LOADING...

En üste git

Temmuz 28, 2023

UCUZ ÖLÜM / İDRİS ERDOĞDU

 

Çayın başında toplanmış yün yıkıyoruz. Tokaçların biri inip biri kalkıyor. Üstümüz başımız suya batmış. Pamuklular yapışmış, körpelerin memeleri, kalçaları belli. Birbirilerine bakıp kıkırdıyorlar.

Ferzo abla sesleniyor, çay hazır. Tokaçları bırakıp şapur şupur, çizmeleri savura savura gidip oturuyoruz. Bir yudum içmemiştik ki Şehriban’ın sümüklü oğlan burnunu koluna sile sile geldi. Soluklan hele itin eniği. Derdin ne? Zağar gibi dilin dışarda…

Oğlan söylenileni duymamış gibi soluk soluğa; Zarif boynuna ip atmış, deyip Ferzo’nun eteğindeki pişilerden birini alıp geldiği gibi gitti. Öylece kalakaldık.  Terli ıslak bedenimden süzülen sular kendime getirdi. Tokaç, yün, çay her şey kayboldu. Evin duvarında ağlarken buldum kendimi.

Kapılarımız karşı karşıya. Evin önünde imam, muhtar, Bedi dayı, Gülo yenge; öylece duruyorlar. Erkekler yazı yabanda. Kimsecikler yok. Çay başında yün yıkayan kadınlar dışında birkaç ihtiyar.

Bedi Dayı bastonuyla kapıyı dövüyor, açın şunu yav…

Olmaz dayı, olmaz. Savcıya haber verdik. Neredeyse gelir. Muhtarın sesi bastonu tıkırtılarına karıştı. Bedi dayı söylenerek olduğu yere çöktü. Köydeki orman telefonundan ilçeye haber salmışlar. Çaresiz bekliyoruz. Erkekler haber almış olmalılar, birer ikişer göründüler. Kiminin sırtında tırpan, kiminin balta, dirgen.  Gelenler duvarın dibinde sıralanıp sustular. Güneş yükseliyor. Duvarın gölgesine sığınanlar birer ikişer oflayıp puflayarak karşıdaki odun yığının üzerine taşındılar.

Toprak damlarda dikilmiş kadınlarla çocuklar şose yoldan gelecek arabayı gözlüyorlar.

Cemile nerede? Diye sordu birisi. Boyun devrilsin Cemile! Yedin dağ kimin oğlanı. Sümsük, kim bilir hangi damın deliğinde hımhımlanıp duruyorsun.

Aşağıdaki dönemeçlerden toz kaldırarak gelen araba herkesi heyecanlandırdı. Kapının önünde beklemekten yorulan muhtar oturduğu eşikten silkinerek kalktı. Bedi Dayı bastonuyla kapıyı bir daha dövdü. Gülo yenge oturduğu yerden duvara tutunarak doğruldu.  Az önce Cemileyi soran ses bu sefer daha öfkeli; nerede bu kadın? Diye gürledi.

Araba kuru gübrelerin toprağa karıştığı sokakta tozları savura savura bir hışımla sokağın başında durdu. Arabadakiler kendi tozlarına bulanmamak için inmekte acele etmediler. Toz damlarda bekleyenlerin nasibiymiş. Şoför bir sıçrayışta bez tenteli cipin kapısını açtı. Bir gençten diğeri şakakları kırarmış iki kişi pek isteksiz arabadan indi. Hepimiz ardı sıra kapıya doğru yürüdük. Kırarmış olan kapıyı açın, dedi. Muhtarla Bedi Dayı birbirlerine baktılar. Kapı kapalı, dedi muhtar.

Adam, aç o zaman, diye çıkıştı. Anahtar yoktu.

Eee o zaman kim görmüştü, Zarif ’in boynuna ip attığını? O zamana kadar kimse sormamıştı. Fırıncı Nazo sigaradan kalınlaşmış sesiyle; Cemileee! Uydum akıl karı ne cehennemdesin?

O zamana kadar ortalıkta görünmeyen Cemile evin bitişiğindeki ahırın kapısından başını uzattı.

Buyur aba…

Nazo bir ateş topu gibi üzerine yürüdü. Kuşağından sallanan anahtarı kaptığı gibi getirdi. Kapıyı açtılar. Darabalarla bölünmüş yüksek tavandan boylu boyunca asılmış Zarif. Güzel gözleri kıpkızıl, yuvalarından fırlamış. Dili dışarda, kapkara. O turna gibi boynu kırılmış, yana düşmüş.

Muhtar ipi kesmek için masanın üzerine çıktı. Erkeklerin birkaçı, Nazo, bir de ben, boylu boyunca uzattık.

Kaç kere hayal etmiştim böyle yanında yatmayı, boylu boyunca…

Genç olan doktormuş. Şöyle bir baktı, ölmüş, dedi. Kırarmış olan; bunlar hep böyledir zaten, ölürler. Öldüklerinden kimsenin haberi olmaz.

Birden hatırlamış gibi; ilkin kim gördü, çağırın bakayım. Siz de boşaltın burayı.

Elini tutmuşum, belki uyanır diye. Kadın duymadın mı?  Boşaltın.

Nazo kolumdan tutup sürükledi. Gel başı batasıca gel. Zamanında neredeydin…

Cemile görmüş Zarifin kendini astığını. Korkmuş, dur diyememiş. Diyemez tabii. Dal gibi, dağ gibi oğlanı yedi, bitirdi. Şehriban’ın sümüklü oğlanı göndermiş gelin kurtarın diye.

Ah Zarif ahhh!

Doktorla savcı işleri bitince arkalarında toz bulutuyla çekip gittiler. Cenazeyi ikindide kaldırdık. Akşam ezanından sonra otlaktan dönen sürüyü gören, dağılan hayvanları toplamak için gitti. Cenazeyi yıkamak için kurulan kazanların altında sönmüş korlar, etrafa saçılmış sular, bizim kapını eşiğinde ben, Zarif’in kapısında asılı kilit kaldı.

 

Loading

Sosyal Ağlarda Paylaş:
Önceki Yazı

KAVAK / GÖNÜL DEMİRCİOĞLU

Sonraki Yazı

KOLEKTİF-SÖYLEŞİ

post-bars

Bir Yorum Yapın