KADİFE BOŞLUK / ÖZLEM GECE ERASLAN
“O, gerçeğin yetersiz, ya da en fazla geçici bir uyarıcı güç oluşturduğu exacerbatio cerebri’ den mustaripti. Gerçek ona fazla ağır gelmiyordu, gerçeğin yükünü taşıyamayacak kadar zayıf değildi; hayır, çok güçlüydü, ama bu güç bir hastalıktı. Gerçek, uyarıcı gücünü yitirdiğinde o savunmasız hale gelirdi; onun içindeki kötülük işte buradaydı. Uyarılma anında bile bunun bilincindeydi ve kötülük bunun bilincinde olmasında yatıyordu.” 1
Kesif bir kokunun gırtlağıma yapıştığı günün sabahında yağmurun hisli sesine uyanırım, tavan arası tıkırtılarıyla. Yanımda, burnunu boynuma dayayarak uyuyan kadın geçmiş yılların gölgesiymişcesine tef çalan ağzını açıp kapar. Bedenimi oynatmadan soluk seslerini dinlerim. Odayı gözetlerim. Nereden almış olabileceğini ya da üstünde uğraşıp, elleriyle biçimlendirip oraya koyup koymadığını bilmediğim dün geceye takılırken gözüm tırnaklarını çıkarıp, kendime yenilmem gerektiğini söyler.
Hangi mevsimin başında olduğunu bilmeden bunları söyleyen, kiraz yapraklarının açışı-düşüşü hususunda aşk ve yineleme talep ediyor olmasına karşın, tabancayı doğrultup, kurşunu doğru yere sapladıktan sonra, parmaklarının kör adımlarıyla kurşunu aramaya yönlendirebilecek boşluğu dolduran bu dahi usun yanlışlamalarını gevelediği tininden aldığı zevkle, teninin diriliğine varışını görebilir şüphesiz.
O zaman daha iyi kavrayabilecek ten, şehvetin, ruhun sağırlığını nasıl da dengelediğini; genellikle yol üstünde öyle alelade yürüyormuş hissi veren, komşu çocuklarının köşe başlarında engerek dilleriyle fısıldadıkları dehşeti.
Kendi türleriyle benzer özellikler sergilemeyenleri öteleyen, kanıksadığı kavramları kanlarını kirleterek çizenlerin yollarından gitmeyeceğini anlatırken bile bildik yinelemelere yönelir aklı. Böyle, bir paçavraymışçasına davrandığında, içinin acımasından aldığım hazzı yansıtırım ben de. Aynı noktada durup devinim kazanmayacaksak, algılarımız oynaşmayacaksa tekrar etmemiz gerektiğini savunurum anılarımızı.
Susar. Zihninde toparlamaya çalışır tümceleri.
Erdem savunucuları, ahlak hegemonyası altında ezildikçe güçlü ve anlamlı tasvirler yarattığını sananlar, kendinizde yarattığınız baştan savma bu karakterler altında yurtlandıkça, ivme kazanıp, hor görüyle izlememiş miydiniz onu; kaburgasından sorumlu olanı. Bunu yaparken kutlarınıza saygı beklememiş miydiniz?
Hatalarla dolu harflerden çıkardığı sesleri, bekâreti henüz bozulmuş doğanın koynuna salar. “Yeterince açık değil mi, yalnızlığı bırakıp gitme isteğim” der. “Salo’da bir generalin kargışlanmış gerçeğinin gözünü çıkarırken Sodom’un haylazlığı, salyamı emecek kadar büyük mü ağzın” derim.
“Begonvilleri merak etme, sanıyor musun ki elektriği orize bağlayamaz bu el” der. “Ulu gazabını, teşhirci bağışlayıcılığına tercih ederim” derim.
Kendiyle savaşını kazanabilenler için, yıkımı güç, zorlayıcı bir fısıltıyla süzülür serzeniş… Yoldan çıkmışlığını hatırlamayanlarsa, yerleşikliğinin acısıyla sızlanır.
Onların zavallı anımsamalarına güvenme, hele kavramların içini boşaltıp, onları yemeni istediklerinde. Kendini bilmek; bildiğin kendinde kurduğun düzeni sürdürebilmekti erdem.
Kalbinden fırlattığı arzudan habersiz, sırtını döner dönmez, irkilir zihnim geceden. Soludukça omurgası kıvrılır. Etinin kadife boşluğuna sığınırım. Sevgim, eklemlerinden ayrılıp tutturduğu ritmi durduramaz.
Biri birine sokulmadan ışığa bakamayan begonvillere benzeriz. Güzergâhı kırık şarkılara çıkan yollarda kesişir gövdemiz.
En akıllılarımız mezarları için düğün çiçekleri biriktirenlerdi. Bir gün anlayacaklar, gölgelerini teslim ettikleri yaşamlarının aslında mutlak güç tarafından yönetilmediğini.
Artık dingin erdemin uysal bağışlayıcıları olarak kapayalım çenemizi, durup bakalım eşsiz ben ’ine ulaşmak için siluetini saklamaya niyetli keşişin Kyble ’nin pörsümüş memelerini emerken takındığı soğuk mekanikliğe…
Anları yırtılan bir belleğin sabahını görmek için, adımlarını sayarak yürüyen, ilkel benliğine yönelttikleri baskıların materyallerini toplayarak benzerliklerini dayatan kişiOĞLUNUN gölgesiyle yüzleşmek zorunluluğu ile çıktığım yolculuktan sonra da tüm sayıklamalarımı nasıl dindirdiğimi bilebilmek uğruna başladığım maceramın külleriyle dolaştığım zamanlardan birinde; idealize ettiği toplum için kasıklarımdan öptüğünü anımsıyorum.
Ben kendi cinnetimi yazıyorum. O kendi cinnetini yazdığımı sanıyor.
…ama zaten burada bir kedi eğretilemesi yapıyorum…
1: Soren Kierkegaard : Baştan Çıkarıcının Günlüğü
"KADİFE BOŞLUK / ÖZLEM GECE ERASLAN" hakkında bir yorum
Çok ama çok üst düzey bir metin. Zihnim tutuştu.
Zihnine sağlık Özlem.