LOADING...

En üste git

Kasım 11, 2024

TİTANE / GÜLŞEN FİLAZOĞLU ÇOKLUK

 

Beden, Kimlik Ve Toplumsal Normların Yıkımı: Rahatsız Ettiği Kadar Düşündüren Titane Filmi 1. Kısım

 

Titane filmi, Julia Ducournau tarafından yazılıp yönetilen, 2021 yapımı bir Fransız-Belçika filmidir. Film, benzersiz bir vücut korkusu (body horror) ve dramatik bir anlatım biçimiyle dikkat çeker ve Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanarak geniş bir ilgi uyandırmıştır. Bu film grotesk ve duygusal unsurları bir araya getirerek, hem insan bedeninin dönüşümüne hem de kimlik arayışına dair çarpıcı bir hikâye sunar. Bu analizde, filmin tematik yapısını ele alınacaktır. Filmin yönetmeni Julia Ducournau, 1983 yılında Paris, Fransa’da doğdu ve prestijli sinema okulu La Fémis’te senaryo yazarlığı eğitimi aldı. La Fémis, pek çok ünlü Fransız yönetmenin yetiştiği bir okul olarak, Ducournau’nun kendine özgü tarzını geliştirmesinde önemli bir rol oynadı. Sinema dili, özellikle David Cronenberg, David Lynch ve Claire Denis gibi yönetmenlerin etkilerini taşır. Cronenberg’in beden korkusu türündeki grotesk ve rahatsız edici unsurları, Ducournau’nun filmlerinde de belirgin bir şekilde yer alır. Bedenin dönüşümü, deformasyonu ve kimlik karmaşası gibi temalar, Ducournau’nun Raw (2016) ve Titane (2021) gibi yapımlarında ön plana çıkar ve onu çağdaş sinemada cesur ve yenilikçi bir yönetmen olarak konumlandırır.

Julia Ducournau’nun yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği ilk kısa filmi Junior, 2011 yılında Cannes Film Festivali’nde gösterildi ve büyük beğeni topladı. Bu film, Ducournau’nun kadın bedeninin dönüşümü ve ergenlik dönemine dair cesur bir bakış açısını ortaya koyduğu ilk yapım olarak öne çıkar. Film, bedenin kendini yeniden tanımlama sürecini grotesk ve mizahi bir dille işler. Ducournau’nun ilk uzun metrajlı filmi Raw (2016), dünya çapında büyük yankı uyandırdı ve Cannes Film Festivali’nde FIPRESCI ödülünü kazandı. Raw, bir vejetaryen olan Justine’in veterinerlik okulundaki bir ritüelden sonra yavaş yavaş bir etobura ve nihayetinde bir yamyama dönüşmesini konu alır. Film, tıpkı Titane gibi, bedensel ve cinsel kimliğin keşfini ve dönüşümünü ele alırken, Ducournau’nun grotesk ve çarpıcı anlatım dilini ortaya koyar.

Raw, Ducournau’nun beden korkusu türündeki ustalığını sergilerken, onun sadece şok edici unsurlarla yetinmeyip, aynı zamanda izleyiciyi derinlemesine düşündüren bir dramatik yapı kurabildiğini de gösterdi. Film, eleştirmenlerce feminist bir yapım olarak değerlendirilmiş ve Ducournau’nun cesur sinemasının yükselişte olduğunun habercisi olmuştur. Titane, Ducournau’nun ikinci uzun metrajlı filmi olup, onun sinematik vizyonunu en çarpıcı şekilde ortaya koyan yapımdır. Film, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanarak Ducournau’yu bu ödülü kazanan ikinci kadın yönetmen yapmıştır (ilki 1993 yılında Jane Campion’dur). Bu başarı, onun sinema dünyasında ne kadar yenilikçi ve cesur bir ses olduğunun kanıtıdır. Ducournau, Titane’da sadece beden korkusu ve grotesk unsurları değil, aynı zamanda cinsiyet, kimlik ve aile gibi temaları da ele alarak, filmi çok katmanlı bir anlatıya dönüştürür. Alexia karakteri üzerinden, kadın kimliğinin toplumsal normlar çerçevesinde nasıl kalıplara sokulduğunu sorgular. Ducournau, bu yapımda hem yönetmen hem de senarist olarak görev yaparak, filmi tamamen kendi sanatsal vizyonuyla şekillendirir.

Julia Ducournau, günümüz sinemasında yenilikçi bir yönetmen ve senarist olarak öne çıkar. O, hem Fransız hem de uluslararası sinema sahnesinde, beden korkusu türünü feminist bir perspektifle yeniden tanımlayarak, sinemanın sınırlarını zorlar. Titane’da izleyiciye sunduğu alışılmadık ve radikal anlatı, onun yalnızca şok unsurları kullanmaktan öte, toplumsal normlara meydan okuyan derinlikli bir sinema dili oluşturduğunu gösterir. Ducournau’nun gelecekteki projeleri, sinema dünyasında cesur ve sınırları zorlayan yeni eserlerin habercisi olarak merakla beklenmektedir.

 

  1. Filmin Konusu ve Ana Temalar

Titane filmi, Julia Ducournau’nun cesur ve yenilikçi yönetmenlik anlayışıyla izleyiciye sunulmuş bir yapıt olarak, bedensel korku ve kimlik karmaşası temalarını merkeze alır. Film, hikâyesi ve karakterleri kadar, sinematik anlatım dili ve kullanılan görsel imgelerle de dikkat çeker. Ducournau, filmlerinde yalnızca bir anlatı sunmakla kalmaz; aynı zamanda izleyiciyi beden, kimlik ve toplumsal cinsiyet kavramları hakkında derinlemesine düşündürmeyi amaçlar. Ancak bu düşünme süreci, film boyunca çok da bilinçli ya da rasyonel bir şekilde ilerlemez. Aksine, Titane’nin güçlü görsel ve işitsel dili, izleyicinin bilinçaltına dokunarak ve duygularını harekete geçirerek, onları kendi bedenleriyle ve duygusal tepkileriyle baş başa bırakır. Filmi izlerken, çoğu zaman olayları anlamaktan ya da analiz etmekten ziyade, tamamen hissetmeye dayalı bir deneyim yaşanır.

Titane, çocukken geçirdiği bir araba kazası sonucunda kafatasına titanyum plaka yerleştirilen Alexia’nın hikâyesini anlatır. Yetişkinliğinde araba fuarlarında dans eden bir model ve aynı zamanda acımasız bir seri katil olarak karşımıza çıkar. Alexia’nın hayatı, Vincent adında bir adamla tanışmasıyla değişir ve kimliğini gizlemek için Vincent’ın kaybolan oğlu Adrian olarak onunla yaşamaya başlar. Titane‘ın açılış sahnesi, izleyiciyi hem duygusal hem de fiziksel olarak şok edici bir şekilde filmin dünyasına çeker. Julia Ducournau, bu sahne ile Alexia’nın travmatik geçmişine, onun kimliğini ve beden algısını şekillendiren olaya odaklanır. Bu analizde, filmin açılış sekansından Alexia’nın kafatasına takılan titanyum plakaya kadar olan kısmı, karakterin dönüşümü ve filmdeki tematik unsurlar açısından ele alacağız.

Film, Alexia’nın çocukluğunda, babasının sürdüğü bir arabanın arka koltuğunda olduğu sahne ile başlar. Bu sahne, ailenin ve arabanın filmdeki merkezi önemini hemen vurgular. Araba, film boyunca hem güç hem de kontrolü simgelerken, Alexia’nın babasının arabayı sürerken ona olan ilgisizliği ve iletişimsizliği, karakterin aile ilişkilerine dair ipuçları verir. Alexia, arka koltukta gergin ve huzursuz bir şekilde hareket eder, araba hızlandıkça ve babasının tepkisizliği sürdükçe, kontrolü kaybetmeye başlar. Bu gergin atmosfer, hem Alexia’nın duygusal durumunu hem de filmin ilerleyen bölümlerinde karşılaşacağımız bedensel kontrol ve mekanikleşme temalarını önceden haber verir niteliktedir.

  1. Kaza: Travmanın Başlangıcı

Alexia, bu gerginlik içinde arabadan çıkmaya çalışır ve babasının dikkati dağılır, bu da bir kazaya neden olur. Kaza anı, hem karakterin hayatında hem de filmin yapısında önemli bir kırılma noktasıdır. Ducournau, bu sahneyi şok edici ve ani bir şekilde tasvir ederek, Alexia’nın bedeninin ve ruhunun nasıl bir travma yaşadığını izleyiciye güçlü bir şekilde hissettirir. Kaza, hem fiziksel hem de duygusal bir yaralanmaya işaret eder; Alexia’nın çocuk bedeninin kırılganlığı, bu sahnede açıkça ortaya konur.

Bu sahne, filmde ilerleyen süreçte Alexia’nın cinsiyet kimliği, beden algısı ve kimlik arayışındaki karmaşıklığın temelini atar. Kaza, onun hayatında kalıcı bir iz bırakır ve bu iz, hem bedensel (kafatasına takılan titanyum plaka) hem de ruhsal (travmanın etkisi) olarak devam eder. Alexia’nın babasının kazadan sonra yine de soğuk ve ilgisiz kalması, onun aile içinde sevgi ve ilgi eksikliği yaşadığını düşündürür. Bu durum, karakterin ilerleyen yaşamında insanlarla kurduğu mesafeli ve duygusal olarak kopuk ilişkileri anlamamız için bir arka plan sağlar.

Kazanın ardından Alexia ameliyat edilir ve kafatasına titanyum bir plaka yerleştirilir. Bu plaka, filmin merkezindeki dönüşüm temasının fiziksel bir sembolüdür. Alexia’nın bedenine eklenen bu yapay parça, onun kimlik arayışında ve kendi bedenini anlamlandırma sürecinde önemli bir rol oynar. Titanyum, filmde yalnızca bir metal parçası değil, aynı zamanda Alexia’nın insan-makine sınırındaki varoluşunu simgeleyen bir semboldür. Bu plaka, onun fiziksel olarak güçlü görünmesine ve bir anlamda “dayanıklı” hale gelmesine yardımcı olurken, aynı zamanda onun insanlık ve makine arasındaki sınırda bir varlık haline gelmesine yol açar. Alexia, bu noktadan itibaren, ne tamamen insan ne de tamamen makine olan bir hibrit varlık olarak tanımlanabilir. Titanyum plaka, aynı zamanda Alexia’nın bedeninin deformasyonunu ve dönüşümünü de simgeler. Bu dönüşüm, izleyicinin sadece fiziksel bir yara ya da travma olarak değil, kimlik karmaşası ve cinsiyet normlarının ötesinde bir arayış olarak değerlendirebileceği bir sürecin başlangıcıdır. Alexia’nın kafasındaki metal, onun toplumsal cinsiyet ve beden algısındaki sınırları bulanıklaştırırken, bir yandan da travmasının sürekli bir hatırlatıcısı olarak işlev görür.

Kazanın ve ameliyatın ardından, Alexia’nın bakışları dikkate değer bir şekilde değişir. Çocuk Alexia, artık önceki haline göre daha mesafeli, soğuk ve içine kapanık bir figür olarak ekrana yansır. Ducournau, bu bakışları karakterin ilerideki duygusal ve fiziksel soğukluğunu ima eden bir detay olarak kullanır. Alexia’nın artık dünyaya ve çevresindeki insanlara karşı daha mesafeli bakması, onun bedeninin ve kimliğinin dönüşüm sürecinde yaşadığı yabancılaşmayı işaret eder. Filmde ilerleyen süreçte, bu yabancılaşma Alexia’nın kendi kimliğini bulma çabasıyla birleşir; ancak bu süreç, duygusal kopukluk, şiddet ve kontrol arayışı şeklinde kendini gösterir. Aynı zamanda, Alexia’nın bakışlarındaki soğukluk, onun insanlarla ve toplumla kurduğu mesafeyi de ifade eder. Bu mesafe, filmdeki şiddet ve cinsellik unsurlarıyla birlikte daha da derinleşir. Alexia’nın bu duygusal kopukluğu ve mesafesi, karakterin hem travmasından hem de kendini yeniden tanımlama sürecindeki karmaşasından kaynaklanır. Bu bakışlar, izleyicinin onunla empati kurmasını zorlaştırırken, bir yandan da onun travması ve dönüşüm süreci hakkında ipuçları verir.

Travma ve Dönüşümün Başlangıcı

Titane‘ın açılış sahnesi, Alexia’nın hayatını köklü bir şekilde değiştiren bir travmatik olayı ve bunun ardından yaşanan bedensel dönüşümü izleyiciye etkileyici bir şekilde sunar. Kazanın ve kafatasına yerleştirilen titanyum plakanın etkisi, Alexia’nın beden ve kimlik arayışındaki çatışmalarını ve filmdeki grotesk temaların başlangıcını temsil eder. Bu sahne, aynı zamanda filmdeki bedensel ve duygusal dönüşümün temellerini atarak, izleyiciyi rahatsız edici ve derinlemesine etkileyici bir yolculuğa davet eder. Alexia’nın travması, kimlik karmaşası ve bedeninin yeniden şekillenişi, Titane’nin ilerleyen bölümlerinde daha da karmaşık hale gelir ve bu ilk sahneler, bu sürecin habercisi olarak izleyicinin aklında kalır.

Ducournau, sinemayı, izleyicinin duyusal algılarını etkileyen ve bedenlerine doğrudan dokunan bir araç olarak kullanır. Filmin başından itibaren, izleyici yoğun bir ses tasarımı ve görsel uyaranlarla karşı karşıya kalır. Bu uyaranlar, bedenle ilgili sahnelerden tutun, şiddet, cinsellik ve grotesk dönüşüm anlarına kadar geniş bir yelpazeye yayılır. Özellikle Ducournau’nun bedenle ilgili sahnelere olan yaklaşımı, izleyicinin kendini fiziksel olarak rahatsız hissetmesine neden olur. Bedenin bir anlamda yeniden şekillendiği, dönüştüğü ve deformasyona uğradığı bu sahneler, izleyicinin kendi bedensel varlığına dair farkındalığını artırır. Bedenin sınırlarının zorlanması, deformasyonu ve hatta mekanikleştirilmesi, izleyiciyi sadece karakterin yaşadığı değişimleri izlemekle kalmayıp, bu değişimlere fiziksel olarak da tepki vermeye iter. Böylelikle, sinema ekranı ile izleyici arasında kurulan sınır, film ilerledikçe bulanıklaşır ve izleyici filmin içindeki bir bedensel deneyimin parçası haline gelir.

Ducournau, bu bedensel deneyimi daha da derinleştirmek için ışık, ses ve müzik gibi sinematografik unsurları ustalıkla kullanır. Filmdeki araba sahnelerinde kullanılan neon ışıklar, hem modern dünyanın makineleşen ve fetişist yapısını hem de karakterin bu dünyayla kurduğu tuhaf, saplantılı ilişkiyi yansıtır. Neon ışıkların yarattığı yapay atmosfer, izleyicinin gerçek dünyadan koparak bu hayal dünyasına adım atmasına neden olur. Aynı zamanda filmde kullanılan yüksek sesli ve ritmik müzikler, izleyicinin nabzını hızlandırarak, bedenin otomatik olarak tepki vermesini sağlar. Bu fiziksel tepkiler, çoğu zaman bilinçli bir farkındalık ya da analiz süreci olmaksızın gerçekleşir; izleyici, kendini filmin temposuna ve yoğunluğuna kaptırmış halde, duygusal olarak bir yandan coşku bir yandan ise dehşet arasında gidip gelir.

Filmin bu bilinç dışı etkileşim kurma kapasitesi, özellikle bedenin mekanikleştirildiği ve kimliklerin birbirine karıştığı anlarda doruğa ulaşır. Alexia karakterinin cinsiyet, kimlik ve bedeniyle yaşadığı bu dönüşüm süreci, izleyiciyi rahatsız edici bir gerçeklikle yüzleştirir. Ducournau, Alexia’nın şiddet dolu ve grotesk eylemlerini ekranda sergilerken, izleyicinin bu sahnelerden kaçamayacağını, aksine bu eylemlerle yüzleşmek zorunda kalacağını hissettirir. Bu yüzleşme, genellikle izleyicinin kendi bedeni ve duygusal tepkileri üzerinden ilerler. İzleyici, film boyunca yalnızca karakterin hikâyesini izlemekle kalmaz; aynı zamanda kendi bedensel sınırlarının, korkularının ve rahatsızlıklarının farkına varır. Bu süreçte, çoğu zaman ne hissedildiği ya da neden böyle bir his yaşandığı açık bir şekilde anlaşılmayabilir. Bu belirsizlik, Titane’nin yaratmak istediği deneyimin tam merkezinde yer alır.

Ducournau, filmi izleyicinin gözleri, kulakları ve cildiyle deneyimlemesini sağlar. Filmin sunduğu şiddet, cinsellik ve grotesk sahneler, izleyiciyi zihinsel bir yorum yapmaktan çok, doğrudan bedensel bir tepki vermeye yönlendirir. Bu tepki, bilinç dışı bir rahatsızlık, mide bulantısı ya da ciltte hissedilen bir kaşıntı şeklinde kendini gösterebilir. İzleyici, bu yoğun duyusal deneyim sırasında, filmin mesajını anlamaktan çok hissetmeye ve tepki vermeye odaklanır. Titane, bu açıdan, izleyiciyi rahatsız eden, sınırlarını zorlayan ve onları kendi bedenlerinin farkına varmaya davet eden bir yapım olarak, yalnızca sinema ekranında değil, izleyicinin bedeninde de bir iz bırakır.

Ama en önemlisi, Titane izlenirken bunlar bilinmekten veya anlaşılmaktan ziyade hissediliyor. Bazen izlemek son derece rahatsız edici olurken, bazen de saf bir neşe yaşanıyor. Ducournau’nun imgeleri bedenlere dokunuyor ve duyguları tetikliyor. Gözlere ve kulaklara çarpan şey ürpertiyor, bakışlar kaçırılıyor, arkaya bakılıyor, dikkat dağılıyor, tekrar dikkat dağılıyor ve kısık gözlerle, göz ucuyla bakılıyor. Cilt kaşınıyor, mide bulanıyor; duygular coşkudan derin bir üzüntüye savruluyor. Ne hissedildiği ya da neden hissedildiği çoğu zaman anlaşılamıyor.

  1. Arabalar ve Alexia’nın Kimlik Arayışı

Titane filmindeki “araba striptizi” sahnesi, Julia Ducournau’nun bedensel, cinsel ve mekanik dönüşüm temalarını derinlemesine işlediği, izleyiciyi rahatsız eden ve aynı zamanda düşündüren çarpıcı bir sahnedir. Bu sahne, filmin merkezinde yer alan karakter olan Alexia’nın kimliği, bedeni ve arzularını ifade etme biçimini benzersiz ve rahatsız edici bir şekilde ortaya koyar. Araba striptizi sahnesi, Alexia’nın araba fuarında sergilediği erotik bir dans performansıyla başlar. Bu sahnede, arabalar ve Alexia arasında kurulan tuhaf ve cinsel ilişki, filmdeki mekanikleşme ve bedenin dönüşümü temasını açık bir şekilde gösterir. Alexia’nın arabalarla olan bu ilişkisi, onun kendini tanımlama ve ifade etme biçimidir. Araba, burada sadece bir araç değil, aynı zamanda onun kimliğini, cinselliğini ve içsel çatışmalarını dışa vurduğu bir nesne haline gelir. Arabanın yüzeyi, onun danslarıyla birleşir ve bu birleşme, Alexia’nın kendi bedenini yeniden keşfetme ve tanımlama sürecini ifade eder.

Burada sahne modern toplumda bireylerin teknoloji ve makineye olan bağımlılığını ve bu nesnelere duyulan cinsel fetişizmi ele alırken, aynı zamanda Alexia’nın kendini cinsellik ve şiddet üzerinden tanımlama biçiminin bir yansımasıdır.. Alexia’nın araba ile dans ederken sergilediği erotik hareketler, onun bu makinelere duyduğu çekimi ve saplantıyı gösterir. Bu saplantı, onun travmatik geçmişi ve kafasındaki titanyum plaka ile de ilişkilendirilebilir; çünkü Alexia, bedenine yerleştirilen bu metal parça ile artık kısmen “mekanik” bir varlık haline gelmiştir. Bu mekanikleşme, onun bedenini arabanın yüzeyiyle birleştiren bir dönüşüm süreci olarak yorumlanabilir. Alexia’nın şiddet dolu ve cinsel eylemleri, bedenin sınırlarını zorlayarak kimliğini ve gücünü yeniden tanımlama çabasıdır. Araba, burada hem cinselliğin hem de gücün sembolü olarak kullanılır ve Alexia’nın bu nesneyle kurduğu ilişki, onun kendi bedenine ve arzularına yönelik bir ifade biçimidir. Arabayla kurduğu bu yakın ilişki, izleyiciyi rahatsız eden, tuhaf ve sınırları zorlayan bir fetişizmi gözler önüne serer.

Bu sahnede, kadın bedeni ve makine arasında kurulan ilişki, modern toplumdaki kadın bedeninin nesneleştirilmesini ve bu nesnelliğin cinsellik ile harmanlanmasını simgeler. Alexia’nın araba fuarında gerçekleştirdiği bu performans, toplumun kadına ve cinselliğe dair bakış açısını ve bu bakış açısının kadın bedenini bir “performans aracı” olarak kullanmasını eleştirir. Alexia, bu performansıyla bir nesne olarak sergilenirken, aynı zamanda bu nesneleşme sürecini kendi lehine çevirmeye çalışır. Kendi bedenini ve cinselliğini, kontrol ettiği ve hükmettiği bir alan olarak kullanır; ancak bu süreç, aynı zamanda onun kendi kimliğini yitirme ve mekanikleşme riskini de beraberinde getirir. Alexia burada duygusal olarak kopuk ve soğuk bir figür olduğunu da gösterir. Bu soğukluk, onun cinselliğini, şiddeti ve kimliğini mekanik bir şekilde tanımlamasından kaynaklanır. Ducournau, bu sahneyi hem erotik hem de rahatsız edici bir atmosferde tasvir ederek, izleyiciyi yalnızca cinselliği değil, aynı zamanda cinselliğin mekanikleşmesini ve bedensel deneyimlerin nasıl yabancılaştırılabileceğini sorgulamaya davet eder. Alexia, bedeniyle ve arabayla kurduğu bu ilişkide tamamen “hissiz” ve “kontrolsüz” görünür, bu da onun içsel boşluğunu ve kimlik karmaşasını açığa çıkarır. Son olarak, araba striptizi sahnesi, Alexia’nın güç ve kontrol arayışını simgeler. Alexia, arabalarla kurduğu bu ilişki üzerinden gücünü ve kimliğini yeniden tanımlamaya çalışır. Ancak bu süreç, aynı zamanda onun kendi bedeniyle ve toplumla kurduğu yabancılaşmayı da derinleştirir. Araba, onun kontrol edebildiği ve kendi arzularını yansıtabildiği bir nesne haline gelir; ancak bu süreç, onun kimliğini tamamen mekanikleştirir ve yabancılaştırır. Alexia’nın araba ile kurduğu bu tuhaf ve saplantılı ilişki, onun bedensel ve kimliksel dönüşüm sürecinin bir yansıması olarak izleyicinin zihninde ve bedeninde iz bırakır.

  1. Alexia’nın Cinayetleri: Şiddet ve Kontrol Arayışı

Titane filmindeki cinayetler ve araba ile seks sahneleri, Julia Ducournau’nun beden korkusu (body horror) türündeki anlatısını derinleştiren, izleyiciye rahatsız edici ama aynı zamanda anlam yüklü bir deneyim sunan önemli unsurlardır. Bu sahneler, Alexia’nın beden ve kimlik arayışı, kontrol dürtüsü ve içsel boşluğunu yansıtarak, filmin tematik yapısının merkezinde yer alır. İşte bu sahnelerin detaylı bir analizi: Alexia’nın film boyunca işlediği cinayetler, onun içsel çatışmalarını, kontrol arayışını ve bedeninin sınırlarını zorlama eğilimini yansıtır. Alexia, hem soğukkanlı hem de kontrolsüz bir şekilde cinayet işler; bu şiddet dolu eylemler, onun toplumla kurduğu bağların kopukluğunu ve içsel boşluğunu ifade eder. Cinayetler, onun kendini ifade etme ve kimliğini tanımlama biçimi olarak işlev görürken, aynı zamanda derin bir öfke ve yabancılaşmanın tezahürüdür. Bu şiddet, Alexia’nın geçmişte yaşadığı travmanın ve kafasına yerleştirilen titanyum plakanın bir sonucu olarak da okunabilir. Bedenine yerleştirilen bu yabancı cisim, onun fiziksel dönüşümünün başlangıcı olduğu kadar, ruhsal dönüşümünü de tetikleyen bir unsurdur. Alexia, cinayetleri işleyerek hem kendi gücünü ortaya koyar hem de bedeninin ve kimliğinin sınırlarını keşfeder. Ancak bu eylemler, onun insan ilişkilerinde ve duygusal bağlarda derin bir kopukluk yaşadığını da gösterir.

Alexia’nın araba ile yaşadığı cinsel ilişki sahnesi, filmin en ikonik ve tartışmalı anlarından biridir. Bu sahne, Alexia’nın cinselliğini, kimlik arayışını ve bedeninin mekanikleşmesini sembolize eder. Arabalar, filmde sadece ulaşım araçları değil, aynı zamanda cinselliğin, gücün ve kimlik arayışının birer sembolü olarak kullanılır. Alexia’nın araba ile kurduğu bu cinsel ilişki, onun bedenini ve kimliğini teknoloji ve makine ile bütünleştirme sürecinin bir ifadesidir. Bu sahne, cinselliğin insan bedeni ve makine arasında nasıl bir geçişkenlik yaratabileceğini gözler önüne serer. Alexia, kendi bedeninin sınırlarını zorlayarak, arabayla birleşir ve bu birleşme, onun cinselliğinin mekanikleşmesi ve nesnelerle olan ilişkisinin bir göstergesidir. Bu durum, onun bedeninin artık tamamen insan olmadığını, makineleşmiş ve kimliğini yeniden tanımlayan bir hale geldiğini simgeler. Bu bağlamda, araba ile seks, Alexia’nın bedenini ve kimliğini makineleşme ve fetişizm yoluyla yeniden keşfetme sürecinin doruk noktası olarak görülebilir.

Bu sahne, yalnızca bir cinsel eylem olmanın ötesinde, Alexia’nın toplumun dayattığı dişil kimliğe karşı bir başkaldırısının simgesi olarak da okunabilir. Alexia, bu sahnede toplumsal cinsiyet normlarına meydan okuyarak ve geleneksel kadınlık kavramlarını yıkarak, kendi kimliğini yeniden tanımlar. Araba ile kurduğu bu ilişki, onun bedenini toplumsal normlardan bağımsız bir şekilde yeniden şekillendirme ve keşfetme arayışıdır.

Ducournau, bu sahneyle, modern toplumda cinselliğin nasıl bir makineleşme ve fetişizm unsuru haline geldiğini eleştirir. Alexia’nın arabayla birleşmesi, cinselliğin ve bedenin sınırlarının bulanıklaştığı, geleneksel anlamda kadınlık ve erkeklik kavramlarının ötesine geçildiği bir durumu ifade eder. Bu, bir anlamda cinsiyet kimliğinin ve cinselliğin mekanikleştiği, duygusal ve insani boyutlarından arındırıldığı bir dünya tasviridir. Alexia’nın cinayetleri ve araba ile yaşadığı cinsel ilişki, birbiriyle bağlantılı iki ana tema olarak filmde bir araya gelir. Alexia’nın kontrolsüz şiddeti ve cinselliği, onun bedeni ve kimliği üzerindeki hakimiyet kurma çabasının farklı yansımalarıdır. Bu şiddet ve cinsellik dolu sahneler, izleyicinin karakterle empati kurmasını zorlaştırırken, aynı zamanda modern toplumda beden ve kimlik arasındaki geçişkenliği ve karmaşıklığı vurgular. Cinayetler, onun duygusal kopukluğunu ve yabancılaşmasını ifade ederken, araba ile yaşadığı cinsel ilişki, bu kopukluğun fiziksel ve cinsel boyutlarını gözler önüne serer. Alexia, her iki durumda da sınırları zorlayarak kendi bedenine ve kimliğine dair bir keşfe çıkar; ancak bu süreç, aynı zamanda onun insanlığını ve duygusal bağlarını yitirmesi anlamına gelir.

Titane filmindeki cinayetler ve araba ile seks sahneleri, filmin tematik derinliğini ortaya koyan ve izleyiciyi rahatsız edici bir şekilde düşündüren unsurlardır. Ducournau, bu sahnelerle, modern toplumun bireylerin bedenleri ve kimlikleri üzerindeki baskısını ve makineleşmeyi sorgular. Alexia’nın bedeninin sınırları zorlanırken, izleyici de beden, cinsellik ve kimlik kavramlarının nasıl bulanıklaştığını ve mekanikleştiğini deneyimler. Titane’nin bu sahneleri, beden korkusu türünün sınırlarını zorlayan, cinsiyet ve kimlik kavramlarını altüst eden ve izleyiciyi rahatsız edici bir keşfe davet eden güçlü anlatılar olarak öne çıkar.

Ducournau’nun  izleyiciyi rahatsız eden, düşündüren ve sınırlarını zorlayan bir film olarak, çağdaş sinemada yeni bir soluk getirmiştir. Filmin sembolizmi ve alt metinleri, uzun süre tartışılmaya ve analiz edilmeye değer niteliktedir. Bu film, insan bedeninin dönüşümü, kimlik ve aidiyet konularında yeni bir perspektif sunarak, sinemada cesur ve yenilikçi bir anlatım biçimiyle iz bırakan bir yapıt olarak öne çıkar.

Film, aynı zamanda modern toplumun teknoloji ve makineleşmeye olan bağımlılığını ve bunun bireylerin kimliklerini nasıl etkilediğini gözler önüne serer. Alexia’nın arabalarla kurduğu ilişki ve mekanikleşmesi, bu bağlamda toplumun insan bedeni ve cinselliği üzerindeki etkisinin bir yansımasıdır. Filmdeki itfaiye istasyonu, toplumsal normların ve güç gösterisinin bir sembolü olarak işlev görürken, Vincent ’ın kas gücü ve fiziksel otorite arayışı, toplumun bireylerden beklediği güç ve kimlik normlarını simgeler.

Tüm bu bakış açılarının ışığında filmde Alexis karakterine odaklanılarak sahneler ve ilişkili temalardan söz edilmiştir. 2. Kısımda Adrian karakterinin dönüşümü ile ilişkili sahneler yer alacaktır.

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

KIRAN GİRSİN KIRAN YILLARINA / ADNAN GERGER

Sonraki Yazı

HÜZÜN GÖLGESİ / EMİNE NUR ÜREDİ

post-bars

Bir Yorum Yapın