LOADING...

En üste git

Kasım 10, 2023

BULUTTA SAKLI / SELAHATTİN AVCI

 

Bugünde çantam tıka basa ders kitaplarıyla dolu. Her ihtimali gözetiyor annem. Okulda öğretmenime eksik yakalanmayayım diye ertesi günün kitapları da omuzlarımda. Yarım ekmeğin içinde domates, salatalık. Onların arasında siyah zeytinler. Ağzı sıkılı poşette. Yürüdükçe- daha doğrusu- zar zor oluyor genelde bu yürüme işi. Eh sallanıyorum.  Poşetin bir köşesinde toplanan zeytinler gibiyiz okulun bahçesinde. Tam kapıdan çıkacakken annem çantamın fermuarını açıp bir mandalina atıveriyor. Hafta sonuna kadar onlar da birikiyor. Niyeyse hiç üstesinden gelemiyorum. Kitapların arasında ezilse de fark etmiyorum mandalinaları. Bazen fark etsem uyuşukluğuma sebep, alıp atmıyorum ya da sonra atarım, diyorum, yine unutuyorum. Annem nasıl olsa bulacak, benim unutuşlarıma sahip çıkacak. Ezilmiş meyvelerle annemin buluşma anları. Söylene söylene.

Ayakkabılarım dördüncü sınıf oldu. Seneye mezunuz.

Önümde oturana, öğretmen sen buradan hiç kalkma dedi mi, dedi. Hadi artık kaldır kaldırabilirsen Yapışkan Cemal’i. Yapışkanlığı bende saklı,  yüzüne söylesem silleyi yapıştırır.  Yan sıradaki Semih, ille ben oturacağım deyip Cemal’e tükürdü. Okul formasına denk geldi. Bir eliyle tükürüğünü gösterip öbür eliyle tam vuracakken, diğerinin sen de tükür ödeşelim demesi hiç işe yaramadı. Sağ gösterip soluyla değil de tekmeyle bamyasını hoplattı. Elleri hemen orasına gitti. İki büklüm, nefes nefese dizlerinin üstünde yeri öptü. Homurtuyla karışık, görürsün lan görürsün, hoplatmazsam seninkini. Cemal, hiç oralı olmadı. Sırasındaydı. Bu anı fırsat bilerek ensesine yatay dizilmiş üç sıra şişkin et tümseğinde işaret parmağımı pıt pıt gezdiriyordum. Bana dönüp gözlerini kocaman açınca parmağımla birlikte gözlerimi hemen çektim. Önce ayakkabılarıma sonra da kapıya doğrulttum bakışlarımı.

Gürültünün içine öğretmen hışımla girdi. Arka sıradakiler yerlerine doğru çekilirken ön sıradakiler öğretmene soracakları soru ve şikâyetlerle masanın etrafına toplandılar. Oturanlar, ayaktakiler, yerdeki Semih. Karşılama töreni

Soruların cevaplarına tamam, yarın, olur, geç yerine, şimdi olmaz, yarın da olmaz, şikâyet etme, ödevlere bakacam, başıma toplanma,  kaç kez demedim mi… etrafı sakinleşince yerden kalksana oğlumla sınıf içi buluşmalar son buldu. Öğretmenim Cemal şeyime tekme salla… demeye kalmadan öğretmenle birlikte sınıftan çıktılar. Pütürlü masamın üzerindeki karışık kuruşuk yazılara yenisini eklemekle meşguldüm. Dudağımda ıslık, karışıklığın içini kazıyarak Lamar yazdım. Kazıdığım kısmı siyah tahta kalemle boyadım. Kömür karası saçlarına ismi yakışsın istedim. İsminin anlamını geçen sene bilmiyordu. Hiç de merak etmemişti.  Öğrenip ona söylediğimde anlamamış, bozuk bir cümleyle “Ben var, bilmiyor, ” diyebilmişti.

Kapı yarı aralık. İçeride fısıltı, fısıltının yerini uğultu, uğultunun yerini gürültü aldı. Dışarıdakiler yerlerine geçti. Öğretmen sınıfın kapısını kapattı. Kapı kendi kendine tekrar açıldı. Kapının önünde bir gizem yoktu. İçeriden dışarıya açılan bir geçit vardı yalnızca. Biz sığamıyorduk. Yarı aralık yerden, koridorun anca birazı vardı. N’oldu diye sordum Cemal’e, hiç dedi, ödeştik.

Öğretmen eliyle beni gösterdi. Sen evet sen, gel buraya. Kime ne yapmış olabilirdim. Ensesiyle oynadım, acaba beni şikâyet mi etti. Ettiyse yanlışlıkla elim değdi, istemeden oldu, bilmeyerek çarptı. Bunlardan başka ne diyebilirim. Yanına giderken bunları düşündüm.

Tahtanın ortasına yürüdük. Başka bir felaket anına doğru adımlıyorduk. Kapı önü ya da tahtanın ortası. Bakın iyi bakın. Tüm sınıf gözlerini iyice açmıştı. Şu çocuğu hepiniz örnek alın, hep söyledim bakın yine söylüyorum…Bunları duydukça yerin dibine giresim geliyordu. Sınıfın içindeydik, gidecek bir yerin dibi yoktu. Gitsem gitsem en fazla  Cemal’in arkasındaki sıraya gidecektim. Yerim orasıydı.

Ayakkabılarımın içinde parmaklarım.  Sıkıyorum, sıkıyorum, sıkıyorum.

Sınıftaki bütün gözlerden af diliyor, onun söylediklerini anlamıyordum. Kulağımda bildik bir ses vardı sadece. Sözlerinin uzağına düşüyordum, tek dileğim konuşmanın hemen bitmesiydi. Uzuyordu. Ders bitmiyordu. Zil çalsa da bir sonrakine geçseydik artık. Sıramda başımı kollarımın üstüne atıp kendime güzelinden rüyalar kursaydım. Anlaşılmaz sözlerinin arasından“ yerine geç hadi” yi  duyar duymaz, saniyesinde ordaydım. Yerimde.

Sosyal Bilgiler kitabımızı açtık. Sayfa yetmiş altıdaki krokiye göre soruları cevaplamalıydık. Yüksel Apartmanı’nın kuzeyinde neler vardı? Parmağımla kuzeye doğru giderken apartman, fırın, kasap… derken başım kollarımın üstünde haritadan çıktım. Serçenin boynuna oturacak  kadar minnacıktım. Hafiflemiştim, yoksa beni taşıyabilir miydi? Uzun çam ormanlarının üstündeydik. Yükseldik. Ayakkabılarım düştü. Bulutların daha da yukarısına çıktık. Aşağıya doğru hızla dalışa geçtik. Rüzgâr ıslık çaldı. Başımı geriye uzattım. Bulutta saklı annem, yanında Lamar. Ayakkabıların nerde, ne işin var buralarda der gibi bakıyordu annem. Islık hepimizi yuttu.

 

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

MAGLEN / HÜSEYİN KAR

Sonraki Yazı

KİLYAZ / YILMAZ BİNTEPE

post-bars

Bir Yorum Yapın