KAVAK / GÖNÜL DEMİRCİOĞLU
Parlak bıçak. Bağırır kan. Ölüm meleği paslı odada. Kurşun dökülür, tutsak cin. Köpekler uykuda. Saçları sarı bebek, nazarlık yanağında. Kustu gözyaşını. Kalp kırığı buz mavi. Avuca sığar mı cehennem? Yanık bebek. Buz dolu damarları. Sürünün sesi uzak. Saklar kiri karanlık mum dibi. Düşer üstüne sabah. Kalır rüyaya heybesi. Budanır saçından. Yontulur İda’ya, kurban alır Tanrı. Alınların ortasında bir parmak kan, irin. Cellat aynada. “Aynısın, hık demiş düşmüş… Çocuk biraz ana, biraz baba” Çalar son ders zili. Yola düşer varak, tozları altın sarısı. Onda tutuşur kömür. Eşikte ölü toprağı. Gömer derine, daha, daha, daha. Tanda güneşle tutuşur cenin. Arığında kurşuni nefes. Sürünün sesi kayıp. Suskun kavaklar. Kesik dilleri topraktan. Mezura bozuk. Uzun saatler gün döker, kısa pişmanlık. Ölümün yolu değil kavakların arasında. Devrilse de kesilmez zaman. Örtülür taçları zambağın, mürverin. Doğdu cenin, parlak bıçak. Gün sus, pus. Budandı kavak.