşanmışlıkların fazla, kendini bir grupla sınırlandırmıyorsun. Bu yüksek pozitif enerji sence bir romanı hak etmiyor mu?

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Gerçekten sözcüğün tam anlamıyla koşarak yaşamaya çalışıyorum. Nefes aldığım sürece öğrenmeye, yeni bir alana yelken açmaya çalışıyorum. Büyük şehirde yaşamak başlı başına yorucu ama zaman zaman çok zorlansam da yaşamın değişik alanlarından beslenmek ruhuma iyi geliyor. Bundan sonra da öykü yazmaya devam edeceğim elbette ama roman yazmak da mümkün, neden olmasın?

SADIK ÇİL: Teşekkür ederim, sevgili Demet. Destina O Sonsuz An adlı kitabının okuru bol olsun.

DEMET EŞMEKAYA SELÇUK : Yıllar önce ortada hiç kitap düşüncesi yokken, “Kitabın çıkınca ilk söyleşiyi seninle ben yapacağım.” demiştin. Ben de bu konuda sana söz vermiştim. Yıllar sonra bunu gerçekleştirebildiğimiz için çok mutluyum. Çok teşekkür ederim.

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

ŞAİR DAİ WANGSHU, VİCTORİA CEZAEVİNDE BAUDELAİRE ÇEVİRMENİ / ÇEVİREN: NURAY CİHAN GÜNDÜZALP

Sonraki Yazı

EDiTÖRDEN

post-bars

4 thoughts on “SÖYLEŞİ: YAŞAMDAN BESLENİYORUM / DEMET EŞMEKAYA SELÇUK

osmansays:

Ne güzel bir söyleşi kutluyorum. Dergi olarak, Söyleşiyi yapan ve Kirabı yazan olarak yolunuz açık ve başarılarla dolu olsun kaleminize sağlık

Yanıtla
İshaksays:

👏👏👏👏👏

Yanıtla
Bekir Aslansays:

Köylün ve abin olarak kutluyorum. Başarı dileklerimle daha güzel hikaye ve romanlarda buluşmak üzere. 🙂

Yanıtla
Sadık ÇİLsays:

Keyifli sohbet için teşekkür ettim Demet

Yanıtla

Bir Yorum Yapın