BALET DE FUEGO İZLENİMLERİ / ADNAN GERGER
İnsan bazen hayatında öyle güzel bir şey yaşar ki, ne kadar şanslı olduğunu sanır. O karşılaştığı şey çok değerli bir armağanmış gibi gelir. Evet, evet tıpkı sevda gibi… Ben pek tanımadığım bu duyguyu; sık sık geldiğim ve uzun zaman kaldığım İspanya’da yaşadım. Büyük bir şans eseri, Ateş Balesi (Ballet De Fuego) ‘ni izlediğimde… Beni bu kadar heyecanlandıran, tarihi bir tiyatro ( Teatro Principal Binası, Mimar Agustin Sanz tarafından inşa edilmiş ve 25 Ağustos 1799’da açılışı yapılmış. ) binasında sadece dört gün sergilenen ve kapalı gişe oynanan olağanüstü güzellikte gerçekleşen, bir buçuk saat soluksuz süren tek perdelik bir bale gösterimi değildi sadece. Hafızamda böylesine derin iz bırakan bu bale gösterimini hem vatanında hem de dünyanın gelmiş geçmiş en önemli Flamenko dansçısı ve koreograf Antonio Gades ile sinema yönetmeni, senarist, aktör ve yapımcı Carlos Saura’nın sahneye koyması ve Flamenko’nun su ana kadar görülmeyen yüzüyle karşılaşmam ve tüm ezberimin bozulması oldu.
Ateş (Feugo) Balesi’yle ilgili izlenimlerimi anlatmadan ve değerlendirmemi yazmadan önce benim bu heyecanımı daha iyi anlamanız için yazacağım önemli olan ayrıntıyı iyice okumanızı öneririm.
EL Amor Brujo (Büyülü Aşk)
El Amor Brujo, salt orkestra süitleriyle İspanya’da değil bütün dünyada tanınmış çingenelerin aşk tutkusunu ve kıskançlığını anlatan bir bale gösterimidir. 1914 yılında ipek gibi akan dönüşleriyle ve bir kaynaktan çıkan suyun yumuşaklığında yuvarlak vuruşlarla kollarını ve ellerini hareket ettirerek kendine özgün yarattığı palolarıyla usta ‘Flamenko Braseosu Paradigması ‘ olarak tarihe gecen Pastora Imperio’ya adanmış bir danslı çingene ( gitanería ) balesidir. Pastora Imperio, Flamenko giysisi ‘Bata De Cola’yı bile bu dans için uygun hale getirebilecek kadar çok özel bir dansçıdır.
El Amor Brujo, Candela adında Endülüslü bir çingene kadının hikayesidir. Sevgilisi Carmelo yerine Jose adında birisiyle evlendirilir. Ancak Jose’nin Lucia adında sevgilisi vardır ve Lucia için ettiği bir kavgada bıçaklanarak öldürülür. Küçüklüğünden beri Candela’yı gizliden gizliye seven Carmelo, José’ye yardım ederken tutuklanır ve haksız yere hapse atılır. Dört yıl sonra serbest bırakılır ve Candela’ya aşkını ilan eder. Artık bir dul olan Candela, Carmelo ile bir ilişki kurmakta özgürdür, ancak kocasının hayaleti musallat olmaya devam eder. Tüm köy olayı biliyordur ama yine de Candela’yı deli olarak damgalar. Çünkü her gece kocasının hayaletiyle (Danza Del Terror) dans eder.
Köyün diğer kadınlarıyla yaptığı konuşmanın ardından Candela, evliliklerini yürütmek için tüm çabalarına rağmen kocasının kendisine sadakatsiz davrandığını nihayet fark eder ve kocasının sevgilisinin Lucia olduğunu ortaya çıkarır.
Candela ve Carmelo’dan hayaleti kovmak için bir ritüel dans yapmaları (Dans Ritüel Del Fuego) istenir. Kocasının hayaleti hâlâ Candela’ya takıntılıdır. Candela, Carmelo ile buluşturma bahanesiyle o gece gelmesi için Lucía’yı kandırmayı başarır. O ortaya çıktığında, Candela kocasının hayaletinden uzaklaşır ve Lucía artık ölmüş olan sevgilisi (Danza Del Juego De Amor) tarafından götürülür. Şafak sökerken, Candela ve Carmelo aşklarının tadını özgürce yaşayacaklardır artık.
Manuel de Falla
İspanya’nın en tanınmış ve sevilen bestecilerindendir. Kendi vatanının geleneksel müziğinden etkilenmiş, onu diğer Avrupa stilleri ile birleştirerek kendine özgü bir müzik dili yaratmıştır. Baleler, şarkılar, piyano ve orkestra eserleri bestelemiştir. María de la O Lejárraga García’nın librettosu olan El Amor Brujo’ nun orkestra süitlerini İspanya’nın en tanınmış en çok sevilen ve şair Federico Garcia Lorca’nin can yoldaşı Manuel De Falla tarafından yapılmıştı. Hatta El Amor Brujo’nun bu kadar çok tanınmasının Falla’nın besteleri sayesinde olduğunu söylersek abartmamış oluruz.
Falla, 1916 yılında sözlü diyaloğu kaldırarak, kantaora bölümünü mezzo-soprano için üç şarkıyla değiştirmiş ve altılı ve küçük orkestra için eşliği genişleterek baleyi revize etmişti. İki sahneden oluşan bu daha özlü versiyon, 12 Mart 1916’da Enrique Fernandez Arbos yönetimindeki Madrid Senfoni Orkestrasınca çalındı. Ancak bu versiyon daha sonra birkaç kez değiştirilecekti. Falla, yayınlanan baleyi tamamlamadan önce piyano için “Pantomima, Danza Del Terör (Terör (hayalet) Dansı ) Romance Del Pescador ve Danza Rituel Del Fuego (Ateş Dansı Ritüel)” olmak üzere dört hareketten oluşan süit yaptı. Şarkılar da diyalektik modaliteyle Endülüs İspanyolcasıyla söylenmeye başlandı. 1924’e gelindiğinde Falla, El amor Brujo’yu, esas olarak orkestrasyonunu genişleterek, bugün en iyi bilinen tek perdelik “Pantomimik Bale” haline getirdi.
Antonio Gades ve Vicdanlı Sınıfsal Dansı Olarak Flamenko’nun Yaratıcısı
İspanyol Dansını evrensel bir dil haline getiren isim Antonio Gades oldu. Flamenko’nun efsanesi olarak bilinen Gades’in zarif saflıktaki doğal yeteneği, dünya çapında tanınmasını sağladı. Federico García Lorca’nın Kanlı Düğün (Bodas de Sangre ), Lope de Vega’nın Fuenteovejuna’s ve İspanyol film yönetmeni Carlos Saura ile işbirliği yaptığı Carmen gibi edebiyat klasiklerini sunmasını sağladı. Dünyayı dolaşırken, kendi koreografilerini yaratma konusundaki büyük ilham kaynağı Federico Garcia Lorca oldu. İtalya’da da “Endülüs özünün efendisi” olarak anıldı. İlk 12 yıl boyunca seyahat ederken bir yandan dans eder, diğer yandan klasik dans eğitimi alır, “Öğrenmek için o zamanı hiç kaybetmedim” diyen Gades yurtdışı gezisini Flamenko köklerini aramanın bir yolu olarak görür. Çünkü ona göre. İspanya’daki gösterimler ve aşırı virtüözlük, popüler Flamenko kültürünü fahişeleştirilmişti. Öyle ki 20 Temmuz 2004’te Madrid’de öldükten sonra (Ki ölmeden bir buçuk ay önce, 6 Haziran’da Fidel Castro’dan Küba Cumhuriyetinin en yüksek nişanı olan Jose Marti Nişanını almıştı.
2005 yılında külleri, Santiago de Caba’daki İkinci Doğu Cephesi Kahramanları “Frank Pais” Mozolesi ’ne gömüldü. İspanya Komünist Partisi’nin o zamanki genel sekreteri olan Francisco Frutos, onu “Bağlılıkla ve sadakatle işçi geleneğine sahip bir insan “ olarak niteleyecek ve onun amacının büyük sanatı olan Flamenko dansını, bütün dünyada vicdanlı bir sınıf dansı olarak tanınmasını sağlamak olduğunu açıklayacaktı.
Dansçı, koreograf, senarist, bale öğretmeni, balet ve oyuncu olan Gades 1969 yılında Chicago Lyric Opera ile El Amor Brujo ‘nun koreografisini de yaptı. Dansın bir egzersiz değil, dans hareket yoluyla ortaya çıkan bir ruh hali olduğunu söyleyen Gades, kedisi gibi unlu sinema yönetmeni Carlos Saura ile birlikte El Amor Bruja, Carmen ve Flamenko’yla birlikte son olarak Kanlı Düğün (Bodas De Sangre) ‘u filme çekti. Hatta Carmen filminde de rol aldı.
Carlos Saura
Carlos Saura, İspanyol Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin Altın Madalyası, Fransa Sanat ve Edebiyat Nişanı ve İtalyan Cumhuriyeti Liyakat Nişanı, İspanya Devleti tarafından Zaragoza Üniversitesi tarafından Fahri Doktora ile ödüllendirilen dünyaca unlu sinema yönetmeni, fotoğrafçı, senarist ve romancıdır.
Ölümünden sonra da Faşist Franco döneminde çekilen baskı ve zulmü unutmayan Saura hem sosyopolitik hem de sanat filmleri çekti. Ünlü İspanyol Flamenko dansçıları ve aynı zamanda birer koreograf olan Antonio Gades ve Cristina Hoyos’la yaptığı işbirliği ile 1980’lere damgasını vuran üç dans filmi çekti. Saura’nın “Flamenko Üçlemesi” adı da verilen bu filmler bir uyarlaması olan Kanlı Düğün (Bodas de Sangre),Georges Bizet’nin de daha önce operaya uyarlamış olduğuProsper Mérimée’nin eserinin Flamenko uyarlaması Carmen ve yine bir İspanyol besteci Manuel de Falla’nın ünlü eserinden uyarlanan Büyülü Aşk(El Amor Brujo)’tır.
Ateş (Fuego) Balesi
Antonio Gades’in ölümünün onuncu yıldönümünde onun adını taşıyan Vakıf, çok özel bir projeye imza atmak istedi. İkinci “El amor Brujo” versiyonunu oluşturarak hem Manuel de Falla’nın balesini aşma hem de artık bir efsane haline gelen Gades-Saura’nın işbirliğine yeniden gündeme getirmek istenerek Ateş (fuego) Balesi esinlenerek yapıldı. 1989 yılında Paris’teki Châtelet Tiyatrosu’nun Fuego balesinin prömiyeri yapıldı. Fuego Balesi, tıpkı beni büyülediği gibi Paris halkını da büyüledi ve devamı geldi. Uluslararası ün kazandı.
Ateş (Fuego) Balesi’nin en önemli yanı aynı zamanda Carlos Saura ile İspanyol dansı ve Flamenko’yu gösterişli bir şekilde yayan bu efsanevi ikilinin geliştirdiği yaratıcı döngünün sonuncu eseri olmasıdır. Yani Gades’in Saura ile tandemin sonuncu özelliğini taşıyan eser, Endülüs halkından, Granada’nın sihrinden ve büyüsünden, El Rocío’dan, Sacromonte çingenelerinin duende ve geleneklerinden, Manuel de Falla’nin parlak notasından esinlenmesi de bu değere değer katıyordu.
Ateş Balesi’nin izlerken bu kadar heyecanlanmamın nedeni işte bu geçmişiydi. Bir baleyi değil, İspanya’nın modern balesinin tarihiyle efsane kişilikleriyle ve Flamenko’nun şimdiye kadar bize gösterilen yüzünün ne kadar sıradan olduğuydu.
Ateş (Fuego) Balesi’nin konusu El Amor Brujo’yla birebirdi neredeyse… Bir film izler gibi baleyi izliyorsunuz. Kavga sahnesiyle acılan perdeden sonra müzik, dans, şarkılar ve Flamenko’nun büyülü ve Gades’e has figürlerin sergilenmesi insanine nefes almasına bile izin vermiyordu. Perde açılır açılmaz sanki film izliyormuşum gibi bir duyguya kapılmam da Saura’nın daha önce defalarca izlememe rağmen Flamenko’nun böylesine hırçın ve sınıfsal yanını sergileyen bir dans olduğunu hissetmem de Gades’in imzasından başkası sağlayamazdı.
Gösterim bittikten sonra seyircilerin dakikalarca ayakta alkışlaması ve oyuncuların da seyircilere müthiş ama kısa bir gösteriyle yanıt vermesi dedim ya, yeni yıl armağanı gibiydi.