LOADING...

En üste git

Eylül 1, 2023

MİNİ ETEK  / SADIK ÇİL

 

 

Güneşin ilk ışıkları da olsa cibinliğin dışına taşmış ayağını kor hissetmiş gibi çekti ve gün annesiyle kendisi için başlamış oldu. Babası ve abisi uykularına devam etmek için damdan aşağı indiler. Annesi cibinliği toplarken kendisi de yatakları, örtüleri toplamaya girişti. Annesi mutfağa dalıp çay koyarken, avluyu süpürmeye çoktan başlamıştı. Güneşin ışıkları avluyu iyice yakmadan bitirmek için hızlı olmak zorundaydı. İçeri geçip evi derleyip topladıktan sonra yüzünü yıkamaya fırsat bulabilmişti. Ardından akşamcı abisi ve babasının olduğu gibi bıraktığı rakı sofrasını toplamaya koyuldu. Yarım kalan mezeler, devrilen bardaklar, eriyen buzun ıslattığı sofra bezi ve küllükten dolup taşan izmaritler, ortalık tam bir şenlikti. Annesi ekmek almaya giderken o da evi havalandırıp kahvaltıyı hazırlamaya sessizce koyuldu ki evdeki erkeklerin uykusu bölünmemeliydi, özellikle abisinin uykusu çok değerliydi. Annesi mis gibi sıcak pideyle dönünce sessizce oturdular kahvaltıya, her zamanki gibi konuşmadan… Sırf kaşık bardakla buluşup ses çıkarmasın diye çayı şekersiz içmeye başlamıştı. Annesi yavaşça sofrayı toplarken hazırlanmak için odasına geçti, o sırada evi sarsan bir gürültüyle abisinin horlaması duyuldu. Önce irkildi sonra uzun zamandır arayıp da bulamadığı fırsatın ayağına geldiğini fark etti.  Top atsan uyanmaz diye düşündü, dolabın alt çekmecesini açıp giymek için can attığı mini eteğini çıkardı, ardından kapıyı kapattı. Boy aynasında kendini izleyerek önce soyundu sonra yavaşça mini eteğini giyindi.  Önce sağa, sola hafifçe sonra birden kendi ekseni etrafında pır döndü. Uçuşan eteğini izledi, kendini çok beğendi. Kitaplarını hazırlayıp çantasına yerleştirdi, kapıyı yavaşça açıp dışarı baktı.  Abisi horlamaya devam ediyordu. Annesi banyoda biriken çamaşırların arasına gömülmüştü, usulca anne ben çıktım deyip kendini avluya attı. Birkaç adımda avluyu geçip dış kapıdan sokağa çıktı.

Kendine has adı bile yoktu, bir şeyin bir yerin karşısı “ Karşıyaka” demişler sokağının olduğu yere. Sokak bir zamanlar insanların geçim sıkıntısı yaşamadığı, birbirleri ile güzel zaman geçirdikleri bir yermiş derdi annesi. Oysa şimdi insanlar yere bakar olmuş yürürken, kimse kimseye selam vermez olmuş, o yüzden arkadaşlarına yaşadığı yeri tarif ederken kendine has adı olmayan Selamsızlar sokaktayım diye tarif ederdi. Sokağa çıkar çıkmaz eskide kalan zenginliğin, saltanatın göstergesi konak karşılıyordu onu. Avlu duvarlarının üzerinde güvenlik amaçlı çimentoyla yapıştırılan kırık camlar, kapı demeye bin şahit demir yığını ilk göze çarpanlardı. İkinci katın tahta pencereleri düştü düşecek. Avlunun içinde görülen eski tandır hala işler durumdaydı. Bayram ve mevlitlerde mahallenin kadınları toplanıp ekmeklerini yapardı. Bayramlarda çalışmak sevaptı o yüzden bütün yorgunluklarını, fukaralıklarını unutup huşu ile çalışırlardı. Başını öne eğip otobüs durağına doğru yürürken sokağın başında duran Abdi’yi gördü. Karşıyaka’da her sokağın bir delisi vardı, bu sokağın delisi de Abdi’ydi. Abdi birden;

“Sen nereye gidiyordun bu saatte?” diyerek üzerine yürüdü.

Neyse ki kahvedekiler yetişip kurtardılar onu. Korku ve panikle hemen gelen mavi can otobüsüne bindi. Asıl korktuğu Abdi miydi? Çıkacak rezalette abisine mini etekle yakalanması mıydı? Bilemedi. Birçok insan için henüz sabahtı ancak o kadar yorgun hissediyordu ki kendini. Korkudan mavi canlara binmek zorunda kalması cabası. Taş köprünün üzerinden geçerken bu rezillikten kurtulmak için bu geçişin hep son geçiş olmasını dilerdi. Taş köprüyü geçince nasıl da değişiyordu dünya. İnönü parkında inip boylu boyunca geçtiği Atatürk Caddesi’nde yüzler nasıl değişiyordu. Capcanlı vitrinler, korkusuzca giyilen etekler, parfüm kokuları ve el ele dolaşan sevgililer…  Asıl olması gereken yer bu dünya diye düşünüyordu. Sırf bu rahatlığı, güzelliği özgürce yaşayabilmek için gitmeliydi bu kentten.

Dershane dağılınca doğru otobüs durağına koşturuyordu. Geç kalmak gibi bir lüksü yoktu çünkü. Kırmızı otobüs her zamanki gibi doluydu. Zorlukla geçip ilerleyebildi. Otobüste kelimenin tam anlamıyla halk vardı: memurlar, öğrenciler, gündelikçiler, işçiler ve öğrenciler. Oldukça kalabalık otobüste ufak tefek kazalar, temaslar ister istemez oluyordu ancak mini etekli olunca bu sefer kendisi için durum oldukça zordu. Arkaya doğru ilerlerken birkaç elin dokunuşunu bacaklarında hissetmişti bile ve daha yol uzundu. Arkasında bir işçi gencin sürmüş olduğu tütün kolonyasının ağırlığına mı yansın yoksa bu gencin gittikçe kendisine abanmasına mı? Tepki göstermedikçe genç her geçen dakika cesaretleniyordu, eteğinin altında bir el hissetti. Tam tepki gösterecekken Dörtyol ağzında otobüse binen abisini gördü, sustu. El iyiden iyiye cüretini artırırken başını eğdi. Külotundan içeri giren eli hissetmiyordu, abisi arkaya doğru bakacak oldu önündeki adamı kendine siper olarak kullandı. Karanlık çökmüştü kaç yıllık olduğu belli olmayan otobüsün iç lambalarının yarısı yanmıyordu Küçük Saat durağında bir kafile daha bindi ve otobüs nüfusu iyiden iyiye arttı. Bir adım daha geri atacak oldu ve artık hissettiği el değildi.

Tek isteği akşamın karanlığından faydalanıp abisine görünmemekti. Hayatı boyunca Taş Köprü’yü mecbur kalmadıkça geçmeyen adamın ne işi vardı çarşıda, bu nasıl şanssızlık. Durağa gelince arka kapıdan hızlıca inerken bir eliyle eteğini düzeltti. Sokak kapısından içeri girecekken son anda abisi fark etti, yetmezmiş gibi kahvede oturan babası da fark etti.  Evden içeri adımını atmıştı ki saçından yakalanmıştı.

“Bu ne, Bu neeeee?” Diye bağırıp çağırdı abisi… Tek söz söyleyemedi. Annesi yatak odasına geçip kuruyan çamaşırları katlamaya başladı, babası avluda ellerini yıkamakla meşgul oldu. Abisinin öfkesi dinmek bilmiyordu, enseye okkalı birkaç tokat salladı, babası yüzünü yıkarken kendisi tek söz etmedi. Öfkeyle odasına doğru yere çalınca abisi kapıyı kapatıp yatağa kapaklandı. Bir süre sonra üzerini değişip hane halkının hizmetine koştu.

Nasılmış bugün benim güzeller güzeli kızım diyen babasının rakı bardağını değiştirdi. Yüzüne bakmayan abisinin rakı bardağına buz kattı. Herkes yemeğini yedi çekildi. Tek başına sofrayı topladı, bulaşıkları yıkadı. Herkes dama çıkınca nihayet içine akıttığı gözyaşları özgürlüğüne kavuşabildi.

Bir sonraki akşam dershane çıkışı aynı işçiyi gördü otobüste. İnsanları yarıp gelip arkasına durdu. Tepki vermedi önce otobüs kalabalıklaştıkça cesareti arttı işçinin, tam elini özgürlüğe kavuşturacakken birden geriye dönüp gençle yüz yüze geldi. Hiç fırçalanmamış dişlerin arsından çıkan sigarayla karışık burun direğini kıran kokuya aldırış etmeden gayet sert bir tonla:

“Yapma” dedi.

Genç utanmıştı, uzak durdu.  O sırada fırsat kollayan başkası yanaşacak oldu genç izin vermedi. Araya girdi. Güldü. Dün götümü parçalıyordu bugün götümün namus bekçisi oldu. Hayat sen ne garip şeysin dedi.

***

Sınav sonuçları açıklandı açıklanacak evde bir kıyamet… Abisi Adana dışına karşıydı, annesi babası ses etmiyordu. Gözüne uyku girmez oldu,  nafile abisi geri adım atmıyordu. Zaman geldi çattı ve sınav sonuçları açıklandı. Adana’ya uzak olsun da neresi olursa olsun demişti. İzmir gelivermişti.

Abisinin evde olmadığı bir anda birden babasının önünde diz çöküverdi. Başını babasının ayaklarına yaslayıp biriktirdiği ne kadar gözyaşı varsa boşaltıverdi. Annesi ayakta dikilip olacakları bekliyordu oğlu avluyu adımlarken. Abisi tam ne oluyor diyecekken babasının gözünde akmak için duran gözyaşını gördü ve sustu.

Babası izin vermişti. İstediği  kentte okuyacaktı. Arkadaşlarıyla buluşmak için hazırlandı, abisinin bakışları arasında evden koşarak çıktı. Arkadaşlarıyla Adana sıcağına aldırış etmeden bütün gün kentin sokaklarını dolaştılar. İlk defa özgür olduğunu hissediyordu. Ayağındaki prangalar kırılıvermişti. Akşama doğru arkadaşlarından ayrıldı otobüs durağına doğru yürüdü. Döküntü haldeki , ışıklarının yarısı yanmayan otobüse bindi. Öne doğru ilerlerken tütün kolonyası kokan genci gördü, oralı olmadı ama kendini ona doğru ilerlerken buldu. Gencin arkasında durdu, kalabalıklaşan otobüste iyice gence yaklaştı nefesi ensesindeydi, memeleri gencin sırtına değerken elini gencin kalçasında gezdirmeye başladı, gencin soluk alıp vermesi hızlandı, sadece önüne bakıyordu, utancından ne yapacağını bilmiyordu.  Gencin haline acıyıp geri çekildi, uzun süre dışarıyı izledi. Gülümsüyordu, gencin elini tuttu,  iki durak erken inerken genci arkasından sürükledi ve pek kimsenin oturmadığı karanlık sokağa yöneldi. Sokağın ilerisinde terk edilen bir evin avlusuna girdi, koca dut ağacının olduğu duvar dibinde durdu. Ayışığında seçtiği gencin yüzüne dokundu, dudaklarını okşadı sonra öptü. Gencin pantolununu indirdi daha önce hep arkasında hissettiği sertliği avuçladı, heyecanlandı, hoşuna gitti. Annesi görse banyoda çamaşır yıkamaya devam eder miydi?  Gence yere uzanmasını söyledi. Yavaşça pantolonunun düğmesini açıp indirmeye başladı. Etek düşmanı abisi , pantolonunu yavaşça indirirken yaşadığı şehveti bilse pantolonda ısrarcı olmaya devam eder miydi? Gencin dudaklarına yumulurken yavaşça onu içine aldı , başını  gökyüzüne kaldırıp hazzı yaşayınca , abisi dayak atarken çeşmede ellerini yıkayan babası ellerini yıkamaya devam ediyor mudur?  Kan basıncı iyice arttı , nefesi kesildi , içinden gelen çığlığı bastırmadı bıraktı. Gencin üzerinden çekildi, giyindi, gencin dudaklarına minik bir öpücük kondurup arkasına bile bakmadan gözden kaybolurken attığı her adımda bedeninden,  ruhundan abisini, abisi dayak atarken gözlerini kaçıran babasını, mahallenin baskısını, deli Abdi’yi ve en son dayak yerken hep işi olan, duymayan annesini kovdu.

 

 

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

İŞKENCE SÖZLERİ / SENCER BAŞAT

Sonraki Yazı

BARDO SEN NEDEN ORADA DEĞİLDİN? / KAYRA ADALI

post-bars

2 thoughts on “MİNİ ETEK  / SADIK ÇİL

Dünya kadınlar için bir cehennem olabilir belki,ama bu yazılar erkek egemliği değil mi,neden özgür olmak isteyen bir genç kızı ataerkil bir aile içinde büyütüp sonra özgür ruhlu yapıyoruz, belki böyle çok kız vardır olacaktır ama bu yazılar artık bitmeli, böyle değişebilir ve değiştiririz ,

Yanıtla
SADIK ÇİLsays:

Erkek egemenliğine meydan okuma diyelim

Yanıtla

Bir Yorum Yapın