LOADING...

En üste git

Eylül 1, 2023

 KANATLARIMIN ALTINDA / SELAHATTİN AVCI

 

 

 

                                                                              “Tanrı’yı görmüş olsa da olmasa da hiç kuşkusuz Galeone garip bir köpekti. Neredeyse bir insan gibi bir evden bir eve gidiyor. Avlulara, dükkânlara,

mutfaklara giriyor, kıpırdamadan, dakikalarca insanlara bakıyordu.

Sonra sessizce çıkıp gidiyordu.”

Tanrı’yı Gören Köpek, Dino Buzzati

 

Çopur yüzlü, yanakları etlice çocuk, su tabancasıyla üç atış yaptı. Pıst pıst pıst. Kerata. Kanatlarımın altına alasım geldi. Şeker şey. Vurabilirdi beni. Hemen uçup balkon masasındaki boş saksının tepesine kondum. Ani sıçrayışlarım yaşama sebebim. Manevra kabiliyetimle tayyareleri bile ezer geçerim. Üstüme üstüme gelen eller, yavaş ayaklar, yastıklar, peluş oyuncaklar… Duvara konduğumda kaçarken ardımdan duyduğum pat sesi. Dile gelen “Allah kahretsin öldüremedim, yine öldüremedim, yine…”  bir o yana bir bu yana yalpalayışlarım. Kaçarken kurtulmaktan duyduğum zevk. Kara denmek biraz ağrıma gidiyor, esmer sinek dense gönlüm daha hoş olur.

Çocuk, havada beni arıyor. Bu, öyle hemen canı sıkılanlardan olmasa gerek. Canım sıkıldı parka gidelim, parka gitmeden canım sıkıldı, park deyince canım sıkıldı, demez sanki. Israrına hayranım. Beni göremeyince nasıl da rastgele ateş ediyor. Hınzır seni. Kendimi gösterme zamanı, burnunun ucuna sırt üstü toslayıp attığım taklalarla değme güvercinlere taş çıkartıyorum. Bu dünyaya bir daha gelsem güvercin olurdum, ayrıca tayyare heveslisi birçok tanıdığım var. Onu bunu tanıyorum derken ahir ömrümde günlerim sayılı. Tanıdıklarım öyle pek eskilere de dayanmaz. Bir ay ya var ya yok. İçki, sigara ağzıma almadım amma velakin nasıl olduysa, bizim Davulgöz beş ay yaşadı, hatta kışı bile çıkardı. Viskiye dadandı da ondandır dediler. Ömrü uzadı. Göbeği, gıdığı da o biçimdi yani.

“Vuyacam şimdi seni.”

Kafasının üzerinde zıplarken çocuk üstünü başını iyice ıslatmasın mı? Bunu hiç hesaplamamıştım. İçeriyi iyice kolaçan ettim. Odalarda dolaştım. Yılan uykusuna yatmış eşyalar.

Kımıltısız.

Işık huzmesi uğramamış, daraldıkça daralan, benim sığmakta dahi zorlandığım geçitler. Sağda solda çocuğun sırtına geçirecek bir atlet arıyordum. Birileri varsa atlete konarım. Dikkatlerini kendime doğru çekip ardından atleti eline aldığı gibi onu peşime takarım                                              -o her kimse artık- çocukla buluşmasını sağlarım. Olmadı.

Avazım çıktığı kadar vıııııııııııııııııııııııııııız.

Çağrıma kimse cevap vermedi. İğne deliği kadar bir uzantıdan tozlu patikaya çıktım. Önüm sıra uzanan demir filizleri aşıp az biraz daha nefes derken anca kapıya. İki kapı arasındaki mesafede üzerime yığılan ağırlık.

İkinci kattayım. Duvardaki yarık yeri geçip evin salonundayım. Boylu boyunca kanepeye uzanmış zat-ı muhteremi yokladım. Kulağının içindeki kıllarla oynayarak haddinden fazla rahatsızlıkla meşgulüm. Burnunda. Yüzünde. Gözlerinde. Göz kapaklarını tavana sabitlemiş. Tavanda değilim, bak ben burdayım. Burnunda. Yüzünde. Gözlerinde. Uyku yakalamış bırakmak bilmiyor. Burnunda. Yüzünde. Gözlerinde.  Daha önceden gelmişliğim var. Plastik terliklerinden hatırladım bu adamı. Parke zeminde yürüdükçe yere yapışan patırtılar. Karısının giyme şu terlikleri demesini sükûnetle karşılardı. Ertesi, yine ertesi günlerde de aynı sükûnetle terlikler ayağındaydı. Bu döngü  yatağın üzerine atılı ıslak havluda, kaktüsün toprağındaki izmaritte, çöp poşetinin altından sızan o lağımsı kokuda… Diğerleri neyse de çöpün kokusu yok mu ben bile dayanamıyorum. Göz kapaklarının tavana dikildiği yerden göğsünün ortasına kamikaze dalışına geçtim. Şoklar kendine gelmesini sağlarım. Terliğin tekini görmemle diğerinin yeri de aklıma takılmıyor değil. Göğsünün ortasındayım.

Kıpırtısız.

Bir üst kat hemen kafamın üzerinde. Yolum burada kısa. Perdenin alt kısmından yürüyerek üst kısmına vardım. Perde, dikey uzantıda evlerin salonlarının ortaklığında. Pencereden uzaklaşıp avizeyle yarenlikte. Burada önceki yıllardan kalma yaz fotoğrafları. Çerçeveletilmiş. Kızın rüzgârda uçuşan saçları çerçevenin dışında. Tutunun çağrısında.

Dudaklarında bir hımırtı.

Bir dilek tutmuş. Kirpiğinin düşen yanağına doğru. Bizim Davulgöz anlattı. Mumları söndürdükten sonra söyle hadi söyle, deseler de söyleyemezmiş. Avucunun içine dileğini üflemiş. Parmaklarını sımsıkı kenetleyip dileğini kapatmış fotoğrafta. Doğum günü pastasının etrafındaki kalabalığın içinde kızın sıkılı yumruğu. Konsolun üstünde viski, onun da üstünde Davulgöz.

Yılan uykusu yukarıya doğru kıvrılıyor. En üst katın hemen altındayım. Perdenin bittiği yere çok yakın. Aradaki beş kat unutulmuş. Yamuk yumuk düdüklü tencerenin içinde dünden kalma kuru fasulye. Muhakkak biri gece kalkmış, kolunu düdüklü tencereye sokup dibini iyice sıyırmış. İçinde az biraz fasulye tanesiyle ekmek kırıntıları. Sebepleniyorum. Hortumumu uzatıp beynimin yangınını iyice söndürdüm. Dişlenmiş televizyon kumandası mutfakta düdüklü tencerenin yanında. Bu katta bir televizyon aşığının izleri var. Alışkanlıklar her eve mahsus elbette. Aynı olmamaklık bütün evlerde farklı. Fasulyeyi yedikten sonra köpek dişleriyle ağzında bastırdığı kumanda yerde. Piller dağılmş. Burada tam ayak ucumda. Ağırlığını atınca kumanda hafiflemiş.

Kanatlarımı esnetip en tepeye ulaştım. Evlerin boyları ne kadar da kısalmış. Bu kadar kısalmasa tepeye ulaşamazdım. Beton tablanın üzerinde  ileri  geri kayan sandalye. Etrafından çekilmiş insanlar, eşyalar. Sandalyeyle gidip geliyoruz. Birbirimize çarpa çarpa. O vakit iyice serseme döndüm. Tutacak bir yer bulamayınca beton tablanın üzerinden aşağıya. Kanatlarımı  büzüp ayaklarımı da içeri çekerek iyice hedef  küçülttüm. Yere çarpmayı ister miyim? İstemem tabii ki ne bu halim o zaman.

 

Çığlığın bir anda bittiği, karşı konulmaz yerden karşılandığı. Merdiven boşluklarının içini ne varsa doldurduğu…Çırpmak kendimi dışarıda. Altıma aldığım rüzgâra yelken açtım. Bir müddet havada asılı kaldım. Rüzgârın da itmesiyle kendimi en alt kattaki çocuğun kollarında yarı baygın buldum.

“ Bulacam demedim mi? ”

Çocuğu yanlış anlamışım, “Buldun buldun, “ desem de duymaz. Yerde yan yatmış su tabancası. Ucundan akan damlalar.  Suyun gittiği yolun bu tarafındayız.

Çıtırtı.

 

 

 

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

BÎR / ALİ AKTEMUR

Sonraki Yazı

MERYEM ORUCU / ESRA ŞENYÜZ

post-bars

Bir Yorum Yapın