ANLATI, HİKAYE NEDİR? / ÖMER ULUÇAY
Hikâye, bir anlatı sanatıdır, dilin zenginliği, işleği, kıvraklığı, ses uyumu, kelime haznesidir. Anlatı, bir kurgu ve gözlemdir, yaratı, sembol, taklit ve aktarımdır. Bir tuvale renk katmak, ses vermektir, bir sahnede gösteri yapmaktır, beden dili yerine lisanı ikame etmektir.
Anlatı, bir empatidir, anlattığı karakteri yaşamaktır, Gogol’un paltosunu giyinmektir, Atçalı Kel Memet, İnce Memet olmaktır. Ak bir sayfada, sözlerle-harflerle nirengi noktalarını dikmek ve kitleleri dinleyici yapmaktır, Irazca Ana’nın çiftliğinde bulunmaktır, Kara Fatma olup mermi taşımaktır, Leyla olup Mecnun yapmak, Şirin olup Ferhat’a dağ deldirmek ve sonunda yanıp kül olmaktır. Daha da olmazsa, külüngü havaya atıp, başına düşünce şehit olmaktır.
Hâsılı anlatı; acayip bir nesnedir, derdine düşen yanar, bir Anka kuşu olup külünden yenisi doğar. Anlatı; umut verir, cesaret verir, yol gösterir ve ölümsüz kılar, verilmiş cezalar vız gelir. Prometheus, Tanrılar katından ateşi-ışığı çalıp insanlara getirdi ve insanlar aydınlanıp güçlendiler, Tanrıları sorguladılar ve içlerinden Sokrates çıkıp gökten yere indirdiler. Sokrates’e zehir verdiler, ama o sözünü söyledi ve zehiri içip “ölmez” oldu. Prometheusu bir kayaya zincirlediler, kartalları görevlendirip karaciğerini yedirdiler. Kartallar ciğerden öldüler ve Prometheus yaşamaktadır.
Anlatı; Spartakus sanatıdır, insanları etkiler, toplar, eyleme salar, arenalarda dövüşür, aslanları öldürür ve ölümsüz olur. Daha birçok olayda, mekânda, kürsüde aranır ve dillere destan olur. Bu bir aşktır, yaşadıkça yanarsın, çeliğe su verildikçe güçlenirsin. Bir hak cevherine döner, sırtında bir inci taşır ve sonunda ustası yerine kevn-i mekânı inşa edersin.
Her şey süreklidir ve bir süreci izler. En sonunda kendini inşa eder, cümle mahlûkata serdar ve taç olur, nebi-resul-kâmil insan olup Hak yasalarını ilan/beyan edersin. Anlatırsın, evet hep anlatırsın. Gerçek olan Âdemdir der, zamana göre yine anlatırsın. Kadim, ilahi ve bir acayip sanattır “anlatı”.
Anlatı; öykü, roman, konuşmak, vaaz, nutuk demektir. Anlatı; kurda kuşa, börtü böceğe, ateşe-suya, yel ve toprağa, ilahlara dil olmaktır. Anlatı; karanlığa, zalime, haksızlığa, eşitsizliğe, hırsızlığa, öldürmeye, zorbalığa karşı çıkmaktır. Anlatı, doğayı, yaradanı ve yaradılmışı, yâri sevmek ve barış, eşitlik, özgürlük istemektir. Evet, anlatı; kendini bilmek, hak istemek ve hakkını korumaktır.
Anlaşıldı ki anlatı; dildir, gönüldür, doğadır, geçmiş-yaşanan ve gelecek olandır. Önce insan anlatır, kendisini ve çevresini tanıyınca yaradanı arar ve bulur. Bu seyrin-seferin duraklarını, görüntülerini anlatır. Ferideddin-i Attar’ın Mantık’ut Tayr’daki gibi “Sır Aynası”nda kendisini görünce dönüşte kendisinin yerine Kuşların Kralını anlatır ve sonunda “Hakk Âdem’dedir” dersin.
Anlatınca; zalimi de tanıtırsın, zulmü ve işkenceyi, kötü ve karanlığı da açıklarsın. Gören gözler, işiten kulaklar, taç olan akıl ve seven gönül, hep birlikte; gerçeğin ve güzelliğin atlarına suvar olur, gönülleri fethe gelirler. Hoş geldiler, sefalar getirdiler.
Anlatıda; ses-müzik, efekt/fon olunca ve buna beden dili katılınca, dekor-sahne olunca, sinema da görüntü olunca her şey bir başka olur. Anlatan gök gürültüsüne, bir şimşeğe ve Zeus’un elindeki yıldırıma döner. Uyuyanlar uyanır, şaşkınlık bitince insanlar etrafını dinler ve inceler, meydanlar mahşer olur, kitleler yürümeye başlar. O zaman sorgu-sual vardır, divan kurulur, “kısa çöp, uzun çöpten hakkını alır”. İlahi adalet gerçekleşir, zalimin yüreğine korku düşer, “kurşun söze tabi” olur. Bu bir insan eylemidir, tarihte örnekleri var. Anlatan; tam ve doğru anlatınca, dinleyen tekmil öğrenince, uyuyanlar uyanınca, “Divan-ı Mahmud”a varınca adalet meleği, kılıcını çeker ve Büyük İskender Gordion’da kör düğümü çözer. Bu bir hasrettir, umut bizim için.
Bu yolda; gidene, durana, gelene, emek verene, söz diyene ve siz okuyanlara selam olsun.
*
Hikâye ya da öykü, gerçek ve gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır.
Hikâye/öykü tarzlarının özellikleri:
- Hikâye; Maupassant(olay öyküsü) ve Çehov (durum öyküsü) başlıkları altında incelenir.
- Maupassant tarzı öyküde klasik örgü (başlangıç, çözüm, sonuç bölümleri) vardır.
- Çehov tarzı öyküde, klasik örgü yoktur. Amaç ve nasihat da yoktur, okuyan yorumlar.
- Maupassant tarzı öykünün şahıs kadrosu olay örgüsü gibi özenle seçilmiştir.
- Çehov tarzı hikâyeden farklı olarak sıradan bir şahıs kadrosu, geniş betimleme yoktur.
- Maupassant tarzı hikâyede ahlak dersinin amaçlandığı anlatılır.
- Çehov tarzı hikâyede olay örgüsünden herkes farklı bir hikâye çıkarabilir.
- Maupassant tarzı hikâyede mekân-insan ilişkisi ön plandadır ve mekân, insan tasvirleri vardır.
- Çehov tarzı hikâyede anlatıcının yetkisi kısıtlanmıştır ve durumu, diyalogu anlatır
Türk edebiyatında “Olay Öykü” Yazarları: Ömer Seyfettin,Reşat Nuri Güntekin,Refik Halit Karay,Sabahattin Ali veOrhan Kemal, Reşat Nuri ve Hüseyin Rahmi Gürpınar.
Türk edebiyatında “Durum Öykü” yazarları: Tarık Buğra, Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık.
Hikâyenin Anlatımı:
Hikâyelerde birçok anlatım teknikleri vardır. Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Hikâyenin anlatıcısı okuyucu ile eser arasına girmez. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini, eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır.
Anlatım sunum tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir:
Diyalog teknikleri, kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanan anlatım tekniğidir. Kahramanlar, sosyal statülerine uygun biçimde konuşturulur.
İç konuşma (iç monolog) tekniği, karakterin duygularının ve düşüncelerinin, mantık sırasıyla, karakterin ağzından olduğu gibi anlatılmasıdır. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur. Bu teknik, karakterin iç dünyasının okuyucu tarafından anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar.
Bilinç akışı tekniği, kişilerin duygu ve düşüncelerini, herhangi mantıki bir bağ ve gramer kuralı endişesi taşımaksızın, düzensiz bir şekilde ve çağrışım ilkesi paralelinde doğrudan doğruya okuyucuya aktarmaktan ibarettir. Kişilerin iç dünyaları, o kişilerin kendi kendilerine konuşmaları şeklinde verilir. Yazar, okuyucuyu kahramanın iç dünyası ile baş başa bırakmayı hedefler. Bilinç akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır.
Geriye dönüş tekniği, hikâye anlatıcısı olayı içinde bulunduğu şimdiki zamandan alıp karakterin geçmişine ya da olayın meydana geldiği zamana gider. Kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirken kullanılabilmektedir. Geriye dönüş tekniği merak uyandırma, kahramanların ruhsal ve fiziksel durumlarının daha iyi çözümlenmesinde, olayların nedenlerinin açıklanmasında yazara büyük yarar sağlamaktadır.
Hikâyenin yazım dönemi: Önce bir kurgu veya yaşanmış bir olayın planlaması yapılır. Konu, mekân, aktörler ve karakterler, zamanın akışı ve olayların sırası ile dönüşler belirlenir.
Çatışma: Hikâyelerde, farklı düşüncelere, özelliklere sahip olmaktan veya hayat tarzından dolayı yaşanan anlaşmazlık durumları “çatışma” terimiyle ifade edilir. Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar, değerler çerçevesinde oluşur. Söz gelişi iyi ile kötü, yoksul ile zengin, idealist ile amaçsız kişiler, kendi özelliklerinden dolayı hikâyelerde karşı karşıya gelirler. Hikâyeler genellikle bu çatışmaların sergilenmesi ve sonuçlanmasını anlatır. Edebî metinlerde kişiler, kendileri, bir başkası veya doğa ile ilgili bir unsurla karşı karşıya gelerek çatışabilir.
Anlatıcının Bakış Açısı
Hikâyede, olay veya durumları aktaran, anlatan kurmaca kişilik “anlatıcı” olarak adlandırılır. Anlatıcı, yazarın dışında yer alan ve yalnızca o hikâyeye özgü olarak kurgulanan bir kişiliktir. Anlatıcının, aktardığı olayla ilgili ayrıntılara hâkimiyeti ve ayrıntıları aktarma biçimi “bakış açısı” olarak ifade edilir. Bakış açısı, metinde seçilen anlatıcıya göre değişir.
- Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Kendisi de olayların içinde yer alan ve olayları aktaran anlatıcı “kahraman anlatıcı” olarak adlandırılır. Bu anlatıcı, hikâyedeki ayrıntıları kendi bakış açısından görür ve yaşadığı, gözlemlediği kadarıyla bilir. Bu bakımdan kahraman anlatıcının bakış açısı ve olaylarla ilgili bilgileri sınırlıdır.
- Hâkim (İlahi) Bakış Açısı: Genellikle “yazar anlatıcı”nın olduğu hikâyelerde görülen bir bakış açısıdır. Bu tür metinlerde, anlatıcı olay ve kişilerle ilgili her şeyi bilir. İnsanların iç dünyaları, düşünceleri ve olayların gelişimine dair bütün bilgiler bu bakış açısıyla sunulur ve anlatıcı hikâyenin bütün akışına hâkimdir.
- Gözlemci Bakış Açısı: Anlatıcı, hikâyedeki olay veya durumların tanığıdır. Bu yöntemle olaylar tarafsız olarak anlatılmaktadır. Bu bakış açısında anlatıcı, kişilerin aklından geçenleri ve hissettiği şeyleri aktaramaz. Ancak tahminde bulunur ve yorum yapar.
Cumhuriyet’te Hikâyecilik
- 1923-1940 Dönemi: Millî Edebiyat sanatçıları eser yayınlıyorlar. Memduh Şevket Esendal’la başlayan ve Sait Faik Abasıyanık’la devam eden durum hikâyeleri yazılmıştır. Bu dönemde sanat toplum içindir.
- 1923-1940 Dönemi: Reşat Nuri Güntekin, Fahri Celalettin Göktulga, Ercüment Ekrem Talu, Nahit Sırrı Örik, Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Bekir Sıtkı Kunt, Kenan Hulusi Koray, Sait Faik Abasıyanık, Osman Cemal Kaygılı, Mahmut Yesari, Ahmet Naim öykü kitapları yayınlamışlardır.
- 1940-1960 Dönemi: Bireyin iç dünyasını esas alan, toplumcu gerçekçi, modernist, millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun durumu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra toplumsal sorunlar hikâyelerde işlenmiştir.
- 1950-1960 Dönemi: Memur, işçi, köylü, şehirli insanların sorunları toplumcu-gerçekçi yönelimle hikâyelerde işlenmiştir. Sadri Ertem, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Samim Kocagöz, Talip Apaydın gibi yazarlar toplumcu- gerçekçi hikâyeler yazmışlardır. Sonraki yıllarda insanın yaşam savaşı, kadının toplumdaki yeri ve çocuklar önem kazanmaya başlamıştır. Peyami Safa, Memduh Şevket Esendal, Tarık Buğra, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sabahattin Kudret Aksal gibi önemli isimler bireyin iç dünyasını esas alan anlayışla insan gerçekçiliğini psikolojik yönüyle yansıtan hikâyeler yazmışlardır.
Halk hikâyelerinin genel özellikleri
- Aşk, sevgi ve kahramanlık konuları işlenmektedir.
- Olaylar halka hitap eder. Halkın anlayacağı sade bir dil ile okura sunulur.
- Hikâyeler ortaya çıktıkları dönemin sosyal, siyasal ve kültürel özelliklerini yansıtır.
- Halk hikâyeleri sözlü gelenek ürünleridir. Anonimdir, ağızdan ağıza aktarılır.
- Halk hikâyelerinin içinde masal, efsane, fıkra, dua, beddua, deyim – atasözü, bilmece vardır.
- Halk hikâyeleri genellikle mutlu bir son ile biter.