İTALYAN ALTAN / GÖKÇE GÖNÜLAÇAR
Göz kapaklarımı açamadığım sabahlardan biriydi. Açamıyordum. Yanıyordu. Sabah insanı zaten değilim ki hiç!
Lobi’ ye adımımı atar atmaz uzun ve ve irice bir adamla çarpıştım. Yere kapaklandım. Reklam filmi gibi bir şey oldu. Kokusu başımı döndürdü. Ayıldım. Baya bir ayıldım. Kahveye gerek bile kalmadı.
Endamı yerinde. Hayallerimdeki İtalyan. Vallahi de aynısı. Konuşa konuşa Ahmet Bey’in odasına girdiler. Arkalarından baktım. Detayları hemen zihnime kazıdım. Artık o kısa çarpışmada ne kadar aklımda kalabildiyse. Koyu kumral ve kaslı. Beni tutunca fark ettim. Okyanus gibi kokuyordu. Pardon? Kaç kere okyanus kokladım ki ben? Uzun boylu ve oldukça çekici bakışları da vardı yani.
Odam genel müdür odasının hemen yanı. Ahmet Bey ile yakın markaj çalışmanın iyi tarafı şu. ‘’Bir şey danışacağım efendim’’ bahanesi ile dalabilirim odasına. Orada içeride işte. Biraz önce kokusu ile başımı döndüren adam orada, ben niye buradayım?
Aceleyle çekmecemden narçiçeği rujumu çıkarıp özenle sürdüm. Sabah hızlıca topladığım saçlarımı açtım. Acil durum topuklularını da ayağıma geçirip soluğu Ahmet Bey’in sekreterinin yanında aldım. Evet içeride o müthiş kokulu adam. Ama kafayı telefondan kaldırmıyor.
O kafasını kaldırmazken bir anda Ahmet Bey ile burun buruna geldim. Altmış yaşındaki bu adamın çevikliği öldürecek beni.
‘’ Bak iyi olmuş senin de burada olman Emine Hanım. Buyur otur. Altan Bey, Yeni baş şefimiz olacak. Tanıştırmaya getirmiş İsmail’’
‘’ Ben böyle bir iş başvurusu ilanı vermedim ki Ahmet Bey!
Ahmet Bey beni duymazdan geldi. Zaten çoktan bitirmiş başlamadan görüşmeyi.
’Ömür sor bakalım kızım. Kahvelerini nasıl alırlar misafirlerimiz?’’
‘’Ben kahve almıyorum, Sabahları içmem. Varsa taze sıkılmış Meyve suyu ’’
Sesini de duyduk sabah sürprizinin. Senelerdir Türkçe konuşmamış gibi aksanlı. Kısık bir kadife ton. Buğulu gibi sanki. Sütlü bir filtre kahve gibi. Sıcacık.
‘’ Siz Emine Hanım?’’
‘’ Sıcacık! Hı? Efendim? Ay evet Ömür Hanım. Sıcacık sütlü kahve. Evet’’
İtalyan Altan, On dört yıl Cruise gemilerde aşçılık yapmış. Sıkılmış. Parası falan varmış. Memlekete kesin dönüş düşünmüş. Sertifikalar ödüller, Gastronomi belgeleri, yarışmalarda birincilikler. Say say bitmiyor. Mutfağa bakmış görmüş. Bu kadar çok kapasiteli otele bu mutfak azmış. Eskiymiş farklı şeyler gerekliymiş. Miş Miş Muş.
Kuyruk dik. Bir ego ama nasıl. Yandım Allah. Bunun yanında benim esamem okunmaz diyorum içimden. Kuyruğumu kıstırıp kalkmaya yelteniyorum.
İşte o sabah öylece sıvıştım yanlarından. Günler aylar geçti gitti. Ne ayrıntılar var, yazsam sıkılmazsınız o derece heyecanlı Bir flört hikâyesi. Evet, doğru bildiniz. İtalyan Altan benim sevgilim. Evlenme planlarımızı falan da yaptık da. Hala sevgilim mi tartışırız tabi. Olmayacak işler geldi başımıza.
Bu yakışıklı abimiz, Cruise gemilerden bizim gezegene kesin dönüş yapıp, otelimizde baş şef olunca, şehrimizde yaşayan ne kadar huri varsa doluştu tabi otele. Nuri’leri de hiç anlatmayayım. Yani çok uğraştım. Her neyse bu arkadaş milyon dolar sayıp aldığı uzay bisikleti ile hız duygusunun hazzındayken, bir çınar ağacının gövdesine kafadan dalıverdi bir akşam. Travmalar falan geçirdi. Yoğun bakımlar da yattı. Bekledik uyansın diye. Uyandı. İyileşti. Dinlendi. Ama ben ayrılmadım yanından. Bir pazar sabahı yine ben yatağa kazınmış, uyanamazken, (Bu arada birlikte yaşamaya da başlamıştık). Her zaman ki gibi kahvaltı hazırlamaya kalktı. Orada olanlar oldu işte. Delirdi resmen adam.
‘’Ne oluyor? Neler oluyor. Bu kekikleri ellerimle topladım Şirince’den ben. Beni yanlış yere götürdüler. Olamaz kokmuyor bunlar.’’
‘’Hayırdır sabah sabah Altan ne oluyor?’’
Ben de onu soruyorum Emoş ya. Ağzımda acı tadından tanırım bu kekikleri ben. Tatları yok bunların. Koklasana bi! Bi ağzına at bakalım. Ben o kekik toplarını dilimde yuvarlarken, gözlerine far tutulmuş tavşan gibiydi zavallı!
‘’Aaa Ne olmuş adama ya. Ağzının tadı gitmiş. Enteresan adam. İlişkimiz hep capcanlı sağ olsun. Hep bi ekşin! Mutfaktaki Pelin zaten söyleyip duruyordu. ‘’Bu adam uzaylı be Emine ablacım. Ne buluyorsun bunda ‘’diye.
Yani öyle oldu işte. Canı gitti adamın o sabah kahvaltıyı hazırlarken. Nereye gitti sertifikalar ödüller, O kafam kadar gastronomi festival plaketleri. Bitmiş hepsi. Ölmüş o artık! Bitmiş kariyeri. Ay şu yaşımdan sonra bir sevgili yaptım derken, işsiz güçsüz bu aşçı artığını ne yapayım ben ya! Az işim var sanki! Bir de bu mendeburun ağzının olmayan tadıyla uğraşacağım! Böyle dediğime bakmayın, Yine de hemen vazgeçmedim tabi. Akıllı kadınım ben!
İzin üstüne izin aldı beyimiz. Tam da yaz mevsimine denk geldi ya bu içine ettiğim görülmedik duyulmadık hastalık. Adam gezdi durdu Leyla’sını kaybetmiş Mecnun gibi. Kaz dağlarının beyaz şeftalisini Umur Bey’in kirazını, Yenice’nin çileğini, ağzına burnuna soktu, Ya ilaç, ya sabır demiş doktor buna. İlaç istemezmiş, Aylar sürdü. Yine döndü geldi mutfağına, Hint baharatları mı getirtmedi. Avuç avuç tuz mu yemedi. Olmadı. Direndi ama uzun zaman yemek yiyemedi. O iri adam gitti yerine cılız bir telefon direği geldi sanki.
Doğa yürüyüşlerine de merak saldı Altan. Yürüdük tırmandık dağ kır bayır. Arkasından mantarlara sardı. Bizim buraların Melki denen bir mantarı vardır, Turuncu çirkin bişeydir. Göstermişler buna bi ara köylüler. O da Melki topluyorum sana sana envayi çeşit mantarı doldurmuş çıkınına. Doldurmakla kalmamış atmış almış götürmüş evine. Yıkamış doğramış pişirmiş işte. O yenilmez yıkılmaz baş şefimiz ya! Farklı bişey yaratacak. Komşunun kedisi bunun balkonuna kaçınca basmışlar ziline açan yok. İyice meraklanmışlar. Otelden aradılar. Apar topar kalktım gittim. Zehirlenmiş koca kafalı. Evet, koca kafalı çünkü zayıfladıkça kafası büyüdü. Öl geber dedim ben ona da. Ölmedi. Meğer ilacı o mantarmış bizimkinin. Nerden bileyim. Canım mantar kendine getirdi adamı.
Yok, artık otelde çalışmıyor, Evet evet ağzının tadı da geldi ya yerine, İlaç yapacakmış beyimiz. Moleküler gastronomi ne haltsa, onun peşinde! Profesörlerle falan takılıyor, O endam boy pos yerine geldi. Kaç senemi yedi çatlak adam!
Ha ben mi? Ben kariyerimde zirve falan yapamadım. Bu delibozuk yüzünden. Buraya gelir ve sorarsanız Evde kalmış insan kaynakları müdürü nerde diye gösteriverirler odamı hemen!